➺25

1.3K 154 152
                                    

Sınır: 45 Yorum 45 Beğeni

𓇬

YAZAR

Seungmin, odasından içeri girerken kapısını olabildiğince sessiz bir şekilde kapattı. Yuna fenalaştıktan sonra onunla ilgilenmişti. Neyse ki bir şeyi yoktu, sadece vücudu fazla yorulmuş ve aç kalmış, üzüntü de bayılmasına aracı olmuştu. Şuan genç kızla aynı katta kalıyordu ve dinlendiğinden onu rahatsız etmek istememişti, Chan eczaneden serum aldıktan sonra getirir getirmez kıza takıp odasına dönmüştü. Kalmasına da gerek yoktu zaten.
Herkes oradaydı, Felix ve Changbin kızlarının başından ayrılmıyordu. Sunoo'da büyük ihtimalle bir travma oluştuğundan Yuna bayıldığı gibi ağlamaya başlamıştı, bu yüzden Jeongin ile Hyunjin de oğullarıyla ilgileniyordu.
Jihoon da korkmuştu, çocuk bunu belli etmemeye çalışsa da Seungmin ve Jisung onun ellerinin titrediğini görmüşlerdi. Bu yüzden Minho ve Jisung Jihoon'u sakinleştirmeye çalışmış, ama Yuna'nın o halini gördükçe düzelmeyeceğini anlayınca diğerlerine veda edip evlerine gitmişlerdi.

Odaya girer girmez dolabın üzerine koyduğu çantayı aldı. Dolaptaki üç beş parça kıyafeti de içine doldurmaya başladı. Üç gündür gitmek aklında vardı ama bugünden sonra emin olmuştu, kalamazdı.

Nedeni ise Seungmin'e göre onun ne kadar boktan bir insan olduğunu gösteriyordu; Felix ve Changbin kızı için endişelenirken Seungmin'in tek hissettiği kıskançlık duygusu olmuştu. Felix, kızı için eşine bir şeyler yapması için yalvarırken Seungmin bir süre orada durmuş ve yüzündeki düz ifadeyle onları izlemişti. Yuna'nın durumu daha ciddi bir şey olabilirdi, endişelenmesi ve hemen ona koşturması gerekirdi ama hayır, lanet kıskançlık duygusundan başka bir şey hissetmemişti.

Kötü bir baba olduğu gibi kötü bir arkadaştı da. Felix ilk günden beri onunla ilgilenirken şu yaptığı nankörlükten başka bir şey değildi.

Çantasını toparladığında derin bir nefes alıp yatağa çöktü. Ellerini saçlarından geçirirken Chan'ın onun peşinden gelmeyip Yuna'nın yanında kalması yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı.  
Seungmin'in aksine o kendini insanlardan soyutlamamış daha çok bağlanmıştı. Özellikle Yuna'ya öncekinden olduğundan daha yakın davranıyordu. Bunun farkında olmak Seungmin'i kızdırıyordu. Küçük bebeklerinin yerini başkasıyla mı dolduruyordu? Hayır, buna asla izin vermezdi. Lia'ya vermediği sevgiyi başkasına vermesine izin veremezdi. Gideceklerdi.

Chan'ın da azıcık olan eşyalarını çantasına sıkıştırıp telefonunu aldı. İnternetten uçak biletlerine bakıp en yakın ve uygun saatteki gece yarısı uçağına bilet aldı. Chan'ın bunun için aylarca eğitim verip aldığı birkaç ay sonra başlayan görev umrunda bile olmamıştı kredi kartının şifresini gereken yere girerken. Felix, Changbin ya da onların yanında olan kimse aklına bile gelmemişti. Tek düşündüğü kaybettiği kızı ve bu ülkede nefes alamadığı gerçeğiydi.

Yataktan kalkmadan önce taksi çağırdı. Ardından ceketini giyip çantayı sırtına attığı gibi odadan ayrıldı. Diğerlerinin yanına gidip dikkat çekmek istemiyordu, bu yüzden Chan'a mesaj atıp aşağı inmiş, evden çıkmış ve taksinin gelmesini beklemeye başlamıştı.

Yaklaşık beş dakika sonra Chan kapıya indiğinde eşini o şekilde görmeyi beklemiyordu. İlk an duraksamış, ardından hızlı adımlarla yanına gitmişti. Seungmin, sırtında ağır görünen çantasıyla duruyordu. "Seungmin?"

Kumral olan ona döndüğünde hafifçe gülümsedi. "Buradasın, güzel. Birazdan taksi gelir." Dışarısı soğuktu. Normalde Seungmin çok çabuk üşür, böyle havalarda elleri sürekli cebinde gezerdi ama şuan bunun farkında bile değildi. Hayatınızdaki en değerli şeyi kaybettiğinizde böyle şeyleri dert etmezdiniz. Tüm duygularınız;  bedeniniz uyuşur, uyku sersemi gibi takılırdınız. Chan, eşinin böyle bir dönemden geçtiğinin farkındaydı. Seungmin, uykusundan yeni uyanmış gibiydi. Çok fazla ölüm görmesine rağmen Lia'nın ölümünü daha algılayamamıştı. Şuan 'ölüm' sadece bir kelimeydi onun için. Bu yüzden sakindi. Korkunç derecede sakin. Her şeyin farkına vardığında olacaklar... Chan, bundan sonrasını düşünemiyordu. 

Ellerini, elleri arasına alıp ovmaya başladı Chan. Soğumuştu. Isınması için ovmaya devam ederken üzerlerine yumuşak bir öpücük kondurdu. "Nereye gidiyorsun bebeğim?"

"Gidiyorum değil," dedi Seungmin, "gidiyoruz."

Chan, kaşlarını çatarak ona baktı. Bakışlarını gören Seungmin'inin yüzünün düştüğünü görünce derin bir nefes alarak yüzünü düzeltti. Son zamanlarda küçücük bir tebessüm bile görünmeyen yüzdeki gülümsemeyi yok etmek istemiyordu. "Nereye?"

"Avusturalya'ya bilet aldım gecey-"

"Ne?" Chan, sesinin sert çıkmasını engelleyememişti. Eşinin ellerini bıraktı. Seungmin ona sormadan böyle bir şeyi nasıl yapardı? "Ne diyorsun Seungmin? Ne Avusturalyası? Gidemeyiz."

"Ne? Seni burada tutan ne kaldı?" Chan ağzını açmıştı ki Seungmin onu susturmuş, devam etmişti. "İşinden veya birkaç ay sonraki görevinden bahsedersen seni yumruklarım Chan."

Bu kırıcıydı işte. Onca olandan sonra nasıl hala işini düşüneceğini düşünürdü? Burada kalma nedeni asla o değildi, işi müsait bir yerlerinde bile değildi askerin. Onlara bu cehennemi yaşatanı bulmak istiyordu sadece. Bulup aynı şekilde ona cehennemi yaşattırmadan gitmek istemiyordu. Çünkü o biliyordu bebeğinin basit bir hırsız olayı yüzünden ölmediğini.

Asıl, hatta ilk önceliği de buydu; Bebeği. Kim bilir neredeydi? Üşüyor olmalıydı. Her şeyden önce onu getirmeliydi. O puştu bulmadan önce bebeğini bulmalı ve rahat uyumasını sağlamalıydı.

"Saçmalama Seungmin, görev falan umrumda bile değil. Ben o puştu bulmadan buradan gi-"

"Ne değişecek?"

"Ne?"

"Ne değişecek dedim Chan? Buldun o hırsızı diyelim, bir iki yumruk attın, soktun içeri. Ne değişecek? Benim kızım bana geri gelecek mi? Hayır. Lia'mın nefesini, benim nefesimi kesen o herif nefes almaya devam edecek. Yattığı yatağı, yediği yemeği olmaya devam edecek. Hakimin kararıyla ya hep içeride olacak ya da beş on yıl sonra çıkıp hayatını yaşamaya devam edecek. Ama ben boğulmaya devam edeceğim. Ben burada kalmaya devam ettikçe-ben yaşamaya devam ettikçe suyun altında çırpınacağım ama kurtaranım olmayacak."

Seungmin'inin sözünü bölen şey dış kapıda onlara seslenen Felix ve yanındaki Changbin'di. Felix, Chan hyungu çıktıktan ve bir süre gelmedikten sonra etrafa bakmış, camdan onları görünce Changbin'e haber verip kızlarını Hyunjin ve Jeongin çiftine emanet etmişler ve aşağı inmişlerdi. "Hyung, iyi misiniz?"

Seungmin, neşeden uzak bir şekilde gülüp "Hayır Felix, kızının yanına gitsene sen." dediğinde sarışın adam şaşırdı. Sesindeki tın çok... Seungminlik değildi. Hiç değildi. Alay, sinir ve kıskançlık vardı.

Seungmin, arkadaki arkadaşlarına kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Sen Lia için yeterince şey yaptın." dedi eşine, kinayeli bir ses tonuyla. "Daha fazlasına hiiç gerek yok." Uzaktan taksi görünürken dolan gözlerini o tarafa çevirdi. Birkaç saniye sonra araba yanlarında dururken hemen kapıyı açmış, çantasını koymuştu. Chan'a geri dönerken gözü her şeye kör olmuştu. Eşinin  üzerine ne kadar gittiğinin farkında bile değildi. Sadece canı yanıyordu ve bu yüzden o da can yakmak istiyordu. "Benimle gelmiyor musun? Gelme. İnan bana artık hiçbir şey beni olduğumdan daha çok üzemez üzemez."

Derin bir nefes aldı. "Senden hiçbir şey istemiyorum, sadece Lia'ya yapmadıklarını Yuna'ya yapmaya çalışma. Adım gibi eminim bu onu beni üzdüğünden daha fazla üzerdi." Ve Seungmin, ne kadar başarılı olduğunu bile göremeden taksiye binmiş, oradan uzaklaşmıştı.


𓇬

Of ama angst mı oluyor bu kitap
NOLUYO

Diğer bölümü yayımlamak için sabırsızlanıyorum ama geçen bölüme yorum sınırı 40 olmasına rağmen 10 yorum geldi -5i benim yanıtlarım falan ama neyse- bu bölüm de öyle olursa atmam söyleyeyim.

Let go |  Chanmin • Changlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin