Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. İyi okumalar. :-*
~
Kamptan dönmemizin üzerinden, sekiz koca ve bitmek bilmeyen sıkıcılıkta gün geçmişti. Sezin abla ayak bileğimi görünce panikten Cenk'e sarmış, bana sahip çıkmadığı için brokoli cezasını yeniden yürürlüğe sokmaya kalkışmış ve ardından benim zar zor ikna etmemle sakinlemişti.
Bileğimde çatlak olduğunu söyleyen doktorun rapor yazmasıyla, bir haftadır okula gidemiyordum ve Selim'in refakatçiliğiyle dağıtmaya çalışıyordum etrafımdaki habis havayı. Mehmet'in bulunduğum ortamlardan kaçmak ister gibi, tek bir gün dahi aksatmadan okula gittiğini öğrenince ise sıkıntım biraz daha katlanmıştı.
Selim beni bahane ederek bugün de okuldan erken çıkıp, yanıma gelmişti ve hazırladığı sandviçlerle salona girerken, çatlağın bileğimde değil, kafamda olduğunu yinelemekten yeis duymuyordu.
"Sayın Suna." dedi, ayağa kalkamadığım için sandviç hazırlama işinin kendisine kalmasından memnun kalmayarak tepsiyi bana uzatırken. "Karşında bir moda ikonu duruyor. Ölen kuşlar benim eşsiz tarzımı görünce ayaklanıyor, Özlem Özden ile benim yanımda, Mr. and Mrs. Smith bile Pembe ile Beter Ali gibi kalıyor ve sen bu paçoz halinle utanmadan karşımda oturabiliyorsun. Şu an beynimden alevler çıkıyor, dayanamıyorum... Yapamıyorum... Bari daha güzel bir pijama giyseydin, pandalara eyvallah ama antrasitle sarıyı bir arada sevmiyorum."
"Antrasit ne be?" dedim, büyük bir iştahla sandviçimden ısırık alırken. "Antre gibi."
"Ay cahil... Antrasit bir renk... Gerçi senin en iyi bildiğin renk sıçtın mavisi, bok laciverti... Aptallık bende. Her neyse, çocukların okuldan çıkmalarına az kaldı. Onlar gelene kadar bir şeyler yapalım, yemin ederim şiştim sıkıntıdan."
"Tamam, bir şeyler yapalım." dedim yutkunarak. "Nasıl gidiyor bakalım özel hayatın? Anlat, dinleyeyim."
Ayak ucuma oturup, bacaklarını sehpaya uzattıktan sonra büyük bi keyifle, tam ekmek sandviçini yemeye başladı. "Sen var ya sen, çok iyi kızsın ha. Flash tv için Mahmut Tuncer, babet giymiş kız için yara bandı, kadınlar için sınırsız kredi kartı, trolleme sektörü için Korcan ve çiğ köfte için acı sos neyse; sen de benim için öylesin valla. Benim konuya gelecek olursak... Alize kenafiriyle konuşmuyorum kaç gündür. O da benimle konuşmuyor, beni görünce yolunu değiştiriyor. Allah'ım, kızın hiçbir şeyine akıl sır erdiremiyorum, ne kadar da Mustafa Topaloğlu bir kız."
Kamptan geldiğinden beri ilk kez Alize ile arasında geçen konuşmanın konusunu açmaya cesaret göstermişti. Alize'nin gerçekleri yüzüne tüm acımasızlığıyla çarpmasından kaynaklı olduğunu düşündüğüm bir şekilde, Emel ile ilgili tek bir kelam bile çıkmamıştı ağzından.
Meyve suyumdan yudumlayarak, "Emel'in adını anmadın kamptan geldiğimizden beri." dedim. "Özel hayat deyince de Alize'den bahsettin." Onun, etrafındakileri sinir edecek şeyler söylediği zaman yaptığı gibi sırıtarak devam ettim. "Hayırlı işler Selim bey."
"Lan cingılbört, senin ağzın ne konuşur? Alize ve ben, öyle mi? Götümle bile gülemeyeceğim."
Başımı sallayarak, "Gülemeyeceksin çünkü şaka yapmadım." dedim. "Hadi itiraf et, kızdan etkileniyorsun."
"Kız, Sezin teyze yürek mi yediriyor sana? Ben Alize ile ancak, babası bana gelip, 'Kızımdan ayrılmak için ne kadar istiyorsun evlat?' desin ve ben de parayı alıp karıyla kızla yiyeyim diye çıkarım."
Ayağımın altındaki minderi hafifçe çekerek, "Ondan etkilendiğini reddetmedin." dedim. "Kendini ele veriyorsun."
Yarısından fazlasını bitirdiği ekmeğini tabağına hiddetle bırakınca, fazla ileri gidip gitmediğimden şüphe duymaya başlasam da; bir şey belli etmemek için meyve suyumla uğraşmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Çetesi
HumorEvet, annemin evlenmesiyle babamın yanına, İzmir'e taşındım. Evet, hayatımın en güzel günlerini burada geçireceğimden habersizdim. Evet, hikaye çok klasik. En azından benim için, üç kafadarla tanışana kadar. Suratsız ve huysuz 'Buzlar Prensi' Mehmet...