Cenk ile deniz kenarında,dışarıya göre oldukça serin bir kafeye girdik.
Her masada farkı renk örtü,rengarenk koltuk ve sandalyelerle ilginç bir dizaynı vardı kafenin.
Bir duvarda,kocaman bir televizyon vardı ve açık olan müzik kanalından şarkı duyuluyordu.
Denize sıfır,cam kenarında bir masaya ilerlemeye başlayan Cenk'i takip ettim.Masada karşılıklı oturan iki çocuk,bizi görünce ayağa kalktı."Gençler,sizi Murat abinin kızı Suna ile tanıştırayım." dedi Cenk beni göstererek.
Siyah saçları dağılmış,sıcacık bakan kara gözleri olan çocuk elini gülümseyerek uzattı."Selim."
Açık kahverengi saçlarına,beyzbol şapkasını ters takmış;yeşil gözlü ve Selim'e göre oldukça çatık kaşlı olan çocuk,soğuk bir şekilde elini uzattı.
"Mehmet."
Sıktığım eli de,kendi gibi buz gibiydi.Tanışma merasiminin ardından Cenk,Mehmet'in yanına oturunca,ben de onların karşısına,Selim'in yanına oturdum.
Sezin ablanın bahsettiği üşengeç Selim,huysuz ise Mehmet olmalıydı.Mehmet,hem Selim hem de Cenk'e göre oldukça asık suratlı görünüyordu.
Burada olmamdan hoşnut değilmiş gibi bir ifade ile bakıyordu bana.Yanımda oturan Selim,gülümseyerek döndü ve meraklı gözlerle beni incelemeye başladı."Ee Suna,beğendin mi İzmir'i?"
"Bugün geldiğim için,çok bir şey söyleyemiyorum."Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle,gözleri ışıl ışıl olmuş bir şekilde gülümsedi.Onun neşesi bana da bulaşırken,ben de onun gibi gülümsedim.
"Çok güzeldir buranın kızları."
Cenk ellerini masada birleştirdi ve kaşlarını çatarak,Selim'e baktı.Kaşlarını çattığı halde,kızgından çok bezgin bir ifade vardı yüzünde.
"Selimciğim,bari şimdi bırak karı kız muhabbetini."
"Ne dedim ki?Güzel değil mi buranın kızları?""Öyle bir şey demedik zaten." dedi Cenk gözlerini büyüterek."Bari kızın ilk gününde hemen bu konulara girme.Zaten ileride bunları bol bol dinleyip,intihara teşebbüs edecek.Acı biraz yahu,sen ne ara bu kadar gaddar oldun?"
Ben Cenk'in,Selim'i sakin sakin azarlamasına şaşkınlıkla bakarken,Selim küsmüş gibi dudağını büküp başını önüne eğdi.Zamanla didişmelerine alışacağımı umarak,tek tek baktım hepsine.Cenk düşündüğüm gibi ılımlı ve kafa dengi birine benziyordu.Selim her arkadaş grubunda olan,grubun fırlama ve espri yükünü taşıyan kişisiydi.Mehmet ise asık suratıyla,bir köşede senelerce yaşayabilecek görüntüde birini andırıyordu.
Cenk yanında oturan Mehmet'e dönerek,beni gösterdi."Suna da bizimle aynı okula gidecek."
Mehmet'in çatılmış kaşları hayretle kalkarken,dudağı alayla kıvrıldı.
"Bugün aldığım,en iyi haber."
Söylediği gibi düşünmediğine adım kadar emindim.Ses tonu bile alayla boyanmıştı.
Aklıma eski okulumdaki bir çocuğun,edebiyat hocasına söylediği şu cümle geldi."Dudakların kal diyor,gözlerin siktir git."
Ben önüme dönüp,masadaki peçeteyle uğraşırken siparişlerimizi almak için garson yanımıza geldi.
Selim masaya dirseğini dayayıp,hararetli hararetli siparişini vermeye başladı."Ben en büyük boydan bir sandviç alayım,içine ne varsa doldurun.Yanında bol buzlu ve naneli,en büyük bardakta limonata olsun.Ardından da,tiramisu ve yanında çilekli ve vanilyalı
dondurma."Garson,kıtlıktan çıkmış gibi sipariş veren Selim'i,kaşlarını çatarak dinlerken bir yandan da söylediklerini not etmeye çalışıyordu.Selim'in listesi bitince,Cenk devreye girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Çetesi
HumorEvet, annemin evlenmesiyle babamın yanına, İzmir'e taşındım. Evet, hayatımın en güzel günlerini burada geçireceğimden habersizdim. Evet, hikaye çok klasik. En azından benim için, üç kafadarla tanışana kadar. Suratsız ve huysuz 'Buzlar Prensi' Mehmet...