Nefes nefese kaldıkları bir gece daha serildiler zemine kirli ışığın altında. Chanyeol'un kazanacağından asla şüphe duymadığı o dansın çalışmasını yapmışlardı yine. İlk konuştukları zamanda söyledikleri geldi aklına Baekhyun'un. Kendinden emin duruşu, gizemli tarafları, tıpkı şimdiki gibi siyahlara bürünmüş bedeni... Ve yine şimdi olduğu gibi onu hayran hayran izleyen ve ona muhtaç hissettiğini bilen Baekhyun...
Bu doğruydu. O zaman da, şimdi de Chanyeol'a muhtaçtı. Birine muhtaçtı. Elinden tutulup çekilmesi, o bataktan daha da dibe inmeden kurtarılması gerekmişti. Eğer bu adama ulaşamasaydı, o akşamüstü güneş içini ısıtırken yakalanmasaydı Kaisan'a, ne yapardı? Gücü yeter miydi diğerlerine? Sakatlanmadan, aç kalmadan, uyuşturucuya bulaşmadan tek başına yapabilir miydi? Baş edebilir miydi tüm zorluklarla?
Kendini kandırmak yersizdi. Baekhyun elbette biliyordu ki bunlar onun ne kaldırabileceği ne de üstesinden gelebileceği şeylerdi. O güne dek annesinin yanından bir kere ayrılmamış, hissettiklerinin farkına liseden bir çocuğun bakışlarıyla varmış ve ne olduğunu da kıytırık bir dergiden yarım yamalak öğrenmişti.
Bilincinde olduğu çok şey olsa da habersiz kaldığı durumlar hepsinden fazlaydı. Dışarıya karşı güçsüzdü. O, savaşı sadece evde olacak sanmıştı. Gitmek istediği okula ailesini kabullendirmek sorunlarını çözer sanmıştı. Arkasından konuşan akrabalarını, babasının homurdanmalarını duymazlıktan gelmek yeterli diye düşünürdü. Belki babası birkaç tokat atar, müzik çalarını kırar, duvardaki posterlerini yırtar ama yine de oğlunu sever sanmıştı. O zamanlar yapması gerekenin sadece okuduğu dergileri saklamak olduğunu zannederdi. Sıradan ve sadece onu ilgilendiren bir sorun gibi gelmişti tüm yaşadıkları. Bu yüzden uzaktı her şeye, basit ve gerçeklerden uzak bir hayatı vardı.
O gerçeklere rıhtıma vardığında ulaşmıştı. Yeni bir dünyaya karıştığını ve bu dünyanın sadece ufacık bir parçası olduğunu anlamıştı. O kalabalıkta tırnak ucu kadar bir yeri vardı. O denli küçüktü ki varlığı, verdiği savaş.. Böylesine bir büyüklükte kaybolmaktan başka şansı yoktu.
Neyse ki onunla karşılaştı.
Yüzünde ufak bir gülümsemeyle hiç çekinmeden, kendini tutmadan yanında uzanan adamı izledi. Düşünceleriyle aklında beliren ilk tanışmaları, ona karşı duyduğu sıcaklığı da yeniden canlandırmıştı. Ne kadar da etkilenmişti Chanyeol'dan. Aradan geçen zaman ne çok, ne de azdı. Fakat Baekhyun biliyordu ki o sıcaklık günden güne artıyordu içinde. Sadece güven değildi hissettikleri, basit bir hoşlanma da denemezdi. Farklıydı, bambaşkaydı. İçinde daha da fazlasını isteyen bir yanı vardı Baekhyun'un. Nereye kadar susturabilirdi ki?
Onun bakışlarına Chanyeol da karşılık verdi. Baekhyun'un gülüşü biraz daha büyüdü. Chanyeol ise sanki ışık onun gülüşünden geliyormuş ve gözlerini kamaştırıyormuş gibi elini yüzüne kaldırdı. Daha çok gülüştüler. Baekhyun bedenini çevirip ona döndü. Bir kolunu yastık niyetine başının altına koydu, diğerini ise aralarındaki boşluğa bıraktığı küçük kasetçalara uzattı. Kurcalarken konuştu.
"O gün babamı ikna etmiştim."
Gülen yüzüne bir solgunluk bulaştı.
"Daha doğrusu o kabul etmişti."
Artık Chanyeol'a değil yerdeki küçük alete bakıyordu Baekhyun. Yaşadıklarını orada görüp de anlatıyordu sanki. Dalgındı bakışları.
Chanyeol ağzını açıp ortamı dağıtmak istemedi. Bu, Baekhyun'un kendini belki de ona ilk açışıydı. Konuşsa her şeyi mahvedermiş gibi hissetti.
"O güne kadar çok çabaladım.. En iyisini yapabileyim diye hep çok çalıştım." Burukça gülümsedi.
"Çünkü sadece çok çalışırsam kabul ederlerdi. 'İbne olduğundan değil, bu sanata düşkün' diye savunabilirlerdi beni diğerlerine karşı."
"Gerçeğe ancak bu şekilde kör edebilirdim onları.."
Varlığını en yakınındakilerine gizlemenin acısını tahmin edebiliyordu Chanyeol.
"Bir nevi başarmıştım da. Babam meğerse o gün bunun haberini vermeye gelmişti. Beni seviyormuş gibi hissetmiştim bana gülen yüzünü gördüğüm o an."
Mutlu bir parıltı geçti gözlerinden ufak olanın. Fakat fazla sürmedi.
"Tabi uzun sürmedi." Kıkırdadı. Ağlayarak yaşadıklarını gülerek anlatıyordu resmen.
Biraz bekledi. Elinin altındaki aletin oynatma tuşuna baştı. Hafif bir müzik yükseldi bandın içinden. Belki de bundan cesaret alarak yeniden konuştu Baekhyun. Bu sefer Chanyeol'un boncuk gözlerine baktı direkt.
"Sonra sen geldin."
Bunları duymak Baekhyun'a karşı bir acıma duygusu yaratmadı Chanyeol'da. Aksine anlayabiliyordu onu. Ve ona ulaşabilmiş olmakla duyduğu bir gurur vardı göğsünde. Baekhyun'a çekildiğini hissetmesinin yanında.
"Ben ailemden tekmeyi yemiş ve ne yapacağımı bilemezken.." Tekrar güldü. Chanyeol da eşlik etti gülüşüne. Artık o da tıpkı karşısındaki çocuk gibi kolunu başının altına almış, elini de aralarına bırakmıştı. Tamamıyla Baekhyun'a dönüktü.
"O an fark ettim bazı şeyleri. Aranıza katılınca. Kendi babam kıçı kırık inançlarını benden önemli görürken, sen kapını açtın bana."
Ortalarında gezinen parmakları yavaşça Chanyeol'unkine uzandı. Bütün bir eli kavuşturmak yerine, parmaklarını gezdirdi koca avucun içinde.
Bu ikisini de heyecanlandırdı. Baekhyun konuşabiliyor olmaktan, Chanyeol ise kalbinde duyduğu histen ötürü.
"Tabi öylesine yapmadınız bunu.. " Mahcupça gülümsedi. "ama kendi ailemin yanında olduğundan daha mutlu ettiniz beni." Şimdi kocaman gülümsüyordu ikisi de. Chanyeol avucundaki parmakları tuttu sıkıca.
"İşte bu yüzden inandığı tanrıya söylenmiş şarkılarla utandırmak istiyorum, babamı." dedi Baekhyun. Gözü pekti, kararlı görünüyordu.
"İğrendiği ibneliğimle taçlandırmak istiyorum, zaferimi.."
Kısa bir anlığına kavuşmuş ellerine baktı. Sonra tekrar kaldırdı bakışlarını. Chanyeol kalbi eziliyor gibi hissetti bakışları altında.
"Sen de yanımda olur musun? Birlikte kazanabilir miyiz?"
Kendisine duyduğu güven ve onu yanında istemesi, Chanyeol'un dizlerini karıncalandırdı. Karnında kıpraşan kelebek kozalarının farkına vardı. Az sonra yuvalarından çıkıp midesini talan edeceklerdi. Yere değen kalbi tüm salonu gümbürdetecek gibi hissetti, bundan korktu.
Şaşırdı, sevindi, mutlu oldu. Çok mutlu oldu.
Kafasını salladı Chanyeol. Az önce açtığı ilahiyle ve yanında Chanyeol ile okula giriş sınavını kazanmak istiyordu Baekhyun. Onun yardımıyla... Chanyeol bundan elbette mutluluk duyardı.
Aldığı onayla yine gülümsedi Baek. Utanç, cesaret, belki biraz kin vardı içinde. Biraz da nefret. Fakat sadece güzel olan duyguları Chanyeol'a yönlendiriyordu. İnsan ailesine karşı kötü şeyler hissedemezdi.
"Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın.. İyi ki öylesin.. Ve iyi ki karşıma çıktın." dedi fısıltıyla Chanyeol. Aralarında çalan müziğe engel olmak istemezcesine.
Bunu duymak Baekhyun'a yetmişti. İçindeki isteği durdurmaya bundan sonra gücü yetemezdi. Chanyeol'a, karşısındaki adama kapılmıştı.
Son bir cesaretle kafasını kaldırdı. Dirseğinden aldığı yardımla Chanyeol'un yüzüne eğildi. Baekhyun ve Chanyeol'u böyle yaratan çok sevgili tanrı, eserleriyle gurur duyabilirdi. Çünkü bu gece yaratılışlarının aşkıyla hareket edeceklerdi.
Elleri ayrılıp birbirlerinin yüzüne çıkmışken kapandı dudakları. Koca salonu dolduran ilahinin sesine karıştı sesleri. Baekhyun'un ilk kez bir adamı sevmesine tanık oldu, annesinin dinlemekten bıkmadığı melodiler.
Hem de tüm gece.
![](https://img.wattpad.com/cover/278668658-288-k88526.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gün batımı kokusu | chanbaek
Fanfic1980'ler New York'unda, ailesi odasında gay dergileri bulduğu için evden atılan Baekhyun, soluğu evsizlerin, hırsızların ve dahasının mesken tuttuğu rıhtımda alır. Her hafta yetenek avlamak için arabasıyla buraya gelen Chanyeol ise şans eseri, bale...