Jeon aynı söylediği gibi bir hafta içerisinde izdivaç için gelmişti. Daha doğrusu bir hafta boyunca ülkemde turist gibi gezip tozmuştu, gitmeden önce de sevdiklerine hediye alır gibi kendisine beni paket yaptırıp gidecekti işte.
Babam da sağ olsun beni asla müphemde bırakmamış, her saat başı Jeon'a saygılı bir eş olmam için tehditler savurmuştu.
Kısacası Jeon ile evleniyordum.
Aklım karmakarışıktı. Soğuyan havalar ve her gün yağan yağmur artık ağlamam için uygun zemini hazırlıyor gibi görünüyordu.
Halbuki kaderime boyun eğmemek için havanın güneşli olmasından cesaret almıştım ben.
Aptallığımın kaynağı Jungkook'un Zeus'un oğlu olduğunu biliyor olmama rağmen, Persephone'nin kardeşi olduğunu akıl edememiş olmamdaydı.
Yarı tanrı olan kardeşi elbette ayinlerin başkanı olmak için mükemmel bir adaydı.
Tüm hafta boyunca, ne zaman balkona çıksam sanki Jeon hissediyormuşçasına yan odamdaki balkona atıyordu kendisini.
Tabii ben de ona olan nefretimi belli etmek istercesine hışımla odama geri dönüyordum.
Normal günlerime Selene'nin geceyi üstümüze sermesini de Helios'un günü arkasından sürümesini de balkonumdan keyifle izlerdim.
Tabii Zeus'un öfkeli olduğu günler bana da ızdırap olur, tek keyfim olan gökyüzü seyri kara bulutların kurbanı olurdu.
Son bir haftadır da oğlunun kurbanı olmuştu bu keyfim. Av köpeği gibi kokumu alıyordu sanki.
Bugün de büyük gündü. Jeon ile Sounion'a gidecektim. Elbette düğün orada olacaktı.
Buradan sadece ihtişamlı bir vedayla ayrılacaktık o kadar.
Buraya dair en çok özleyeceğim şey emek emek döşediğim kitaplığım olacaktı sanırım.
Beni düşüncelerimden ayıran şey kapımın tıklatılmasıydı.
Gelmesini söylediğimde içeriye giren bedenle önce şaşırmış, sonra da yine kontrol edemediğim bir şekilde öfkeyle dolmuştum.
"Neden geldin?"
O beni cevapsız bırakarak gözlerini odamın içinde gezdirdi bir süre.
En son, lütfedip bana baktığında sinirden kıpkırmızı göründüğüme emindim.
"Bakma bana öyle, civcive benziyorsun." dediğinde kaşlarım daha da çatıldı.
"Sen kendine bak, az daha tavşan olarak doğacakmışsın." diye homurdandım. O ise tepkime kıkırdamıştı.
Ona sinirli olmasam gülüşü içimi titretirdi. Emindim.
"Kitaplarını burada mı bırakacaksın?" dediğinde ilgimi tam anlamıyla çekmişti. Dudaklarım istemsizce aşağıya doğru sarkarken "Nasıl götüreyim bu kadar kitabı?" diye sızlandım.
Birkaç adımda bana yaklaştığında işaret parmakları dudaklarımın iki yanını bulup yukarıya çekiştirdi. "Böyle çok tatlı görünüyorsun ama gülmek sana daha çok yakışıyor Chim."
Şaşkınlıkla aralanan ağzıma ek olarak gözlerim de büyümüştü istemsizce. "Hadi gel, kitaplarını gemiye taşısınlar. Sen de o sırada bana eşlik et." deyip elimi kavradığında itiraz edemeden kendimi onun odasında bulmuştum.
"Oraya varmamız ne kadar sürer?" diye sordum, sessizce oturunca sinir basıyordu çünkü.
Başını yana yatırdığında eli de çenesini bulmuştu. Yaklaşık bir tahmin yapıyordu muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eleusis • Jikook
FanfictionSounion Kralı, Zeus'un oğlu Jeon Jungkook belki de onu istemeyen tek kişiye izdivaç teklifi ile gider. Park Jimin ise Jeon ile evlenmemek için Tanrıça Demeter'e yalvarmaktan başka bir çare bulamaz.