GEÇ KALMAK

47K 1.1K 879
                                    

Sabahın sekizinde annem tarafından tekrar uyandırılarak yorganı üzerimden attım.

Telefonumu aldığımda saat dokuzu on geçiyordu.

"Anne neden kaldırmıyorsunuz beni?" Sesim anneme kızacak derecede değildi fakat yüksek çıkmıştı.

"Oğlum kaç kere uyandırdık. Tamam kalkacağım diye ittirdin bizi. On sekiz yaşına geldin artık kur alarmını." Dediğinde sinirle ofladım.

Hızlıca yerimden ayrılıp sadece okul üniformasını üstüme giyip, altıma da siyah bir kot pantolon giydiğimde banyoya girdim.

Saçımı taradığım sırada telefonu açıp saate baktım tekrardan. Dokuzu yirmi geçtiğini gördüğümde tarağı banyo dolabına koydum. Banyodan çıkıp çantamı omzuma aldığım sırada evin kapısını açtım.

Koşmaya başladığımda arkadaki sallanan çanta sayesinde bende çok az bir şekilde sağa ve sola savruluyordum.
Bu beni daha fazla yorduğunda bir köşeye geçip yavaşladım.

Nefes nefese kaldığımda yavaşça yürümeye devam ettim.

Okula yaklaştığımda hızımı biraz daha arttırdım ve dış demir kapının önüne geldim.

Kapıda ki bekçi abi bana baktığında ben ise soluklanmaya çalışıyordum.

Kapıyı bana açtığı sırada hızlı adımlarla okulun kapısından girdim. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarken ikinci kata geldim.

Sağ tarafa dönüp 11/A şubesinin önünde durduğumda biraz dinlendim.

Kapıyı iki kez tıklatıp bekledim. İçeriden sert bir ses "Gel." Dediğinde kapı kolunu indirip sınıfa girdim.

Sınıfa girdiğimde kalçasını öğretmen masasına yaslamış, üstünde beyaz gömlek ve altında siyah kumaş pantolon ile duran öğretmeni gördüm.

Kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu.

Yeni olduğum bu okulda daha ikinci günden yakışıklı bir hoca ile sınanacağımı düşünmemiştim.

Yutkunduğum sırada adımlarımı sırama ilerlettim. Daha okulda ikinci günümdü. İnsanlar hep birinci gün geç kalırdı fakat nedense ikinci günden geç kalmıştım.

Tam ilerleyeceğim sırada önümde duran hocanın kolu ile durdum. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Nereye?" Dediğinde afalladım.

"Yerime geçecektim hocam." Deyip tekrardan yanımda duran hocaya çevirdim bakışlarımı.

"Hem yarım saat geç geliyorsun, hem de özür bile dilemeden yerine oturmaya çalışıyorsun." Deyince azar yemenin verdiği utangaçlık ile yerimde kıpırdandım.

"Özür dilerim hocam." Sesim resmen olayı hemen bitirmek istediğimi söylemiş gibi bir hava vermişti.

Hoca kolunu önümden çektiği sırada zil çaldı.

En ön sıraya oturduğumda soluklanmaya başladım.

"Oğuzhan hocam, kitaplarınızı taşıyayım mı?" İsminin Oğuzhan olduğunu öğrendiğim kalıplı fakat genç gösteren adama baktım.

Saçları gece gibi karanlıktı ve gözleri yeşildi.
Giydiği beyaz gömleği kumaş pantolonun içine sokmuştu.
Onu incelemekle dalmışken söylediği şey ile ayıldım.

"Gerek yok Esma. Bir dersimiz daha var burada kalabilir."
Deyince yanındaki kıza baktım. Sınıfın çalışkan öğrencilerinden biriydi anladığım kadarıyla. Diğer bir örnek ile "İnek Öğrenci."

Oğuzhan hoca öğretmen masasının sandalyesini çekip oturunca telefonu ile ilgilenmeye başladı.

Arkamı dönüp kitabı ile uğraşan çocuğa baktım.
"Bir sonraki ders ne?" Dediğimde kafasını kaldırarak bana baktı.

"Tarih." Sade bir şekilde söyleyip tekrar kitaba döndüğünde bende önüme döndüm.

Bu sınıftaki çoğu kişi galiba saftı. Saf dediğim masumluk anlamında değil. Aptallık.

Okulun ilk günü bileğimde gökkuşağı olan rengarenk bir bileklik ile okula gelmiştim. İsteyerek değildi... fark etmemiştim.

Dün yaşanan olay aklıma gelince çocuğun aptallığına gülüp sırıttım. 

~

"Ne lan bu? Lpg misin sen yoksa." Sertçe söylediği laflara karşı biraz korkmamış değildim. Sonuçta bu ülkede "homofobiklik" adında bir hastalık vardı.

Bunun üstüne sesimi yükselterek cevap vermiştim.

"Lpg mi? O ne?" Dediğimde afallarayarak bana baktı.

"Bileğindekini kast ediyorum. Gök kuşağı falan. Hayırdır ibne misin sen yoksa?" Dediğinde sahte lakin çaktırmayacak derecede gözlerimi büyüterek ona baktım.

"Ne alaka? Küçükken ölen kardeşimin bilekliği." Dediğimde ağzı açık kalarak bana baktı.

"Ama bunu hocalara söyleme bilmiyorlar zaten. Eğer öğrenirlerse psikolojik sıkıntılarım olduğunu düşünebilirler. Rehber hocası ile uğraşmak istemiyorum." Deyip bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

"Kusura bakma reis. Kardeşinin mekanı cennet olsun." Dediğinde omuzuna iki kere 'Sorun yok' anlamında vurup onu masasına geri yönelttim.

~

Hala sırıtıyordum.

Hayır, kardeşim hiç olmamıştı. Sadece bu iki hücreli beyinsiz kendisini suçlu hissetsin istemiştim. İstediğim de olmuştu zaten.

Zil çalmadan önce herkes sınıfa girmişti.

Öğretmenler zili çaldığında ise Oğuzhan hoca en ön sırada olduğumdan dolaylı bana döndü.

"Sınıf kapısını kapat." Dediğinde yerimden kalkarak kapıya ilerledim. Seri bir şekilde kapatarak geri yerime oturdum.

Bakışlarını sınıfta gezdirdiğinde "kimler isimlerini söylemedi?" Dediğinde mecburi olarak iki kişi ile birlikte elimi kaldırdım.

Tek tek üçümüze baktığında arkadan birisine "İsmin ne?" Diye sormuştu. Tek tek isimler söylenirken en son sıra bana geldi.

"Senin ismin ne peki?" Dediğinde biraz doğruldum.

"Eren hocam."

"Nerelisin eren?" Diye sorduğunda yutkunup ona baktım.

"Ankaralıyım fakat doğma büyüme istanbulluyum." Diyerek cevap verdiğimde kafasını salladı.

"Sınıftaki çoğu kişi beni tanıyor. Fakat tanımayanlar varsa da tekrardan söyleyeyim. İsmim Oğuzhan, 29 yaşındayım ve
İzmirliyim." Söylediği şeylere karşı dudağımı bir iki kere dişledim.

Arkalardan bir ses "Evli misiniz hocam?" Dediğinde bu sorunun cevabını merak ederek ona baktım.

"Hayır, değilim." Bu cevabı beni nedense biraz neşelendirmişti.

"Başka sorunuz yoksa bu derslik serbestsiniz."
Deyip sandalyesinde biraz daha yayıldı.

"Hocam telefonları çıkarabilir miyiz?" Diye sordu biri.

"Çıkarabilirsiniz fakat ses istemiyorum." Dedi ciddi bir tonda.

Cebimden telefonu çıkarıp Instagram'da gezinmeye başladım.

~

İlk defa bu kadar uzun yazdım. Hadi hayırlısı cok iyi fikirlerim var bu kitapta okuldayken aklıma geldi JWWNWJAOAJEAOPWOWEJ

Öğretmen -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin