Bölüme katkılarından ve fikirlerinden dolayı uykusuz_potter 'a çok çoook teşekkürler. Bölümü, okul gazilerine armağan ediyorum. İyi okumalar :-*
~
Kafamı sıraya gömerek, gözlerimi biraz daha yumdum. Doğum gününün üzerinden koskoca iki gün geçmişti. Mehmet'in yine ortalarda görünmediği, okula gelmediği koskoca iki gün... Benim, etraftakilere bir şeyler belli etmemek için dudağımda yama gibi duran gülümsememle gezindiğim koskoca iki gün... Cenk ve Özge'nin karşılaşması üzerine bütün gece oturup konuştukları, Cenk'in yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle ortalarda dolandığı koskoca iki gün...
Selim'in gelmesini bekledim, sınıfa giren her kişiye bakarken ama çoğu zaman olduğu gibi gecikmişti bugün de. Mehmet yine gelmemişti, Cenk okullar arası basket turnuvası için maça gitmişti.
Bu gece kamp için yola çıkacaktık ve Mehmet'in geziye gelmeyeceği ile ilgili düşüncelerim, geçen her saniye biraz daha arttırıyordu yüreğimin üstündeki baskısını. İki gündür haddinden fazla gergin, şüpheci ve kafası karışık bir haldeydim.
Bir yanım, Mehmet'in yüzüne bile bakmamam gerektiğini söylerken; öteki yanım buna dayanamayacağımı dillendiriyordu. İki gündür, her şey normalmiş gibi gülümsemek zorunda olmaktan bitap düşmüştüm. Hayatımın en berbat ve belirsiz zamanlarından birinin avucunun içindeydim ve uğunuyordum çaresizce.
"Günaydın Suna."
Burak'ın sesini işitince kafamı sıradan kaldırmadan, kımıldamadan aynı şekilde oturmaya devam ettim. Omuzuma hafifçe değen eli ile sakince açtım gözlerimi.
"Günaydın Suna, nasılsın?"
"Ne yapacaksın? Doktor musun sen?"Yüzüne yapışmış gibi gitmeyen alaycı gülümsemesiyle sırasını oturup, kollarını masamın üstünde birleştirdi. "Nasıl oluyormuş? Sen de aynısını bana yapmıştın."
"Aferin! İyi halt yedin, kanıtladın kendini."
Gülümsemesi yerini şaşkın bakışlara bırakınca, kafamı yeniden gömdüm sırama. Herkesten uzak olup, kendi kendime mutsuzluğumu dibine kadar yaşayabildiğim bir yerde olmayı bu kadar isterken, herkesin anlaşmış gibi iki gündür peşimden ayrılmaması zaten berbat olan her şeyi daha da çıkmaza sokuyordu.
"Tamam şakaydı sadece, hiç yapmadım farz et. İyi misin sen? Yüzün bembeyaz, gözlerin şişmiş."
"Çok iyiyim, o kadar iyiyim ki mutluluktan millete sarıyorum."Yüzümü ellerimin arasına alıp, derin nefesler vermeye başladım."Özür dilerim, çok kötüyüm birkaç gündür. Kimseyi üzmemek için her şeyi içimde biriktirmekten çatlamak üzereyim. Kusura bakma."
"Sorun ne? Yardım edebileceğim bir şey varsa, para ile ilgi-"
"Ya ne parası? Hâlâ para diyorsun."Şaşkın ve yarı mahçup bakışlarını yok sayıp, kafamı yeniden sıraya gömerken sesi ilişti kulağıma."Böyle şeylerde iyi değilimdir. Hiç dert dinlemedim açıkçası. Sorun para da değilmiş. Anlatırsan dinlemeyi denerim ama."
"Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktan çok yoruldum." dedim, kafamı kaldırıp arkama yaslanarak. "Ne yapacağımı da bilmiyorum. Her şey sarpa sardı."
"Sarp kim diyerek yersiz bir espri yapmayacağım. Konu para ile ilgili değilse, aşk ile ilgili. Yanılıyor muyum?"
Bir şey söylemeden, kalem kutumun fermuarıyla oynamaya başladım. Mehmet'in bana karşı bir şeyler hissettiğine seviniyordu bir yanım, hiç yaşamadığım kadar büyük bir mutluluk duyuyordum. Diğer taraftan, kafasında neler döndüğünü ve benim ile ilgili zihnindeki mahkemede verdiği hükmü öğrenmek istemiyordum. Beynim ve kalbim farklı şeyleri söylerken ve beni iki yana çekiştirirken uzaktan hissizce izliyordum olan biteni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Çetesi
فكاهةEvet, annemin evlenmesiyle babamın yanına, İzmir'e taşındım. Evet, hayatımın en güzel günlerini burada geçireceğimden habersizdim. Evet, hikaye çok klasik. En azından benim için, üç kafadarla tanışana kadar. Suratsız ve huysuz 'Buzlar Prensi' Mehmet...