XXVI - Biz Varız...

635 64 4
                                    



Yaşama umudu bir öpücüğe mi bakardı? Yoksa benim umudum ondan gelen karşılık mıydı?


"Yapabilirim... Jungkook'la yalansız konuşacağım ve tüm gerçekleri ona anlatacağım" kendi kendime güç vererek elimi yavaşça zile uzattım. Bambam'ı kapıda görmüştüm. Bizi yalnız bırakmak için çıkmıştı. Şimdiyse kendi kendime konuşarak ne yapacağımı düşünüyordum. Jungkook'a her şeyi anlatacaktım. Zaten bildiği şeyler olsa bile benim ağzımdan dinleyecek olması beni iki kat heyecanlandırıyordu.

Bastığım zille beraber heyecanım iki kat artarken konuşmanın benim için ne kadar zor olduğunu bir kere daha anlamıştım. Yavaşça yutkunarak her şeyi benim ağzımdan dinleyecek olan Jungkook'un kapıyı açmasını beklemeye koyuldum...

İçeriden bir bağırış duydum "Lan Bam! Bu sefer neyini unuttun?!" Ardından kapı hızla açıldı. Beni gören Jungkook birkaç saniyelik duraksama yaşadıktan sonra elindeki havluyu omzuna atıp gülümsedi "Lisa?"

Bambam ile benim olduğum kadar o da yakındı. Bu yüzden geldiğime şaşırmamış olmalıydı. Ayrıca şu an yeni banyodan çıkmış olmalıydı çünkü saçları ıslaktı ve omzunda saç havlusu vardı. Ah, ayrıca evi çok güzel bir vanilya kokusu sarmıştı.

Sağ elimi kaldırıp ona gülümsedim "Selam..." o da kapının kenarına çekilerek konuştu "Bambam şu an burada değil birazdan gelir sen içeri gel" hiçbir şeyden haberi yoktu. Bambam'ın da dediği gibi. Kalbime zıt olan sakin adımlarımla içeriye girdim, daha sonrasında ezbere bildiğim evde salona doğru ilerlemeye başladım. Hemen konuyu açmak istiyordum. Cesaretim varken her şeyi kendi ağzımdan anlatmalıydım.

Koltuklardan birine oturduktan sonra Jungkook'ta çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu. Elimdeki çantayı yanıma bıraktıktan sonra hızla konuya girdim "Jungkook... bak biraz daha beklersem yapamayacağım, cidden!" Bana anlamaz bakışlarını gönderdiğinde derin bir nefes alıp konuya beklemediğim kadar hızlı bir giriş yaptım "Evet, ben kan kanseriyim ve sen bunu biliyorsun."

Jungkook'un yüzündeki meraklı ve gülümseyen ifade anında yok olurken, bana cevap vermeden sadece gözlerime baktı. Düşüncelerimi görmek ister gibi baktı... Bende ondan onay almadan cümleme devam ettim "Bana acımıyorsun değil mi? Bak ben dünyadaki çoğu kişiden daha mutluyum yemin ederim. Hem hastalığımda yakında geçecek, inanıyorum. Bana acımıyorsun değil mi? Lütfen Jeon...?"

Kendim bile ne dediğimi bilmezken Jungkook'un araya girmesiyle nihayet susabilmiştim "Lalisa, bunu düşündüğünü söyleyip saçmalama... sakın! İnsan aşık olduğu birine nasıl acıyabilir? Burada acınası kimse yok. Burada biz varız. Jeon ile Manoban var..." gözlerinin derinliklerine bakarak cümlelerinin doğruluğunu teyit etmeye çalıştım... ama tek gördüğüm ışıldayan gözlerinden bir ayna gibi yansıyan bendim. O ise fısıldayarak zaten aralı olan ince dudakları arasından konuşmasına devam etti "O gece devam edemediğin konuşmaya bugün devam etmek ister misin?"

Düşünmeden kafamı olumlu anlamda salladım. Artık aramızda yalan olmasından bıkmıştım.

Dilimle ıslattığım dudaklarımı aralayarak cümlelerimi kafamda toparladım ve nihayet konuşmaya başladım "7 yıl önce, senin ve benim okulu bıraktığımız o gün öğrenmiştim her şeyi. Biliyorsun... Taehyung ben bayıldıktan sonra beni hastaneye götürmüştü. Orada öğrendim kan kanseri olduğumu. O günden sonra senden uzak durmaya net bir karar vermiştim. Eğer gidersem üzülme, beni unut ve güzel bir hayat sür diye, ama beklediğimden çok daha uzun yaşadım. Tamtamına yedi yıl bu hastalıkla yaşadım. Eğer bu kadar yaşayacağımı bilseydim yanına gelir birkaç yıl daha seninle vakit geçirirdim ama geçte olsa yine giderdim senden. Üzülmemen için yine de bırakırdım seni. Geç ya da erken..." Nasıl konuştuğumu bilmeden içimde tuttuklarımı döker gibi nasıl buraya geldiğimizi anlamadan devam ettim konuşmama...

"Eğer ben sana neden senden ayrıldığım ile ilgili bir neden göstermesem ya da kanıtlamasam beni bırakmazdın. Biliyorsun okulda olanlara inanmadığımı. Aslında hepte biliyordun. Sana her daim inanacağıma söz verdiğim için bu yeterli değildi. Kendini kanıtlar gösterirdin bana gerçekleri. Bu yüzden dibinden bir çözüm bulmaya çalıştım olanlara. Taehyung ile evlenemeye karar verdim. Bu sayede ne beni arayabilirdin, ne de bana neden ayrıldığımızı sorabilirdin. Çünkü Taehyung ile evlenmem bir nevi sana bir cevap oluyordu aslında... yalan olan ama gerçekçi görünen acı bir cevap"

Gülümsemeye çalışarak göz yaşlarımın gelmesini engellemeye çalıştım. Duygusallığı bir kenara bırakıp her şeyi düzgünce anlatmak istiyordum. Sonrasında rahatça ağlayabilirdim ama şu an değil.

"Ardından biz evlendik. Bu evlilik sadece benim yararıma değil, Taehyung'un kariyeri için iyi bir noktaya gelmesine yaradı. Bir nevi sözleşmeli gibiydik ama evde arkadaştık. Söylemeye utanıyorum ama seni unutmak için onu kullandığım oldu. Bunları söylemezsem daha çok pişmanlık duyacak gibiyim... Yani, Taehyung'a o kadar kızmanın suçu bendim. Onunla evlendiğimizde arkadaş olsakta ona sarıldığımda seni düşündüğümden dolayı onu hep kullandım. Evliliğimizin bir kısmında gerçekten olmayı denediğimiz oldu, yalan söyleyemem. Ama anladım ki olmuyordu. Kızlar dahi bilmiyor bunu, Bambam hariç..."

Cümlelerim derin nefeslerim yüzünden arada kesilsede bakışlarımı asla Jungkook'un yüzünden kesmeyerek onun tepkilerini merakla izlemeye devam ettim. O da birkaç saniye duraksayıp konuştu "O kadar yıl... illa ki güzel anılarınız vardır. Aslında sanırım gidip Taehyung'a teşekkür etmeliyim. Sana bu kadar iyi baktığı için. Senin hâlâ burada olduğun için, ona seni yalnız bırakmadığı için teşekkür etmeliyim." Gülümseyerek kafamı salladım "Taehyung yurt dışına gitti birkaç yıl dönmeyecek. O da kendine iyi bir hayat kurmalı. Yeterince benimle uğraştı..."

Ardından Jungkook fısıldadı "Anlatmaya devam et..." onu onaylayarak konuşmama devam ettim "Bu süreç içerisinde ağır günler geçirdiğim oldu, iyi günler geçirdiğim oldu. Vücudum morardı, saçlarım döküldü..." ellerim ani bir hamleyle saçıma gittiğinde Jungkook elimi tutarak gülümsedi "Beraber uzatacağız o saçları Lalisa..."

Bu cümle bile bir umudumun olduğunu bas bas bağırıyordu. Gerçek anlamda parlayan gözlerine bakarak cümleme devam ettim "Ama bu iyi ve kötü günler arasında olan burukluk sendin. Sanırım artık gerçekten mutlu olabiliriz...?" Umutla ona baktığımda, ilk olarak hiç bakışlarını çekmediği gözlerimi gözlerinden ayırdı. Birkaç saniye yüzüme baktı ve ardından bana yaklaştı. Beni öpecek miydi? Gözlerimi istemsizce kapatarak yıllardır özlemini duyduğum sıcak nefesi önce dudaklarımda hissettim. Ardından yıllardır hasret duyduğum kokusu ve özlediğim dudakları yine benim oldu. Ölmediğim sürece artık bırakmaya hiç niyetli olmadığım bu dudaklar artık benim her gün almam gereken ilaçlarımdan daha önemlilerdi. Bu öpücükten sonra anladığım şey ise ayılmak için sadece Jungkook'a ihtiyaç duyduğumdu...

****

Bambam gibi arkadaşınız olsun sırtınız yere gelmesin!

livre d'égoïsmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin