fly me to the moon.

68 9 2
                                    

Koca günü titremeyi kesmeyen ellerini gizleyerek ve yalandan gülümsemeler atarak bitirmişti, Baekhyun. Kafası başına gelenlerden bu yana çok dalgındı. Sürekli aynı şeyi düşünüp durmuştu.

"Ne yapacağım şimdi ben?"

Evdekiler olası tehlikelerden bahsederken ne kadar da haklılardı, diye düşündü. Mateo'nun ilk kez karşılaştıklarında anlattıkları...

Derin bir of çekti korkuluklarına tutunduğu balkonda. Biraz temiz havanın iyi geleceğini ve zihnini berraklaştıracağını ummuştu. Fakat eline geçen daha fazla kafa karışıklığı ve sinir bozukluğuydu. Uzun parmaklı ellerinden biriyle yüzünü kapattı.

Başka birini hatta birilerini nasıl koca bir tehlikeye sürükleyebilirdi ki?

Baekhyun dalgınlığının derin sularında boğuşurken kapıdan kendisine bakan Kyungsoo'yu fark etmedi. Fakat Kyungsoo eve geldiğinden bu yana bir sıkıntıyla boğuştuğunu fark etmişti küçük olanın. Sorularına olmadık cevaplar vermiş, anlatılan çoğu şeyi algılayamamış, birkaç kere de sakarlık etmişti Baekhyun. Derince verdiği soluklar da gözünden kaçmamıştı Kyungsoo'nun. Ve nihayetinde içindeki ses onu burada bulabileceğini söylemişti.

"Batıracak gemin olduğunu bilmiyordum," dedi Kyungsoo gülümseyerek. Karanlıkta bile ışıl ışıl parlıyordu yüzündeki tüm detaylar.

Baekhyun çoktan çökmüştü sandalyelerden birine. Kyungsoo'nun ışıyan yüzünü görmek onu da gülümsetti. Bu sefer ki sahiciydi.

"Bu kaçıncı sayamadım açıkçası," diyerek omuz silkti Baekhyun. "Bu beni zengin yapar mı?" diye ekleyerek güldü.

Usulca karşısına otururken bir yandan da şaşırdı Kyungsoo. Koca gözleriyle seyrettiği çocuğu hiç böyle tanımamıştı. Anlaşılan sorun büyüktü.

"Deneyimlerim, sanırım buna hayır derdi," diye cevap verdi Kyungsoo. Tekrar gülüştüler. Oysa Baekhyun hüngür hüngür ağlamak istiyordu.

Gülüşü soldukça bakışları da masaya kaydı. Hayatının en önemli sorusunun cevabı orada gizliymişçesine derin bir bakış atıyordu. Fakat bulabildiği hiçbir şey yoktu. Parmaklarından birini gezdirdi masanın yüzeyinde. Ağlamamayı başarabilir miydi? Şimdi her şeyi bu koca gözlü güzel çocuğa anlatsa bir çözüm bulabilirler miydi? Çıkış yoluna birlikte varabilirler miydi?

Yine derin bir nefes alarak uzaklardaki karanlıklara baktı. Yer yer sarı ışıklara denk geldi gözleri. Parıl parıldı tüm şehir. Yüzünü tamamıyla aydınlatmayan ay ışığına ve lambayı yakmayan Kyungsoo'ya teşekkür etti içinden. Islanan göz pınarlarını başka türlü saklayamazdı.

Sesinin kırılmamasını umarak konuştu uzun bir aranın ardından. Kyungsoo da ona ihanet edecek bir gürültü yaratmamıştı. Ne iyi biriydi şu çocuk.

"Hiç seçim yapmak zorunda kaldın mı?"

Düşündüğünün aksine daha çocuksu çıkmıştı sesi. İlk kez keşfettiği bir şeyi ailesiyle paylaşırmış gibi meraklı ve çekingen. Ne kadar yerinde bir benzetme olduğuna gülümsemek istedi. İlk kez tehdit edilmişti ve bunu ailesinden biriyle paylaşmak üzereydi.

"Jongin'in 'dantelli mi yoksa saten mi?' gibi sorularından başka mı?"

Yanıt karşısında Baekhyun bile kendini tutamamış ve kahkaha atmıştı. Jongin'in yüzünün nasıl bir şekil aldığını, sevgilisinin cevabına ne kadar itimat edeceğini, kendi istediğini seçmesi için onu nasıl kışkırtacağını ve sonunda cilvelenerek teşekkür edip öpeceğini gözünde canlandırabiliyordu Baekhyun.

Onları kıskanmamak elde değildi. Birlikte ve mutluydular. Birbirlerine güveniyorlardı. Muhtemelen Kyungsoo onun bulunduğu duruma düşse ne yapacağını çok iyi bilirdi.

Kendini daha kötü hissetti Baekhyun. İçinde bir yerler sancıyordu ve saatler ilerledikçe heyecan ve korkudan kasılıyordu kalbi. Düşünmek. Şimdi önünde oturan bu çocuğun başına kötü şeyler gelebileceğini düşünmek. Hem de onun yüzünden. Koca açıklıkta nefes alamıyor gibi geldi.

Elbette Kyungsoo neyden bahsettiğini anlamıştı. Sadece yüzünü biraz olsun güldürebilmek istedi. Çocuğun yardıma açık olması durumun büyüklüğünü de açıklıyordu aslında. Bunu bilmek Kyungsoo'yu endişelendirmedi değildi.

Yanında getirdiği kahveden bir yudum aldı. Sessizliği doğru yönde bozmanın zamanı gelmişti.

"Yaptığımız seçimler bizi bu noktaya getirdi. Yani elbette seçim yapmak zorunda kaldım. Kötü koşullar arasında en az kötü olanı seçmeye çalıştım. Hatalı olanlar da oldu."

"Tıpkı hepimizin başına gelebileceği gibi..." Gülümseyerek bir nebze de rahatlatmaya çalıştı sözleriyle küçük olanı.

Hak verdi Baekhyun. İstemesek de karşı da gelsek hayat bazen kendi istediğine sürüklüyordu bizi. Her yol dikenliydi, bazısı dar, bazısı uzun, bazısı karanlık fakat hepsinin sonu belirsizlik. En büyük örnek ailesinin onu sokağa atması ve yolun onu buraya kadar getirmesiydi belki de. Ailesinin seçimi ona yeni bir aile seçebilme avantajı sağlamıştı. Yeni bir seçimde kendisine yardımcı olabilecek birilerini...

"Ailemin yanında ayrılıp buraya gelmek. İstediğim yerde çok zengin olabilecekken bu ev için çalışmak.." Kahve bardağına baktı. Jongin sayesinde o da şekerli içmeye alışmıştı. "Hepsi büyük ve önemli seçimlerdi."

Baekhyun'a baktı. "Fakat hepsi benimle ilgiliydi. Bana bağlıydı. Benim mutluluğuma, benim kimliğime, ait olduğum yerin aslında neresi olduğuna." Yeniden gülümsedi.

"Sehun'u biliyorsun, değil mi?" diye sordu.

Baekhyun başını salladı.

"Ne büyük sorunlar yaşadığını hepimiz gördük. Yıllardır hem kendini, hem Suho'yu saklamak zorunda kaldı. Evet belki bir şekilde halledebildi ama bu hepimizin aynı sonucu yaşayabileceği anlamına gelmez. Ben tüm hayatımı kendimi saklayarak yaşamak istemedim. Yaptığım işi en iyilerinden; annemden, teyzelerimden, anneannemden öğrendim ve gururla yapmak istedim. Arkasında bir şeyler saklayarak değil. Sehun gibi değil, Jongin'i herkesten gizleyerek kaçak göçek buluşarak değil."

Bakıştılar. Baekhyun şaşkındı. Kyungsoo'nun bu kadar konuşacağı aklının ucundan geçmezdi. Hele de kendini açıklayacağı. Kim bilir daha neler vardı hayatının geri kalanında. Fakat söylemek istediklerini anlıyordu. Pişmanlığa engel olamasa da en aza indirmeye çalışmıştı.

"Sehun'u suçlamıyorum yanlış anlama." Göz ucuyla baktı Baekhyun'a. Tebessüm edip kafa salladı küçük olan.

"Sadece onunki benim tercih edeceğim yol değildi.. Bu da aslında sanırım bizim beklentilerimizi açıklıyor. Sonuca bakarsak ikisi bir şekilde halletti ve hala da mutlular."

Onun yapacağı seçim de sonradan düzeltilebilir miydi? Herkesin canı yandıktan sonra anlamı kalır mıydı? Yoksa sadece kendini mi feda etmeliydi? Yaralanmak ihanet etmekten daha mı iyiydi? Bunları anlatsa yine o kadar kolay cevap verebilir miydi Kyungsoo? Ailesinin yanından ayrılıp ihanet etmek mi kötünün iyisiydi yoksa onların yanında kalıp zarar görmeleri ihtimaline engel olamamak mı?

Baekhyun, Kyungsoo kadar güçlü değildi. Belki onun kadar sessizdi ama onun kadar emin değildi yapması gerekenden. O kadar kolay varamıyordu ayırdına olayların ve muhtemel sonuçların.

"Acaba ben yapacağım seçimden ne kadar suçluluk duyacağım?" dedi Baekhyun sessizce. Belki de ağlamak için en iyi zamandı.


İlk kez kapıdan girerken getirdikleriyle çıkıyordu şimdi. Güneş şehri henüz selamlarken duydu arkasından gelen tok sesi.

"Gidiyor musun," diyordu Kyungsoo yumuşak sesiyle. 

Ağlamaktan korktuğundan sadece başını salladı Baekhyun.

"Umarım seçiminden memnun kalırsın," dedi Kyungsoo.


Camın ardında gördüğü çiçeklere ulaşabileceğini düşünen bir arı gibi pencere etrafında biraz dolaşıp başaramayacağını anlayınca çaresiz uçup gitmişti Baekhyun da bu evden. Uğruna kimsenin canının yanmasına sebep olamazdı. O kadar değerli göremedi kendini.


gün batımı kokusu | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin