Eylül soğuk havası ile geldiğini belli ederken belki de hayatımda geçirdiğim en kötü aylardan biriydi. Bir insanın kaybolacağı kadar büyük olan bu malikhanenin içinde tamamen yalnızdım, kemiklerimi acıtacak, tüm bedenimin sıcacık evde soğuktan titremesine sebep olacak kadar yalnızdım. Draco, okula geri dönmüştü ve Tom ona yaklaşmama izin vermiyordu. İçten içe bunun en iyisi olduğunu biliyordum ama aniden kendime ve ona yaptığım bu saçma itiraf yüzünden benden uzaklaştığını bildiğim için kendimi suçlamadan duramıyordum. Her zaman olduğu gibi kendi ellerim ile kendimi bir çukura gömüyordum ama bu sefer Tom'da bana yardım ediyordu.
Mutfağa gitme bahanesi ile odamdan çıktım Tom'un odasının önünden geçerken istemsizce adımlarım yavaşlamış hatta durduğum bile söylenebilirdi. Derin bir nefes alıp yoluma devam etmek için önüme döndüğüm sırada kapının açılma sesi kulaklarıma adeta bir ilahi gibi huzur verici gelmişti. Kapı açılmıştı, eğer kafamı kaldırırsam onu görecektim. Bana yıllar gibi gelen ama toplasan beş saniye bile etmeyen bir kafa haraketi ile gözlerimizi buluşturdum. Derince yutkunması ile ürperdim. Karşısında küçük duruma düşmek istemediğim için özgüvenli tavrımı takınıp büyükçe gülümsedim.
"Vay be öldüğünü sanmıştım." Sırıtarak söylediğim cümle onda en ufak bir etki göstermemiş hatta kaşlarını daha da çatmasına sebep olmuştu. Beni takmayıp yoluna devam edeceği sırada bozulan sinirlerim ile düşük çenemi tutamadım.
"Benden kaçıyorsun demek tam senden beklenecek haraket!" Sinirle söylediğim cümle ile bakışlarının beni bulması bir olmuştu. Sinirli adımlar ile üzerime gelirken korkudan yerime sinmiştim. Tam karşıma dikildiği zaman bu sefer ikimizde yutkunduk, tüm tüylerim diken diken olmuş nefes bile almadan karşımda ki adamı izliyordum. Tüm bedenim minik bir teması için çığlık atarken bunu ona belli etmemek çok zordu.
"İstesen de istemesen de benden uzak durmak zorundasın Roxanne, kendini biraz seviyorsan benden uzak dur!" Sakin ama sinirli çıkan sesi ile bastırarak söylediği her kelimede iyice yerin dibine girmek istedim. Beni görmesin, duymasın, unutsun gitsin istedim ama bu mümkün değildi yaşaması ve ölmesi benim elimde iken beni kolay kolay görmezden gelemezdi. Benim de hayatım onun elleri arasındaydı ama benden onu görmememi istiyordu, adil değildi işte.
"Belki de seni kendimden fazla seviyorumdur." Aniden gelen cesaret ile kurduğum cümle boğazıma dizilirken sinirle kasılmış yüz hatları biraz olsun yatıştı.
"Daha çocuksun, neyin ne olduğunu bilmiyorsun." Bana çocuk demesi ile ellerimi sinirle sıktım. Onunla yatacak karar büyük ama onu sevecek kadar büyük değildim, adil olmayan şeylerden birisi de buydu sanırım.
"Çocuk değilim!" Diye sinirle tısladım sinirle. Dudaklarında alaycı bir sırıtma yer alırken bu beni daha da sinirlendirdi.
"Öylesin, hayatın boyunca hiç ilgi ve şefkat görmediğin için sana en ufak bir ilgimde bana aşık olduğunu sandın, değilsin sadece ruhu ilgiye aç küçük bir kızsın ama ben bu ilgiyi sana veremem küçük." Acımasız sözleri her zaman ki gibi kalbime işleyen bir zehirdi. Tom, arkasında kırık bir kalp bırakırken ben yavaş adımlar ile odama döndüm.
Geç olsun güç olmasın diyip bu kısacık bölüm ile sizi baş başa bırakıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum <3