cheap queen.

129 15 8
                                    

Lambasını açmayı reddettiği odası, kalbi kadar karanlıktı. Ne kadar dur dese de göz yaşlarına, o dağınık görüntü, o önlenemez bulanıklık dinlemiyordu onu. Sıkı sıkıya tutunmuştu pınarlarına yaşlar. Ne yok edebiliyor ne de akmalarına müsaade ediyordu.

Evin en büyük odasındaydı. En güzelindeydi belki de fakat yetmiyordu içerideki hava ciğerlerine. Ağlamaktan kızarmış yanakları, tıkanmış burnu ve kurumuş dudaklarıyla bir süre dikildi ayakta. Elinin tersiyle sildi akan burnunu. Becerebildiği kadar derin nefesler çekerken makyajını da dağıtmıştı çoktan. Ardından Kyungsoo'nun kapı önünde topladığı çantasını bir kez daha yere fırlattı. İçerideki dik duruşunu çoktan kaybetmişti. Omuzları giderek yere yaklaşıyordu. Öyle ki dayanamayıp çöktü yatağın kenarına. Dizlerinin üstüne bıraktı kendini. Boş bir çuval gibi hissediyordu bedenini. Yaşadığı ihanetin ağırlığı ona bile fazla gelmişti. Sanki duydukları içinden bir şeyleri alıp çok uzaklara götürmüştü. İnancıydı giden muhtemelen. Hayata tutunma çabasıydı. Sehun'un elleriydi. Öylece bırakmıştı Myeon'u. İçindeki boşluğu koca odaya sığdıramıyordu. Kabullenmek istemiyordu. Bunu sevdiği adamın yapmış olmasına akıl sır erdiremiyordu. Kötülük her yanlarını sarmışken, birbirlerini korumaları, destek çıkmaları gerekirken, sırt çeviriyorlardı. Ne dostları kalmıştı yanında, ne ailesi. Bir tek Sehun vardı. Hep Sehun olmuştu. Bir anda yaptığı dehşete düşürmüştü Myeon'u.

Sırtını yatağına yaslayıp başını dizleri arasına gömdü. Sığamazken koca odaya, iyice ufalıyordu bedeni. Elleri ensesindeki saçlara tutundu. Tattığı hisler sürekli değişim içindeydi. Hem kızgın, hem kırgın, en çok da şaşkındı. Fakat hiçbirini tam anlamıyla yaşayamıyordu sanki. Birbirinin ardına dizilmiş üstüne geliyorlardı sanki.

Acısını kendinden çıkarmak amacındaydı. Gurur dolu kişiliği bir tek sevdiği adama boyun bükerken aslında hata etmişti. Dolayısıyla pişman da hissediyordu. Gardını yanlış kişiye indirmişti sanki. Yanlış denizde batmıştı gemisi. O sonu gelmez duygu deryasında giderek karanlığa karıştığını fark etti. Zira düşündükçe nefret edecekti Sehun'dan. Güzel günleri silecekti zihni ve tekrara alacaktı gündüz duyduğu sözleri, Sehun'un konuşurken ki yüz ifadesini. Kalbinin ne kadar kırıldığını, ne kadar değersiz hissettiğini hatırlatacaktı. Buruk bir tat bırakacaktı ağzında, midesinde yahut boğazında. İstemediği şeylerdi bunlar Myeon'un. Bunu bildiğinden hışımla kaldırdı kafasını. İyice sildi gözlerini. Yerden ve yataktan destek alıp az ötedeki lambaya ilerledi. Yolunu şaşırmaması, her noktayı ezberlemesinden sebepti. Çoğu zaman bu ezberi de Sehun ile yapmıştı. Şimdi loş ışığın altında aynada gördüğüyse Sehun'un bu odada bıraktığı enkazdı.

Geceyi çoktan yarılamış ve sabaha da çok az kalmışken o enkazı becerebildiği kadar toparlamaya çalıştı. İlk iş olarak üstündekilerden kurtulup ılık bir duş aldı. Attığı her adımda saçlarından dökülen damlalarla ıslattı zemini. Kadehlerle dolu salondan mutfağa geçip bir kahve hazırladı. Tezgaha yaslanıp derin derin iç çekti. Nefes aldığını hissetmek istiyordu. Çünkü başa çıkması gereken tek şey Sehun'un ihaneti değil, önlerindeki yarışma ve hazırlıklardı da aynı zamanda.

Düşündükleriyle yeniden ağlamamak için harekete geçti. Salondaki dağınıklığı toplamaya başladı. Elinden geldiğince sessiz olmaya çalışıyordu. İnsanların keyfini kaçırmıştı, bir de uykularından etmek istemiyordu. Jongin'e ait olduğuna emin olduğu kıyafet ve ayakkabıları topladı. Bir yandan da Kyungsoo'yla övünüyordu. Fakat bir türlü Sehun'u atamıyordu aklından. Çünkü onun ayarlayacağı kumaşlardan yaratacaklardı Kyungsoo eserlerini... Ne düşünse sonu ona çıkıyordu. Koskoca bir sıkıntıyla ortada bırakmıştı Myeon'u. Sinirlenmemesi mümkün değildi. Fakat çabalıyordu. Sevdiği kişiden nefret etmemek için çabalıyordu.

gün batımı kokusu | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin