1

296 27 19
                                    

merhabaaaaa bol bol yorum yaparsanız çok çok çok sevinirim sizi seviyorum veee iyi okumalarrrr

13 Eylül 1997

Yeni şehir, yeni başlangıçlar ve bir sürü aptalca tatava.

Son üç yıldır altı farklı ülkede yaşamış biri olarak taşınma olayı beni neden hala bu kadar etkiliyordu bilmiyorum ama babamın klasik model, süt mavi Mercedes'inin arka koltuğunda Güney Kore'nin şehre yakın olsa da fazlaca küçük olan kasabasının sakin yollarına bakarken bunu düşünüyordum.

On yedi yaşında sürekli bir yerden bir yere taşınıp durmak kolay değildi. Ben, yani Kim Yerim işte tam da bu yüzden arkadaş edinemiyordum. Bir yere taşın, kutuları bile açma, kimseyle konuşma, çünkü beş ay sonra onlara veda etmek zorunda kalacaksın, sadece okuluna git ve gel. Bu kadar.

"Nakliye kamyonu gelmiş bile!".

Annemin gereksiz heyecanı benim hevessizliğimle zıtlaşırken sadece kafamı uzatıp camdan baktım. Mavi renkli, geçtiğimiz sokaktaki her evin aksine apartman olmayan bir binanın önündeki turuncu renkli nakliye kamyonu ve kamyondan çıkan, yeni olduğu için aitlik hissi vermeyen eşyalara bakıyordum.

Hayatımın kendimi hiçbir yere ait hissettirmeyen başka bir özelliği de buydu. Asla kendimi bir yere ait hissedemiyordum, kendi eşyalarım bile olmuyordu. Fransa'dan Kore'ye eşya taşımak deli işi olduğundan nereye gidersek her şeyi satıyor, yenilerini alıyor ve bize en fazla yarım yıl kadar eşlik etmiş eşyalara bir daha görmemek üzere hoşçakal diyorduk.

"Evi beğendin mi Yerim?".

Babam arabamızı sokağa farketmeye çalışırken omuzlarımı silkmekle yetindim. Her şeyden şikayetçi ergenin teki gibi gözükmek istemiyordum fakat bütün bu taşınma işlerinden o kadar yorulmuştum ki konuşmak istemiyor, sadece zor taşınma haftasını atlatıp günlerce yatağıma uzanmak istiyordum.

"Ev işte...".

Mırıldandığım cümle ile birlikte kırmızı çantamı alarak kendimi arabadan attığımda beklemediğim soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla geriledim. Kore'nin neden bu kadar soğuk olmayacağını düşündüğümü bilmiyordum.

Kuru ayaz beni üzerimdeki ince beyaz hırkayla titretirken kafamı hafifçe sola çevirmem o an bana bir dürtü gibi gelmişti. Sokağın karşısındaki gri renkli kısa apartmanın merdivenlerine baktım. Üç tane kız, öylece bana bakarken neden bilmiyorum ama onlara gülümsemek bile bende küçük çaplı bir anksiyete yaratıyordu.

Yine de diyerek zorladım kendimi, burada en az yedi ay kalacaksın Yerim, biraz arkadaş edinmek kimseye zarar vermez.

Dudaklarımda oluşan hafif tebessüm göz göze geldiğim, çekik gözleri ve upuzun kahverengi saçları olan kahküllü kıza iletildiğinde soğuk görüntüsünün ve her an üzerime atlayabilecekmiş hissinin ardından bana bir gülümseme bahşetti.

Kim Jennie, onunla ilk böyle tanıştım sayılır.

Karşımdaki apartmanın, ki orası eviydi, merdivenlerine oturmuş bana bakıyordu. Altında düşük bel bol bir kot, üzerinde ise kısa kollu karnını açıktan bırakan bir U2 tişörtü vardı. Beni tanımaya çalışıyor gibi görünüyordu, arkadaş canlısı bir yaklaşımdı gösterdiği.

Yanındaki iki kızdan bir tanesi o güne kadar gördüğüm en güzel kızlardan biri arasında sayılabilirdi. Üstünde kısa kollu bir tulum vardı ve dalgalı saçlarını at kuyruğu toplamıştı. Kim Jisoo, yağmur yağacağı belli bir sonbahar günü bile incecik giyinip üşümemeyi başarabiliyordu.

Onları o an hiç tanımayan biri olarak önyargının kurbanı olmadan edemiyordum. Üçü de güzel ve burnu havada görünüyordu. Bana gülümserken bile sanki benimle muhattap olmayacakları hissini bana bir şekilde tattırıyorlardı.

90's love || jungri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin