Bölüm 28 : Gönül İşleri

4.7K 244 146
                                    

Mehmet'in çadırdan çıkmasının ardından, ayağım yüzünden çadırdan çıkamadığım ve etrafımda kalkıp yürümeme yardım edecek hiçkimse olmadığı için, birilerinin gelip olanları izah etmesini beklemekle geçen onlarca dakikadan sonra; çadıra olması gerekenden daha sakin duran Burak girdi.

"Selam."

Merak, panik ve endişe üçlüsü yüzünden kalp atışlarım acımasızca hızlanırken, "Ne oluyor dışarıda?" diye sordum, oturduğum yerde kıpırdanarak. "Alize Mehmet'i çağırdı, bir şeyler olmuş. Ne oldu? Kötü bir şey mi? Birine mi bir şey oldu?"

"Önemli bir şey yok ya, Selim diğer sınıftan bir kıza abisinin yanında asılmış, çocuk da Selim'i dövmeye kalktı. Selim de tahmin edebileceğin gibi, topuklamaya çalışınca olaylar daha da büyüdü."

"Birine bir şey olmadı değil mi? Cenk, Mehmet iyi mi?" diye sordum, bileğimi tutarak. "Hocalar nerede?"

"Hocalar müdahale ettiler, merak etme." dedi saçlarını düzeltip, ayaklarını sakinlikle uzatarak. "Selim'e ceza verdi Rıza hoca. Bu arada Alize'den öğrendim, ağaçtan düşmüşsün."

Ağaçtan düşeceğim ile ilgili kurduğu kehanetinin doğru çıkmasının yanı sıra aptallığım yüzünden de yüzüne bakmaya utandığım için etrafa bakınarak "Önemli bir şey yok." dedim. "Aksilik oldu, düştüm. Birkaç güne hiçbir şeyim kalmaz."

Hayretle kalkmış kaşları ve dudağındaki alaycı ifade aklıma yeniden Mehmet'i getirirken, "Emin misin?" diye sordu. "Biraz daha yüksekten düşsen olay yeri inceleme ekibi çağırılacak kadar hasar almışsın bence."

Gözlerimi devirerek, "Sen beni bıraksana." dedim. "Kavga bittiyse Selim, Cenk, Mehmet neredeler? Gerçekten bir şey yok değil mi? Panik yapmayayım diye bir şey saklamıyorsundur umarım."

"Niye saklayayım? Birazdan gelirler herhalde. Rıza hocanın azarlamaları ancak biter."

Biraz da olsa rahatlayarak, sırtımı yasladım yavaşça. "Sen bana haber vermek için mi geldin?"

Yüzüne yerleşen belli belirsiz gülümseme bir süre sessizlikle yerini korurken, aklından geçenleri merak etmeye başladığım anda araladı dudaklarını. "O da var tabi... Aslında fakir edebiyatı zehirlenmesinden kaçmak için geldim biraz. Diğer sınıftan bir kız yüzyıllar gibi gelen bir süredir bir şeyler anlatıyor."

"Her konudan illa parayı çıkaracaksın. Adını Burak yerine Parak falan koysalarmış keşke."

Karşılık vermek için ağzını açtığı anda çadıra çocuklar girince heyecanla kıpırdandım oturduğum yerde. Kaburgam ve ayak bileğimdeki acı kendini belli edince, bir şey belli etmemeye çalışarak gülümsemeye başladım. Yüzü kuvvetle muhtemel öfkeden kıpkırmızı olmuş Mehmet ve her zamanki sakinliğini şu anda bile sürdürebilen Selim'in ortasındaki Cenk, bembeyaz olmuş yüzüyle çöktü yanıma.

"Suna'm, ağaçtan düşmüşsün şimdi Memo söyledi. İyi misin? Ağrıyor mu bir yerin?"

"İyiyim." dedim yüzündeki endişeli ifadeyi silmek için gülümsememi büyüterek. "Sadece birkaç gün ayağımın üstüne basamayacağım. Size ne oldu? Kavga çıkmış, Burak söyledi."

Selim başkasından bahsedilirmiş gibi soluma otururken, Mehmet gözlerini bir saniye bile üzerinden ayırmayıp, "Birilerinin götünü toplamak hep bize düşüyor." dedi sesindeki öfkeyi gizleme gereği duymadan. "Bundan sonra birinin seni öldüreceğini söyleseler çal keke çal derim, Selim efendi. Duydun mu? Benden göreceğin tek şey mezarına bırakacağım çiçek olur. Pezevenki kavgadan kurtaralım diye gidiyoruz, herif bizi kavgada bırakıp tüyüyor. Amip senin yanında Einstein kalır, tapir suratlı."

İzmir ÇetesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin