14. Sounion

3K 308 55
                                    

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen

İyi okumalar 💜

Ev.

Geminin güvertesinde sanki bakmayı kesersem gözümün önünden kaybolacakmış gibi hissettiğim karaya bakıyordum. Sounion'a.

Jungkook halihazırda artık eve yaklaştığımız için tayfayı organize etmekle meşguldü. Ben de ömrüm boyunca bir defa bile ayak basmadığım ama özlem duyduğum topraklara bakıyordum.

Karşımda seçebilidiğim kadarıyla tarım toprakları, yerleşkeler ve arazinin en yüksek kısmında kalan, deniz manzaralı olduğu bariz olan görkemli bir saray vardı. İri gövdeli kolonları şimdiden seçebiliyordu gözlerim.

Gökyüzü bürünebileceği en güzel maviyle ve parlak bir güneşle üzerimizi kuşatmıştı. Bedenimin her zerresinde mutluluğun kırıntılarını hissedebiliyordum. Gökyüzü bile mutlu olmam için bir nedendi.

Tanıdık olan botun zemine vurma sesi kulağıma ulaşınca gözlerimi Sounion'dan çektim ve bu toprakların yegane sahibine döndü bakışlarım.

"Az kaldı." diye mırıldandı tek kolu belime sarılırken. Şimdi ikimiz de ufuktaki topraklara bakıyorduk. "Özlemiş olmalısın." dedim sıcaklığına iyice sokulurken. İç çekip "Özledim." diye yanıtladı beni. "Güvende hissettiğim tek yer burasıyken özlememem garip olurdu zaten."

Son cümlesi bir şey bilmiyor olmama rağmen kalbimi kırmaya yetmişti. Her an birilerinden şüphelenmek ve asla güven duymamak yıpratıcı bir şeydi ve Jungkook bir süredir bununla başa çıkmaya çalışıyordu. "Bana her şeyi anlatman gerekiyor. Biliyorsun, değil mi?" diye sordum başımı boyun girintisine yaslayıp.

Belimdeki eli, olduğu yeri usulca okşarken soruma cevaben onaylayan mırıltılar çıkardı yalnızca. Her şey için biraz zamana ihtiyacımız vardı ve bizde de zamandan bol bir şey yoktu. En azından ben öyle düşünüyordum.

***

Jungkook beni belimden yakalayıp inmem için destek olduğunda gözüm limandaki meraklı kalabalığa takıldı. Herkesin yüzünde bir gülümseme vardı, gözleri de merakla parlıyordu.

Limana her ikimiz de ayak bastığımızda Jungkook ellerimizi iç içe geçirip yürümeye başladığında ben de meraklı bakışlarla etrafı süzüyordum.

Kalabalıktan Jungkook'a şükranlarını dile getiren bir çok ses duyuyordum ve şimdiye kadar en çok dikkatimi çeken şey halk ile bizim aramızda tek bir bariyer yoktu, korumalar yoktu. İnsanlar Jungkook'un alanına saygılıydı ve Jungkook onlara güveniyordu bu konuda. Sevilen bir yönetici olduğunu tahmin etmek hiç güç değildi.

Hâlbuki Jungkook hakkındaki söylentileri kâale aldığınızda, sürekli savaş halinde olan bir toplumun bu kadar mutlu olmasını beklemezdiniz. Savaş demek; açlık, yoksulluk demekti. Jeon Jungkook hakkında ben de dahil, tüm dünya yanılıyordu ve ben bunun nedeni hakkında hiçbir fikre sahip değildim.

Jungkook'un uzun adımlarına ayak uydurmaya çalışsam da merakım beni yavaşlatıyor, sağa sola bakarken Jungkook'un gerisinde kalıyordum. En sonunda Jungkook beni çekiştirmekten yorulmuş olacak ki elimi bırakıp beni belimden kavradı ve kendisi ile aynı hizaya getirip kulağıma eğildi. "Seni etrafı gezmek için daha sonra çıkaracağım. Şimdilik gidip biraz dinlenelim, olur mu?"

Uslu bir çocuk gibi başımı sallayıp adımlarımı hızlandırdım. Gerçekten dinlenmeye ve sallandığını hissetmediğim bir yatakta yatmaya ihtiyacım vardı. Ah, bir de eşyalarımın yerleştirilmesi lazımdı.

Çok uzun olmayan bir yolu aştığımızda sarayın taş merdivenlerine ulaşmıştık. Fildişi renginin hüküm sürdüğü çevre, pek çok yeşillik ve hoş çiçekler ile bezenmişti. Sarayın bahçesindeki birkaç heykel tanıdık gelse de ne veya kim olduklarını anımsayamayacak kadar yorgundum. Elbet bir gün bahçeye çıkıp onları da incelerdim.

Eleusis • JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin