15

2.1K 157 19
                                    

Planlar yapıldı, keyifli okumalar ❤️

Medya; Olivya

Güneş ışıltısı gözlerime hiç olmadığı kadar vurarak etkisini belli ediyordu. Yüzümü buruşturdum. At sesleri belli belirsiz kulaklarıma dolarken nerede olduğum sorusu zihnime nüfuz etti. İnsan sesleri boğukça yükselirken adeta birbirlerine yapışmış olan gözlerim bana oyun oynuyordu .Zor da olsa gözlerimi açtığımda gözüme yansıyan ışık ile elimle gözlerime siper oldum. Gözlerim ışığa uyum sağladıkça yatmakta olduğum toprak zeminde doğrulup geriye doğru sürünmüştüm.

Etrafı gözlemlerken şaşırmama engel olamayarak yatmakta olduğum toprak zeminden doğrularak derin bir nefes aldım. Yoğun sıcaklık her zerreme işliyor, adeta nefessiz bırakıyordu. İnsanlar güneşin alnında toprak yolda atları ile ilerliyor, erkeklerin üzerinde toprak tonlarında bir giysi varken kadınlar renkli elbiseler ve başlarında arkalarından tutturdukları eşarp ile ilerliyor. Mercan ve canlı renkler ön plana çıkarken kimi kadının kollarında altın bilezik takılı.

Kalabalık geri çekilip birisine yol verdiğinde oraya doğru baktım, elinde uzun bir asa olan yaşlı bir adam. Adamın asasının ucunda daire içinde bir güneş simgesi. Muhtemelen bir Apollon rahibi.

Neredeydim ben? Yaşlı bir adamın eğilerek elindeki metali önüme atmasıyla önüme baktığımda insanların saatlerdir yattığım için muhtemelen bir dilenci olduğuma kanaat getirdiklerini fark ettim.
Zihnimi olanları hatırlamak için yokladığımda derin bir sızı girdi başıma. İstemsizce yüzümü buruşturdum ve tekrardan denedim. Yavaşça görüntüler süzülürken zihnim yaşananları sonunda bağışlamıştı.

Tethys'i son anda kurtarmış ve bunu yaparken zaman döngüsünü kırmıştım. Tanrılar arasında yasak olan en büyük suçu işlemiştim. Ancak ruhlara ait oldukları kana dönmelerini emrederken bunu niyet etmediğimi çok iyi biliyordum. Onlara ait oldukları ruhun ben olduğumu söylemek istemiştim ancak benim ruhum ait olduğu zamanı antik dünya olarak kabul etmişti.

Daha fazla dikkat çekmemek için ayağa kalkarken önüme baktığımda insanlar beni dilenci zannedip metal para atmışlardı. Hangi zamandaydım? Agamemnon ve Akhilleus'un başında olduğu ordu Troya'yı düşürmüş müydü ? Bunların hepsini öğrenmem gerekiyordu.

Çevreye baktığımda belime dökülen sarı saçlarım ve ince beyaz elbisem ile bu sokakta oldukça dikkat çektiğimi fark ettim. Toprakta duran birkaç metal parayı eğilerek elime aldım ve üstündeki simgeye dikkatimi vermeye çalıştım. Akhilleus'un ismi yunan harfleri ile yazıyordu. Akhilleus'un Truva savaşında ölmüş olması gerekiyordu. Bir şeylerin ters gittiği kesindi.

İnsanların dar toprak yolda yürüdüğü caddede hareketlendim ve bende onlara ayak uydurarak yürümeye başladım. Kalabalığın arasında ilerlerken renkli eşarpların olduğu tezgahı gördüğümde belli etmeden yaklaştım. Tezgah sorumlusu başka bir müşteri ile ilgilenirken pembe renkli bir örtüyü elime aldım ve tekrardan güneşin aydınlattığı kalabalığın içine karıştım. Eşarbı diğer kadınlar gibi başımın arkasından omuzlarıma doğru örttüğümde artık eskisi kadar dikkat çekmiyordum.

ilerledikçe alkış seslerinin gelmesi ile birlikte seslere doğru yönelmiştim. Ancak kalabalığın arkasında olduğum için net olarak göremiyordum.
İnsan kalabalığını yerip geçerken çoğu kişinin homurdanması kulaklarımdaydı. Az sonra büyük bir melodinin şehri sarması ile birlikte insan kalabalığı daha da coşkulu bir şekilde alkışlarken At sesleri duyulabiliyordu. Birkaç kişiyi de geçtiğimde artık herkesin coşkuyla alkışladığı kişileri görebiliyordum.

Atın üzerindeki genç bir adam ve arkasındaki zırhlı askerler atları üstünde büyük kapıdan girerek şehre giriş yapıyor, onları coşkuyla kutlayan halk ise ellerindeki gülleri onlara atarak askerleri gururlandınyordu. Ayakta dikilen ancak üzerine bakılırsa soylu olduğu belli olan bir adam elindeki aleti üflediğinde kalabalık sessizleşti. Artık yalnızca rüzgarın sesi duyuluyordu. Atlı adamlar kalabalığın önüne yaklaştıklarında en önde onlara liderlik ettiği belli olan adam eli ile arkadaki askerleri durdurdu ve kalabalığı kahverengi gözleri ile süzdü. Saçları kıvırcık olmasına karşın teni yanık bir buğday tonundaydı. Gözlerindeki parıltı büyük bir zafer ile döndüğüne işaret ediyordu. Az sonra heyecanla gülümsedi.

Tanrıça'nın İlahisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin