XII - Günahkârların Bir Gecesi

913 82 17
                                    



Bir melodi olmak için fazla düzensizdik.


"Kar yağacak gibi görünüyor. Ayrıca artık eve gitsem iyi olur..." ellerimle şapkamı düzeltirken konuştuğumda, Jungkook'ta sandalyesinde asılı olan montuna uzanıp konuşmuştu "Hava akşama göre daha çok soğumuştur. Ben seni bırakırım." Bende sandalyemde ki montuma uzanıp, elime aldıktan sonra birkaç saniye cevap vermeden bekleyip fısıldarcasına onu cevaplamıştım "Peki... tamam"

"Kocandan korkuyorsan sokağın başında seni bırakırım, eve kadar yürürsün." Hafifçe sırıtarak iğneleyici cümlesini kurduktan sonra yavaşça ayağa kalkarak montunu giymeye başlamıştı. Bende sandalyemi ittirdikten sonra yavaşça ayağa kalkıp, ona meydan okurcasına cevap vermiştim "Benim kocam kıskançlıkta duracağı noktayı bilir. Hiçbir zaman kıskançlığı yüzünden bana kızıp bağırdığı olmadı..."

Dudağı daha çok kıvrıldıktan sonra montunun fermuarını çekerek sessizce fısıldamıştı "Seni eski sevgilin ile beraber görürse işler değişir bence"

Ona cevap vermeyerek bende fermuarımı çektiğimde, eşit adımlarla kasaya ilerlemeye başlamıştık ve bende cebimdeki cüzdanıma sağ elimi atmıştım. İkimiz kasanın yanına geçtiğimizde tatlı bir kadın bize karşı gülümseyerek konuşmuştu "Masa 13 değil mi?" Kafamı sallayarak onu onaylamıştım "Evet"

Önündeki dokunmatik kasaya birkaç kez dokunduktan sonra bize dönüp konuşmuştu "Yirmi bin won" hemen cüzdanımdan on bin won çıkarıp Jungkook'un elindeki paraya bakmıştım; o da on bin won çıkarmıştı ve bende gülümsememi tutamadan ağzımı aralamıştım "Unutmamışsın..."

Beni onaylayıp parasını kasiyere uzatarak konuşmuştu "Yarı yarıya öderdik. Tabii eskiden onar bin won değil de beşer bin wondan öderdik. Hepsi yedi yıl önce de kaldı" kafam ile onu onaylayarak bende parayı uzatmıştım "Her şey geçmişte kaldı..."

Paraları ödedikten sonra ikimizde hiç konuşmadan dışarı çıkmıştık. Jungkook kaldırımda durup bana döndü ve birkaç saniye duraksadıktan sonra ince dudaklarını aralayarak konuştu "Araba biraz uzakta. İstersen sen içeri gir ve ben arabayı getireyim, hava soğuk."

Gözlerimi ondan yavaşça kaçırarak onu cevaplamıştım "Gerek yok. Hem hava düşündüğüm kadar da soğuk değilmiş" cümlemden sonra gelen soğuk rüzgâr ile üşüdüğümü belli etmeden birkaç adım ilerlemiştim ve Jungkook'ta kafası ile beni onaylayıp yürümeye başlamıştı.

****

Birkaç dakikadır hiç iletişim kurmadan ilerliyorduk. Bende dakika başı şapkamı düzeltip, ayaklarıma bakarak küçük bir çocuk gibi ilerliyordum. Jungkook'ta sadece ileriye bakıyordu.

Birkaç kere iç çekişlerine şahit olup, ona bakmıştım ancak o bana hiç dönmediği için saniyesinde ayaklarıma bakma işlemime geri dönmüştüm. Cidden yemek yediğimiz zamanki halinden eser yoktu...

Ben sayamadığım kez yine şapkamı düzeltmeye başladığımda Jungkook'un bir anda bana dönmesi ile duraksayıp, hızla ellerimi şapkamdan çekmiştim. Bir anda yolun ortasında duraksamıştık ve birbirimize bakmaya başlamıştık.

Gözlerini kaçırmadan dudaklarını aralayıp, kısık sesi ile konuşmuştu "Bence her şey geçmişte kalmış değil..." bende gözlerimi kaçırmadan, cümlesine devam etmesini beklemiştim. O da konuşmaya devam etmişti "Yani... biraz daha büyüdük, yaşam biçimlerimiz farklılaştı ama hâlâ biz varız. İkimiz hayattayız ve gerçekler ortaya çıktı, ikimizde üniversiteye gitmemişiz ama şimdi açıktan da olsa okuyabiliriz. Hâlâ farklılıklarımız olduğu gibi bizi birleştiren noktalarımız da var..."

livre d'égoïsmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin