"Selamın aleyküm."
Ben Cenk'e şaşkınlıkla bakmaya devam ederken, Mehmet ve Selim'in gülmemek için kendilerini zor tuttuklarını farkettim. İkisinin aksine, Özge ve Cenk'in bakışları içlerinde kopan fırtınalardan bihaber, çaresiz ve aynı derecede ciddiydi. Özge, daha önce hiç bu denli mahkeme duvarından hallice ifadeli görmediğim Cenk'in uzattığı elini sıkıp, "Ve aleyküm selam." dedi zar zor işitilebilecek bir sesle.
Durumun garipliği ve birbirlerinden ayıramadıkları şaşkın bakışları sersemlememe neden olsa da dikkatimi dağıtmamaya çalışarak ikisine bakmayı sürdürdüm.
Cenk yanımdaki tekli koltuğa, Özge de az önceki yerine geçerken; "Kanka aleyküm selam." dedi Selim, ayaklarımın ucunda oturan Mehmet'in omuzuna kolunu atarak. "How are you, ne var you? Cevizli kek yaptım, yer misin? Özge Duru'ya tabak hazırlıyorum, sana da hazırlayayım."
Cenk ciddiyetini bozmadan, "Hayır." dedi. "Bize çay doldur."
"Kanka antremanı kahvede mi yaptınız? Bu tripler ne anasını satayım."
"Çay doldur, dedim."
Selim, Cenk'in otoriter sesinin etkisiyle daha fazla konuşmadan mutfağa doğru yollanırken; Cenk'in aklından geçenleri çözmeye çalışarak pür dikkat yüzüne bakmayı sürdürdüm. Çatılmış kaşları ve kıstığı gözleri ile tedirginliğini ve panik halini örtbas etmek ister gibi görünüyordu ve nezdimde yeterli sayılabilecek süredir aynı evde yaşadığımız için bu halinin normal dışılığını rahatlıkla seçebiliyordum. Mehmet'in de tıpkı benim gibi sorgulayıcı bakışlarının Cenk'te sabitlendiğini fark edince, merak içinde "Cenk." dedim. "Biz de Özge ile havadan sudan sohbet ediyorduk."
"İyi yapmışsınız."
"Ben artık gideyim."
Özge ayaklandığı anda Cenk otoritesini koruyarak, "Selim çay getirecek, onu iç öyle gidersin." deyince Özge başını salladı çekinerek.
En az onun kadar kafası karışmış ve hayretler içinde olduğum için omuz silkmekle yetindim. Mehmet daha fazla dayanamayıp bağladığı kollarını çözerek Cenk'e kaşlarını çatarak bakmaya başladı. "Antremanda kafana top mu yedin? Ne bu hâl?"
"Elhamdülillah."
"Çaylar da geldi."
Elinde tepsiyle beliren Selim'in bir şekilde Cenk'in bu anlaşılmaz halinin her bir ayrıntısını ortaya dökeceğini bilerek, kıpırdandım oturduğum yerde.
"Pota boylu puştum, açık olan çay seninki."
"Ben açık çay içmem, git değiştir bunu."
"Peki kanka."
Selim yeniden salondan çıkarken, Cenk ellerini birleştirerek üçümüze tek tek bakıp "Özge duydum ki, buraya temelli dönmüşsünüz." dedi.
"E-Evet."
"Hayırlı olsun."
"Sağol."
Saçma anlarda gelen gülme hissi ile aptal konumuna düşmemek için dudaklarımın içini ısırarak salondaki eşyalara verdim tüm dikkatimi. Bıçak gibi hepimizin sinirlerini kesen sessizlik, Selim'in adımlarıyla bölünürken; siyaha yakın çayı bıkkınlığını gizleme gereği duymadan uzattı Cenk'e.
"Bu da çok koyu olmuş, biraz aç."
"Senin ebeni sikerim, Artema mıyım lan ben, aç kapa, kapa aç..."
Kendimi tutamayıp kıkırdamaya başladım, pişman olacağımı bildiğim halde. Selim tepsiyi gürültüyle sehpaya bırakıp, Mehmet'in yanına oturunca sakinleşmek yerine kıkırdamalarım artmaya başlarken; "Özür dilerim." dedim. "Sinirlerim bozuldu."
![](https://img.wattpad.com/cover/35594209-288-k22554.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Çetesi
HumorEvet, annemin evlenmesiyle babamın yanına, İzmir'e taşındım. Evet, hayatımın en güzel günlerini burada geçireceğimden habersizdim. Evet, hikaye çok klasik. En azından benim için, üç kafadarla tanışana kadar. Suratsız ve huysuz 'Buzlar Prensi' Mehmet...