XXII - Minik Sürpriz

735 73 22
                                    



Bir mutluluk seansı...



- Lalisa'dan -

Haftalık doktor kontrolümden sonra eve yorgun şekilde dönmüş ve hemen kendimi koltuğuma atarak evde sesten ibaret olması için rastgele bir dizi açmıştım. Sabah doktorumdan güncel olarak aldığım kan testlerim masanın üzerinde duruyordu yine.

Her ay test yapılıyordu ve durumuma bakılıyordu. Bu durum yaklaşık son 6 aydır böyleydi. Normalde birkaç ayda bir yapılan test sayım artık çoğaltılmıştı. Çünkü aldığım kemoterapi tedavisi son yedi yıldır olduğundan daha fazla yormaya başlamıştı beni. Belki de beni yoran şey kemoterapi değildi ama doktorların tek düşündüğü buydu. Saçlarım çıkmamaya yemin etmiş gibiydi. Yıllardır saçlarımı taramamıştım. Tarayacak bir saçım yoktu.

Karşımdaki televizyondan evin içini dolduran sesler gelirken, yorgun gözlerimle bakışlarımı masanın üzerindeki test kağıtlarına kaydırdım. Birkaç dakika öylece baktıktan sonra umutsuzlukla sağ elimi uzatıp test kağıtlarını elime aldım. Ezbere bildiğim test değerlerinin değişip değişmediğine bakacaktım.

Yavaşça ilk olarak göz bebeklerimi adımın yazılı olduğu kağıdın en üstünde gezdirdim. Daha sonra yavaşça aşağı kayarak birçok sonucu belirten sayılarda gözlerimi gezdirdim. Ve biraz daha aşağı kayarak iki satırlık metini okudum; "Test değerlerine göre kan kanseri teşhisi üçüncü evrenin sonlarına yaklaşıyor. Hasta kendine dikkat etmeli yoksa kısa süre içerisinde son evre olan dördüncü evreye ulaşacaktır."

Kan kanseri hastaları maksimum beş ya da altı yıl yaşarlarken ben resmen rekora gidiyordum. Zaten hayatım bir ölüymüşüm gibi devam ederken ölüp ölmememin çokta umrumda olduğu söylenemezdi.

Elimdeki kağıdı masaya tekrar bıraktıktan sonra derin bir nefes aldım. Kafamdaki peruk artık başımı ağrıtacak derecede bana ağırlık yapıyordu... yavaşça kafamdaki peruğu çıkarmak amacıyla iki elimi kafama yönlendirdiğimde zilimin çalmasıyla duraksayarak ellerimi kafamdan geri çekmiştim. Gecenin bu saatinde kim gelmiş olabilirdi ki?

Ayaklarıma terliklerimi geçirip, hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Kapıcı falan olmalıydı.

Peruğumu tekrar düzelttikten sonra altımdaki eşofmanımın üzerinde sanki toz varmış gibi birkaç kere elim ile vurarak silkeledikten sonra sağ elimi kapı kulpuna uzatarak kapıyı açtım. Kapı ufak bir gıcırtıyla açılırken, karşımda gördüğüm kişiyle beraber gözlerim ve ağzım eş zamanlı olarak açılmıştı. Jeon Jungkook elinde tuttuğu birkaç poşet ile beraber heyecanla bana bakıyordu...

"Jeon..." şaşkın gözlerimle ona bakarken bana karşı gülümseyerek ince dudaklarını aralamıştı "Hoşgeldin yok mu?" Anlamaz gözlerimi ona diktiğimde, benim bakışlarımı görmezden gelerek gözleriyle içeriyi işaret etmişti "Gelebilir miyim?" Kafamı yavaşça sallayıp birkaç adımda kenara çekildiğimde üzerimdeki şaşkınlığı atamadan Jungkook çoktan içeriye girmişti bile.

Kapıyı arkasından kapattıktan sonra ona dönmüştüm ve o da televizyonun sesinin geldiği yöne doğru ilerlemeye başlamıştı. Bende onu takip etmiştim.

Evet... gelmesi beni her ne kadar mutlu etsede, durduk yere evime gelmeyeceği gerçeği bir sorun olduğunu düşünmemi sağlıyordu.

Acaba şu an rüyada falan mıydım? Jungkook'un burada ne işi vardı? Tanrım...

Önce o, daha sonra ben salona girdiğimde masanın üzerindeki test kağıtlarını fark etmemle beraber hızla masanın oraya yönelip kağıtları elime almıştım. O ise televizyonun yanında dikilip konuşmuştu "Mutfak nerede?" Sanırım poşetleri bırakacaktı. İyi de ne gerek vardı ki? Tüm kağıtları sağ elime alıp, sol elimle ileriyi işaret edip konuşmuştum "Dümdüz git, ikinci kapı mutfak" hemen arkasını dönüp dediğim yere yani mutfağa yöneldiğinde bende hızla elimdeki kağıtları salondaki çekmecelerden birine tıkıştırmıştım. Daha sonrada mutfağa gitmiştim.

"Şey... Taehyung gelebilir?" Utanarak konuştuğumda, o da bana dönerek ince dudaklarını aralamıştı "Taehyung gelmeyecek biliyorum" cümlesinden sonra kendimi tutamayarak "Ne?" Diye sessiz bir tepki verdiğimde kendimi toparlayıp devam etmiştim "Nereden biliyorsun?" Elindeki poşetleri koyduğu masaya göz gezdirdikten sonra öksürüp beni cevaplamıştı "Amerika'ya gittiğini duydum"

Evet, doğruydu. Ama Jungkook bunu nereden biliyordu?

"Sen nereden duydun?" Sorgular gözlerimi hiç çekmeden üzerinde gezdirdiğimde hafifçe kıkırdayıp konuşmuştu "Kuşlar söyledi. Şimdi Taehyung'u boş vermeye ne dersin?" Cümlesi hoşuma gitsede gözlerimi belerterek sağ elimi havaya kaldırıp onu reddetmiştim "Onu aldatmamı mı istiyorsun?!"

İyi bir oyunculuk sergilediğimi düşünüyordum.

"Lalisa... cidden çok iyisin" kurduğu cümleden hiçbir şey anlamadığım için sustuğumda, o devam etmişti "Ayrılmışsınız" ağzım şokla aralanırken bunu ona kimin söylediğini aklımda tartmaya çalışmıştım. Kim söylediyse o kişi elimden kesinlikle kurtulamayacaktı.

"Sen nereden duydun?" Cümleme karşın beni cevaplamayarak poşetleri işaret etmişti "Aç mısın yoksa meyve mi getireyim?" Gözlerimi kaçırıp derin bir nefes aldıktan sonra tekrar ona dönüp konuşmuştum "Kim söyledi?" Sinirlendiğim sesimden belli oluyordu ve Jungkook'ta bunu fark etmiş olmalı ki alt dudağını ısırmıştı. Birkaç saniye sustuktan sonra düşünmeyi bırakıp konuşmuştu "Duydum işte. Niye bu kadar merak ediyorsun? Hem seni buraya mutlu etmeye geldim. Kızdırmaya değil." Cümlesi benim şokla ağzımı kapatmamı sağlamıştı. Beni mutlu etmeye geldiğini söylemişti...

"Bak, bir arkadaşımdan duydum. Bu kadarı şu an yeterli tamam mı? Şimdi bana sadece aç olup olmadığını söyle. Başka bir cevap kabul etmiyorum"

Taehyung'dan ayrılsam bile o neden hemen yanıma gelmişti ki? Hiçbir şey olmamış gibi sadece bizim ayrılmamızı mı beklemişti? Kesinlikle bu işin altından bir şeyler çıkacaktı. Ama sanırım şu an bunları düşünmeyip Jungkook'un dediği gibi mutlu olmalıydım. Kurduğum hayallerimden birini resmen şu an yaşıyordum. Dudaklarımı aralayıp konuştum "Aslında biraz açım sanırım..."

Kısa bir süre Jungkook'un nasıl öğrendiğini düşünmeyi bırakıp mutlu olmaya bakmam en iyisi olacaktı sanırım. Buna ihtiyacım vardı...

****

Kontrol etmeden gönderiyorum. Umarım bir saçmalık yoktur.

livre d'égoïsmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin