0.9

2.1K 139 44
                                    


sınırlar niye dolmuyor anlamıyorum ama artık cidden bir şey söylemek istemiyorum.

keyifli okumalar.

**

Gözlerimi kırpıştırarak yavaşça araladığımda gözümü alan güneşle elimi yüzüme kapattım. Diğer elimle yatağın diğer tarafını kontrol ettiğimde Henry'nin yanımda olmadığını fark ederek homurdandım.

Hem benimle uyumak istiyordu hem de benden önce yataktan kalkıyordu...

Bir süre yatakta durduktan sonra üstüme Henry'nin çıkardığı kapşonluyu giydim. Odadan çıkarak direkt olarak misafir banyosuna yöneldiğimde ihtiyaçlarımı giderdim ve elimi yüzümü yıkayarak Henry'e bakındım. Mutfakta olabilir diye düşünerek direkt oraya yöneldiğimde tahminlerimde yanılmadığımı görerek yavaş adımlarla yanına yürümeye başladım.

Kendine kahve koymuştu ve kahve makinesinin başında bekliyordu. Masaya ise bir şeyler hazırlamıştı ve tahmin ettiğim kadarıyla bana portakal suyu (?) koymuştu. Bana neden kahve yapmayarak portakal suyu koyduğunu sorgulasam da, "Günaydın," dedim mayışık mayışık, "Seni yanımda göremeyince merak ettim."

"Senden çok önce uyandım, uzun süre yatamıyorum." dediğinde anladığımı belirten mırıltılar çıkardım. Hazırladığı masaya geçip oturduğumda beklemeden o da yanıma oturdu ve kahvesini masaya koydu. Tabağına bir şeyler aldığında ben de aynı şekilde yiyebileceğim kadar tabağımı doldurdum.

Dün geceden sonra nasıl toparlamıştım bilmiyordum ancak sanırım Henry'e güvenmek beni iyi yönde etkilemişti. En azından yalnız olmadığımı ve bana destek çıkan biri olduğunu biliyordum, bu bile şimdilik yeterdi.

"Daldın?" Sessizliği Henry'nin sorusu bölerken elimdeki çatalı bir şey yok der gibi salladım. "Dün geceyi düşünüyordum." Gözlerim tabağımdayken küçük domateslerden birini ağzıma attım. Bir şey söylemesine gerek yoktu ama o konuşmayı tercih etti. "Halledeceğim, biliyorsun."

Ona güveniyordum ve bunu ona da inandırmak ister gibi gözlerimi tabaktan kaldırıp onun gözlerine sabitledim. Dudaklarımda istemsizce küçük bir tebessüm oluşurken, "Biliyorum," dedim fısıltıyla. "Şüphem yok."

Duydukları hoşuna gitmiş gibi gülümsediğinde gözleri kısaca gülüşüme düştü. Ona istemsizce çok derin baktığımı fark ettiğimde gözlerimi kaçırarak dudaklarımı dişledim. Bazı şeyleri bu kadar romantize etmemeliydik, ona aşık olmak istemiyordum. Biliyordum ki birimizden birimiz aşka düşersek her şey biterdi.

O an fark ettiğim şeyle duraksadım ancak bunu Henry'nin fark etmesini istemiyordum.

Ondan uzak kalmamak için ona aşık olmamayı mı seçiyordum? Ya da ona aşık olmamaya mı çalışıyordum?

Kalbim bu düşünceyle kasıldığında dudaklarımı dişlemeyi bırakarak çatalı biraz daha sıkı kavradım. Düşüncelerimin altında yatan sebeplerin gerçekliği beni korkutuyordu.

Gözlerimi kaçırdığımda yemeğine devam eden Henry çoktan odağını benden çekmişken alttan alttan ona baktım. Kemikli yüzünün çevrelediği kirli sakallar yüzüne hiç olmadığı kadar yakışmıştı. Küçük anlarda onu incelemek hoşuma gidiyordu.

Ona biraz daha bakmaya yelteneceğim sırada Henry'nin telefonunun çalmaya başlamasıyla aceleyle bakışlarımı ondan çektim. Cebinden telefonunu çıkarıp aramayı cevapladığında, "Merhaba," dedi ve durdu. Karşısındaki kişi her ne konu hakkında konuşuyorsa o kişiyi dikkatli bir şekilde dinliyordu.

light him up • henry cavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin