Üçüncü şahış
Yaklaşık iki yıl sonra...
Gökyüzündeki bulutların ne kadar güzel olduğuna baktı yeşil gözleri parlarken. Birbirine geçmiş gibilerdi ancak enteresan bir sanat eserine benziyorlardı. Omzundaki çanta aşağı düşmeye yeltendiğinde hemen diğer eliyle düzeltti.
Sık sık kitap okumak ve kafasını dinlemek amacıyla uğradığı kafeye vardığında kapıyı çekerek açtı ve kahve kokusunun burnuna dolmasını sağladı. Burası sessizdi ve rahat koltuklara sahip bir kafeydi. Ama Harry en çok tenha olmasını, bu sayede de rahatça kitap okuyabilmesini seviyordu.
Her zaman oturduğu cam kenarındaki, mor koltuktu masaya oturdu. Artık tanışmış olduğu garson yanına gelerek siparişini aldı. O gittiğinde ise çantasından Tolstoy'un en sevdiği kitaplarından birini çıkarıp masaya koydu. Kaldığı yere koyduğu ayracı çıkardı. Siparişi gelene kadar birkaç sayfa okudu.
Sipariş ettikleri önüne geldiğinde ise boşalan midesini doldurmaya başladı. Bir yandan da kitabın en heyecanlı yerinde gözlerini gezdirmeye devam etti.
Çok huzurlu hissediyordu. Buraya geldiği zamanların onun için tarif edilemez bir değeri vardı. Şuracıkta canını verse zerre pişman olmazdı.
O, kitabını mutlu bir şekilde okurken içeriye adımlayan kişiden habersizdi. Her günkü gibi kafe kapanana kadar burada keyifli vakit geçireceğini düşünüyordu. Ama hayır, öyle olmayacaktı. Karşısına oturan kişiler buna engel olacaklardı.
İçtiği kahve bittiğinde kafasını kitaptan kaldırdı. Kahvenin üzerine biraz su içmek iyi gelecekti. Elini kaldırarak garsonu çağırdı. Suratında hafif bir gülümseme vardı.
Ancak o an, karşısındaki adamı görünce bütün huzuru, bütün mutluluğu yok oldu. Hemen çaprazındaki adam elini kolunu sallayarak bir şeyler anlatıyor, karşısındaki adama gülümsüyordu. Sol elindeki '28' dövmesi net bir şekilde görünüyordu ve Harry, öleceğini zannetti. Uzun zamandır o aklına bile gelmiyordu, onu çoktan aşmıştı. Fakat şimdi nefes alamaz olmuş, yüreğine binlerce iğne saplanmış gibi hissediyordu.
"Bay Styles? İyi misiniz?" garson yanına geldiğinde hâlâ havada duran elini indirerek tişörtünün yakasını çekiştirdi. Resmen boğuluyordu. "Sadece su." diye fısıldadığında garson koşar adımlarla ondan uzaklaştı. Bir çırpıda su şişesini kapıp kapağını açarak kötü hâlde olan adama uzattı.
Harry, kendisine uzatılan şişeyi titreyen elleriyle kavradı ve birkaç yudum aldı. "İyi misiniz?" diye soran garsonun gözlerine baktı. "Evet... evet teşekkürler." dediğinde ise garson onu yalnız bırakması gerektiğini anlamıştı.
Korkuyla gözlerini tekrar o tarafa çevirdi. Hayır, yanlış görmüyordu. Her ne kadar saç şekli değişmiş, kıyafetleri resmiliğini kaybetmiş olsa da bu Louis'ydi. Yıllar önce ayrıldığı, ona büyük acılar çektiren adam.
Gözlerini kapatıp kafasını eğdi. Berbat hissediyordu. Nasıl olmuş da bu tenha, bu ıssız sokaktaki, Harry'nin bulunduğu kafeye gelebilmişti? Nasıl!?
Eşyalarını toplamaya başladı. Burada daha fazla kalamazdı, onu daha fazla görüp kendisine işkence edemezdi. Yüreği bunu kaldırmazdı.
Kasaya gidip arka cebinden cüzdanını çıkardı ve kasiyere uzattı. Para üstünü dâhi almadan çıkışa yöneldi. Ancak hesaplamadığı bir şey vardı. Kapıya giden yolu kullanırsa, Louis'nin önünden geçmesi gerekecekti.
Bunu umursamadı. Şu anda gülerek bir konuya odaklanmıştı mavi gözlü adam. Onu göreceğinden şüpheliydi.
Fakat Louis ne kör ne de aptaldı. Onun önünden geçişini fark etmiş, fark eder etmez de boğazı düğümlenmişti. Burnuna onun kokusu dolarken bunu nasıl fark edemezdi ki? "Bir dakika lütfen." diyerek randevuya çıkardığı adamı yalnız başına bıraktı. Çoktan dışarı çıkmış, kaldırımda yürüyen kıvırcık saçlı adamın peşinden koştu.
"Harry!" nefes nefese, uzun zamandır ağzına almadığı adamın adını haykırdı. Sokakta bulunan birkaç kişi ona dönerek baktı.
Bu sırada Harry lanetler yağdırıyordu. Vücudu titriyordu ve buna engel olamıyordu. Yavaşça arkasını döndü.
Louis, duran adamın yanına seri adımlarla vardı. Yüreği öyle telaşlı atıyordu ki bunun koşmasından dolayı mı yoksa bu güzel adamı gördüğünden dolayı mı olduğuna karar veremedi.
"Ne diyeceksen de. Acelem var." aslında hayır. Harry'nin acelesi falan yoktu. Sadece onu görmeye dayanamıyordu.
"Ben..." dedi tişörtünün uzun gelen kollarını çekiştirerek. Ne demesi gerektiğini bile bilmiyordu. Sadece onu görünce telaş yapmıştı.
"Vaktimi çalıyorsun." diyerek yürümeye devam edecekti ki Louis buna engel oldu. Kolunu tutarak kendisine çevirdi.
Harry, onu sıkı sıkı tutan elden sert bir şekilde kurtuldu. Kaşları çatılmıştı. "Ne istiyorsun Louis?" sesinin bu denli sert çıkmasına kendisi de şaşırdı.
"Liam ve Zayn evleniyor, biliyorsun. Düğüne gelecek misin?" ne demesi gerektiğini bilmediği için aklına ilk gelen konuyu öne sürmüştü.
"Elbette geleceğim. Zayn benim en yakın arkadaşım." tek kaşını kaldırarak alaycı bir şekilde karşısındaki kısa adama baktı.
"Öyleyse orada görüşürüz." dedikten sonra son kez yeşillere baktı. Hissedebiliyordu, Harry'e özlemini iliklerine kadar hissediyordu.
Hatalı olduğunu elbette biliyordu. Bunu neden yaptığını ise hayır, bilmiyordu. Olaylar bir anda gelişmişti ve Louis'nin bunu geri alma gibi bir şansı yoktu. Çok pişmandı, ancak elinden bir şey gelmiyordu.
Eve vardığında direkt odasına çıkarak ağlamaya başladı Harry. Onu görmek kendisine asla iyi gelmiyordu. Paramparça oluyordu, yıkılıyordu. Düğün gününde ise sürekli onu görmeye nasıl dayanacağını bilmiyordu. Bir çözüm bulması gerekiyordu.
ෆ𓃰ෆ𓃰ෆ𓃰ෆ
İki yıl sonraki görünümleri:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiche A Hocht | LS
FanfictionBarda geçen güzel bir gecenin ardından iki adam tekrardan karşılaşırsa neler olur? • Smut ⭕ • Tomlinson bir lise müdürü 🥕 • Styles bir şef 🍌