Mykene Krallığı, TruvaApollon'un güneşi sabahı bahşetmişken kulaklarıma derince at sesleri yankılanıyordu. Bugün özel bir gündü. Yeni adı ile Mykene, eski adı ile Truva olan bu kentte savaşın uzun yankılarından sonra ilk defa tanrılar adına şenlikler düzenlenecekti ve belki de, tanrılar insanları ödüllendirmek için birkaçı bu kente inecek, fanileri kutsayacaktı. İnsanlar bu özel gün için hazırlıklar yapıyor, tüccarlar kadınlar için canlı renkteki tülbentleri ve elbiseleri serdikleri tezgahta pazarlıyor ve soylu kadınlar üst tabaka altın alışverişi yapıyordu. Kentin meydanında var olan yoğun cümbüşün sesi saraya kadar ulaşıyordu.
Burada geçirdiğim gün sayısı birkaç sabahı devirirken artık alışabilmiştim. Ancak acıtan gerçekse saraya alınan hizmetkarlar yoğun güçler altında çalıştırılmasıydı. Ve ne yazık ki o kişilerden bir tanesi de bendim. Ancak ben diğerlerine göre daha az yoruluyordum zira bana yardım eden ilahi güçlerim vardı. Ancak diğer kadınların ve erkeklerin onlara yardım sağlayacak herhangi bir güçleri bulunmuyordu. Ve bu da ne yazık ki insanların acılar içinde kalmasına sebebiyet veriyordu.
Sarayın bahçesine açılan ahşap kapıya baktığımda bir an ne kadar sade olduğunu düşündüm. Ancak daha sonra kafamı sallayarak bu düşünceden kurtuldum, saray bu hali ile dahi oldukça gösterişliydi. Ben ise oldukça gösterişsizdim. Üzerimde keten, beyaz bir elbise vardı. Kısa kollu olan bu elbisenin üstü bordo renkli şal ile Mykene krallığının rengini barındırıyordu.Sarı saçlarım iki yandan örülü bir şekilde ensemde birleştirilmiş, topuz yapılmıştı. Burada kadınlar iş yaparken saçlarının herhangi bir zorluk çıkartmaması için saçlarını topluyordu. Birazdan beni nedimelik görevi için hazırlayacak yardımcıları bekliyordum.
Şehirde kaldığım süre boyunca gözlemlerime göre savaştan mağlubiyet ile ayrılıp Mykene krallığına hizmet eden Truva Halkının durumu içler acısıydı. Kadınlar yalnızca kendi rütbesinde biri ile evlenebiliyor veya metreslik yaparak maddi durumlarını yükseltebiliyordu.
Çoğu yoksul kadın ise aşkın bu çağda çıkar getirmeyeceğini bilerek Mykene askerlerinin veya zengin senato üyelerinin metresi olarak varlık sahibi oluyordu. Askerlerin ve tabi ki senato üyelerinin eşleri elbette rahatsız oluyordu ancak çağın acımasızlığına karşın ses çıkartmayarak ya kaderlerine boyun eğip
eşlerine karşı aynı sevgi ile devam ediyor, yada Mykene'nin genç erkekleri ile gizli köşelerde buluşup onlarda sadakati rafa kaldırmaya devam ediyordu.Şehir renkliydi. Çoğu meydanda büyükçe tiyatrolar, çarşılar ve eğlence yani şenlik alanları bulunuyordu. Denize kıyısı olan bu kentte her sabah Apollon rahipleri Kumlara ayak basıyor ve güneşin doğmasına yakın Apollon adına küçükbaş bir hayvan feda ediyorlardı. Bazen düşünmeden edemiyorum, Apollon elindeki olimpos şarabını yudumlarken onun adına yapılan bu törenleri gördüğünde kimbilir yüzündeki kibirli ifade kaç kat artıyordu..
Bense düşünceliydim. Günler önce Kral Akhilleus'u görmüş ve istemsizce o günden beri bulunduğu etkiden çıkamamıştım. Onu gördüğüm an vücudumdaki tüyler dahi senkronize olmuş gibi dikilmiş ve istemediğim tepkiler vermiştim. Ve en önemlisi bayılmıştım. Uyandığımda aradan çok geçmemişti ve geceydi. Ancak o günü asla unutamıyordum. Bana eskilerden anımsayamadığım ancak anımsadığım takdirde çok büyük şeylerin olacağını hisettiğim düşünceler bırakmıştı geriye. O günden beri de ne Akhilleus'u ne de sözde etkileyip karısı olmam gereken Marcus'u görebilmiştim.
Bugün şenlik olacağı için hizmetkarlar olarak soylu hanımların nedimeleri olma görevi ile bir nevi ödüllendirilmiştik. Ödül olarak bahsetmemin sebebi ise nedime olma ayrıcalığına kavuşan kişilerin şenlikte yalnızca üst tabakanın girebildiği eğlencelere katılıyor olmasıydı. Bu şekilde iki gün sonra kendi şehrine dönecek olan Marcus Antonious ile tanışma fırsatı yakalayabilecek olmamdı. Şuan tarihte tam olarak nerdeydik bilmiyorum ancak Antonious'un Kleopatra ile tanışması tahminlerime göre birkaç hafta içinde gerçekleşecekti ve ben hızlı olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıça'nın İlahisi
FantasiaBen tanrıça Helen'dim. Adım tarih kitaplarında yer almaz, insanoğlu bana dua etmezdi. Çoğu Olimposlu'nun varlığımdan dahi haberi yoktu. Annem Tehtys, su titanıydı. Titanlar bir zamanlar tanrı ve tanrıçalarla eş değer güçte, hatta onlar var olmadan...