Ayy bi heyecanlandım. Bismillah. Selamlaaaar. Ee bitti bu kadar 🏃🏼♀️ şaka şaka. İlk defa bir hikaye yazmaya başladım ve bunun Zoya (asla iki saniye önce ona böyle seslenmemin sorun olup olmayacağını sormadım) sayesinde olduğunu belirtmek isterim. Ciddi bir hikâye değildir ayrıca karakterler gerçek hayattan kurgulanmıştır. Zuhahaha. Tamam neyse çok uzattım. Elimden geldiğince bölüm aralarını açmadan, hikâyeyi sakız gibi sündürmeden yazmaya çalışacağım. Umarım EĞLENİRSİNİZ. Ciddiye alanın poposunu keserim. Neyse iyi seyirler aman iyi okumaaaaalar.
"Anne ben bahçedeyim."
Ses gelmeyince eşyalarımı alarak dışarıya çıktım ve kiraz ağacının altındaki oturma alanına yöneldim. Yeni aldığım tuvali paketinden çıkararak şövalenin üzerine yerleştirdim. Her şeyi çantadan çıkararak masanın üzerine koydum ve çalışmaya başladım. Okul için hazırlamam gereken bir resim ödevi vardı. Herkese farklı bir konu verilmişti ve ben de etrafı ağaçlarla çevrili olan, sonbahar yapraklarının üzerinde yüzdüğü büyük bir nehir çizecektim. Çizimler arasında en zor olanı buydu evet ama zaten bunu kendim istemiştim.
Çizimde gayet iyiydim ve öğretmenlerim de bunu sürekli dile getiriyorlardı.
Resmin taslağını bitirip boyalarla uğraşmak için ayağa kalktığım sırada annem adımı seslenerek beni çağırdı. Sıkkınca bir iç çekerek eve doğru yöneldim. Ne zaman sevdiğim bir şeyi yapmaya kalksam sürekli işim bir şekilde bölünüyordu ve bu beni deli ediyordu. Açık olan mutfak kapısından içeri girerek anneme "Efendim?" dedim.
"Günay evde yumurta bitmiş. Akşama misafirler gelecek. Hadi bir koşu markete git oğlum," diyerek elime 50 TL tutuşturdu.
Gözlerimi devirerek, "Sırf bunun için ödevimi yarım bıraktırdığına inanamıyorum anne," dedim ve ceketimi almak için holdeki askılığa yöneldim.
"Hadi hadi çok konuşma da hemen al gel."
Ayrıca misafir mi demişti o? Peki neden benim bundan yeni haberim oluyordu? Bana da haber verse ölür müydü yani?
Ceketimi giydikten sonra mutfağın kapısına popomu yaslayarak "Misafir kim peki?" diye sordum.
"Mert ve ailesi gelecek. Söylemedim mi sana?"
İçimi kaplayan sıkıntı yerini neşeye bıraktı ve heyecanla, "Mert mi?" dedim.
"Evet Mert ya. Sen hâlâ orada dikilmeye devam edersen aç kalacak olan Mert. Yürü hadi, yürü."
Ayakkabılarımı giyerek hızlıca dışarıya çıkıp marketin yolunu tuttum. Mert ile bebekliğimizden beri arkadaş- hayır hayır kardeştik. Annelerimiz lise arkadaşı olduğu için beraber büyümüştük. Hayatımdaki iyi kötü her ana onunla şahit olmuştum ve o benim için çok değerli biriydi. Hayatım boyunca gördüğüm binlerce zorbalığa onun sayesinde karşı gelebilmiştim...
Fakat üniversite sınavı yaklaşıyordu ve bunun anlamı birbirimizden uzaklara taşınmamız, ayrılmamız demekti. Bu düşünceleri kafamdan kovmaya çalıştım çünkü ondan ayrı kalma düşüncesi beni çok üzüyordu.
Bütün bunları düşünürken markete varmıştım bile. İçeri girip hızlıca annemin istediklerini aldım ve kasaya yöneldim.
Elimde yumurtalarla beraber eve geri dönerken caddede oturan dört kişilik bir grubu görmemle durmam bir oldu. Nefes almaya korkar bir halde yolun ortasında öylece dikildim.
Dikkat çekmeden bulunduğum yerden çıkmak için arkamı döndüğümde Doğa alaylı bir sesle, "Ooo bakın bakın kimler gelmiş kimler," dedi. Yavaşça arkamı döndüm ve dört kişinin de gözlerini bana diktiğini gördüm.
Elindeki sigara ve çakmağıyla düşmanca bana bakan Ege'yi görür görmez önüme dönerek hızlı hızlı yürümeye başladım.
"Nereye gidiyorsun lan ibne."
Ege'nin sesini duyduğumda yürümeyi bırakıp koşmaya başladım.
Arkadan kızların gülüşmelerini duyabiliyordum. Aniden arkamda ayak sesleri duymamla hızımı arttırdım. Birden üzerime ağır bir şeyin düşmesiyle yere kapaklandım.
Yağız üstüme çıkmıştı ve kalkmıyordu. Bağırmaya başladım.
Elini ağzıma kapatarak bağırmamı kesmeye çalıştı. Ellerimi kullanamıyordum çünkü ayakları ile kollarıma bastırmıştı. Canım yanıyordu. Korkuyordum...
Diğerleri de bize doğru gelmişti ve şimdi kızlar katıla katıla gülüyorlardı.
"İbneye bak hele. Bizi peşinde köpek gibi koşturdu. Şimdi siktim belanı ulan."
Ege'nin sözüyle ağlamaya başladım. Debelensem de çırpınsam da üzerimdeki ayı bir türlü inmiyordu.
"Şuna bak şuna. Nasıl da ağlamaya başladı. Bebek misin oğlum sen? Ha. Erkek adam ağlamaz oğlum. Öğretmedi mi anan baban? Gerçi erkek olduğun da muamma da neyse," dedi ve yere düşen yumurta poşetine doğru ilerlemeye başladı.
Yardım isteyen gözlerle Doğa ve Beste'ye baktığımda, "Ne bakıyorsun be," diyerek gülmeye başladılar.
"Yağız, telefonumu versene. Herkes görsün bu rezilin halini," dedi Doğa.
Yağız telefonu vermek için elini çektiği zaman bağırmaya başladım.
"İMDAT! YARDIM EDİN! YARDIM EDİ-"
Yüzüme inen bi yumrukla başım yere sert bir şekilde çarptı. Başım dönmeye, gözlerim kararmaya başladı.
Sanki bir rüyadaymışım gibi etrafı görmeye başladım. Kızlar şaşkınca bakıyorlardı. Bu kadarını onların da beklemediğini düşündüm.
Kafama ıslak ve soğuk bir şey akmaya başladı. Kafamdan yüzüme doğru aktıkça bu şeyin ne olduğunu anladım. Yumurta...
Ege yüzüme eğilerek, "Bir daha seni ortalık yerde erkeklere sulandığını görürsem seni sağ bırakmam oğlum. O Mert'ten bir daha yardım istersen, sözümden çıkarsan kendini ölmüş bil. Sapıklıklarını git kendi bok çukurunda yap."
"Ege bu b-"
"KES SESİNİ DOĞA! BÖYLELERİNE HADLERİNİ BİLDİRMEN LAZIM Kİ BİR DAHA GÖTÜ BAŞI AYRI OYNUYOR MU GÖR BAK!" diye gürledi. Ve arkasını dönerek yürümeye başladı. Peşinden de sırayla Yağız, Doğa ve Beste gitti.
Düştüğüm yerden kalkmadım. Orada cenin pozisyonunu alarak ağlamaya başladım.
Bir cumartesi günüydü ve sosyal medyadan tanıştığım bir erkekle sinemaya gitmiştik. Film bitince yemek katlarının olduğu kısma gelip bir şeyler sipariş etmiştik. Orada oturup sohbet ediyorduk. Tatlı bir çocuktu. Yemeklerimiz geldiği zaman sohbetimiz daha da artmış, daha da yakınlaşmıştık. Orada elini tutmuştum ve bunu okuldan biri görmüştü. İşte tüm olayların başlangıcı da burada başlamıştı.
Ertesi gün dedikodular havada uçuşuyordu. Benim gay olduğum ve o çocuğun da sevgilim olduğu yalanı en hafifleriydi...
Mert bu konu hakkında hiçbir yorum yapmamış sadece bu olayda beni savunmuş ve desteklemişti. Onun desteği bütün spor kulübünün desteği demekti.
Şimdi yerde ağlayarak yatarken ne annemi ne babamı ne de bir başkasını istiyordum. Sadece ona ihtiyacım vardı. Onun yanımda olmasına, yine bana destek olmasına ihtiyacım vardı. Ona ihtiyacım vardı.
Ama gelmedi. Gelmesini de beklemiyordum zaten. Hem nereden bilsin ki benim bu kuytu caddede olduğumu? Gücümü toplayarak ayağa kalktım ve eve doğru yürümeye başladım.
Yoldan geçerken insanlar dönüp bakıyordu. Kimisi gülüyor kimisi şaşırıyordu. Hiç kimse umrumda değildi. Sadece uyumak istiyordum. Sonsuzluk ve ötesinde bir daha hiç uyanmamak istiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESKİZ DEFTERİ (bxb) +18
Romance"Mutlu olduğun her anı resmetmen gerek bu deftere. Yoksa amacı kalmaz," dedi. "O zaman her resimde sen de olacaksın demek oluyor bu."