Medyayı dinlemeyi unutmayın :)
Okul çıkışı Nehir ve Nur ile vedalaşarak Mert'in evinin yolunu tuttum. Heyecandan midem bulanmaya başlamıştı. Elbette ona benden hoşlanıp hoşlanmadığını soramazdım ama bugünden itibaren davranışlarını gözlemlemeye başlayacaktım. Dedikleri gibi bir farklılık yoksa hayatıma normal bir şekilde devam edecektim. Ama eğer varsa... İşte o zaman ne yapacağımı bilmiyordum.
Okuldayken Ege ve arkadaşları yanıma hiç gelmemişti ve doğrusu bunu beklemiyordum. Onların revirden çıktığı vakit benim oraya gireceğimi düşünüyordum ama bana dönüp bakmamışlardı bile. Muhtemelen yaşanan olaylardan dolayı beni unutmuşlardı.
Mert'in yaşadığı sokağa girdiğimde diğerlerinin de Mert'in evinden çıktığını gördüm. Okulda fark etmemiştim ama onların da yüzünde ufak ufak yaralar vardı. Kafamı eğerek yanlarından geçtim. Mert'in evinin önüne geldiğimde zili çaldım ve beklemeye başladım. Kapıyı henüz yeni kapattığından dolayı saniyesinde açtı ve, "Ah sen miydin Günay? Ben de diğerleri bir şey unuttu zannettim. Gelsene içeri," dedi kenara çekilerek.
İçeri girip ayakkabılarımı ve ceketimi çıkardım ve çantamı kenara koyarak lavaboya ilerledim. Ellerimi yıkadıktan sonra mutfağa Mert'in yanına gittim.
O dolaptan bardakları çıkarırken, "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordum.
Bana bakarak gülümsedi ve, "Okuldan geldin aç ve yorgunsundur sen. Diğerleri soslu makarna yedi. Geç otur hazırlayayım ben sana," dedi.
Dolaptan hazır domates sosunu çıkararak küçük bir tencereye boşalttı ve tencereyi ocağa koyarak altını yaktı. Salata için dolaptan malzemeleri çıkarırken sessizce onu izliyordum. Sanki kavga hakkında konuşmamak için diken üstünde davranıyordu.
Malzemeleri yıkarken yanına gittim. "Bırak salatayı ben yapayım," dedim.
İtiraz edercesine, "Hayır hayır ben yaparım sen otur şuraya," dedi.
İnatçı keçi.
"Senin yaptığın salata güzel olmuyor," dedim dalga geçer bir ses tonuyla.
Tek kaşını kaldırarak bana baktı ve gülmeye başladı. Ben de gülünce bıçağı ve tahtayı bana uzattı. Malzemeleri tek tek doğrarken hiçbir şey demeden beni izliyordu. Artık sormanın vakti gelmişti.
Ona bakmadan, "Neden bugün kavga ettiniz Ege ile?" diye sordum.
Derince bir nefes verirken sırtını tezgaha dayadı ve direk yüzüme bakmaya başladı. Hâlâ ona bakmıyor, salatalığı doğruyordum.
"Sence neden?" diye sordu. Bakışları yüzümü delip geçiyordu. Malzemeleri doğramayı bırakıp bende ona bakmaya başladım.
"Eğer benim yüzümden kavga ettiysen çok saçma bir sebep bu. Bunun yüzünden okuldan atılabilirsin. Cidden ne gerek vardı hır gür çıkarmaya? Değer miydi o aptalın kokuşmuş suratına bir yumruk atmaya?" dedim sesim hafifçe yükselirken.
"Değerdi Günay. Senin birileri tarafından itilip kakılmana tahammül edemiyorum artık. Sen benim için çok değerlisin. İnsan sevdiği birine zarar gelmesine nasıl göz yumsun?"
Sevdiği biri mi? Değerli mi?
İşte yine oluyordu. Anlamadığım bir şekilde göğsümden vücuduma yayılan bir sıcaklıkla başım dönmeye başladı. Dünkü puding olayında da aynı garip şeyler vücuduma olmuştu. Bir şey demeden yanan suratımla salata doğramaya geri döndüm. Bıçağı hızla salatalığa vurmamla bağırmam bir oldu.
Parmağım aniden kanamaya başlarken Mert, "Ne oldu?" diye telaşla elime baktı. Kanayan parmağımı görünce peçeteyi kopararak oraya bastırmaya başladı. Kaşlarını çatmış sıkıca parmağımı tutarken, "Sen bunu tut ben de içeriden yara bandı getireyim," dedi ve anında mutfaktan dışarı çıktı.
Birkaç saniye sonra mutfağa girdi ve hızla yara bandını açtı. Peçeteyi elimden çekip bandı oraya sardı. Elimi hâlâ tutarken, "Acıyor mu?" diye sordu. Yüzümü buruşturarak, "Birazcık," dedim.
Omuzları titrerken yüzüne baktığımda güldüğünü gördüm. "Ne gülüyorsun be? Benim canım acıyor burada," diye çemkirdim.
Hâlâ gülerken, "Kedi götünü görmüş, yaram var demiş," dedi.
"Gül sen gül. Ben de öleyim burada kan kaybından," dedim sahte bir üzüntüyle.
"Ne kadar dramatiksin ya. Ver öpeyim bari. Öpünce geçer derler."
Elime uzanarak parmağımı dudaklarına yaklaştırdı ve bandın üzerinden hafifçe öptü. Dizlerim titrerken elimin üzerinden bana bakarak, "Oldu mu?" diye sordu.
Transa girmiş bir hâlde kafamı salladım. Birkaç saniye sonra kendime gelince, "Ama senin de yaraların var," dedim.
"Hadi ya öyle miymiş? Belki sen öpersen geçer," dedi anlamadığım bir şekilde sırıtarak.
Ne yaptığımı bilmeden kaşına doğru uzandım ve dudaklarımı hafifçe değdirdim. Geri çekildiğimde Mert'in yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
Sanırım beynim komut vermeyi bırakmıştı çünkü bununla yetinmeyip çenesindeki yaradan da öptüm. Mert hiçbir söz söylemeden öylece duruyordu.
İçim ve yüzüm yanar bir hâlde dudağındaki yaranın üzerine parmağımı koyarak gözlerine baktım. Göz bebekleri o kadar büyümüştü ki irisleri gözükmüyordu.
Beynim valizini toplayarak Paris'e doğru yol almıştı bile çünkü birazdan yapacağım şey mantıklı düşünen bir insanın yapacağı şeye benzemiyordu. Parmak uçlarımda dikilerek yavaşça yüzüne doğru yaklaştım. Gözlerimi kapayarak beynimin kalan son kırıntılarıyla beraber dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım. Ona geri çekilmesi için arada biraz boşluk bırakarak durdum. Nefesi nefesime karışıyordu. Kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Vücudum komple yanıyordu.
Onun geri çekileceğini düşünürken birden hiç beklemediğim bir şey yaptı. Dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Sadece dudaklarımız değil kalplerimizin de birleştiğini hissettim çünkü göğsüne koyduğum elimi kalp çarpıntılarından hissedemiyordum.
Bunu neden yaptığımı, hangi amaçla yaptığımı bilmiyordum. Sadece kalbimi, içgüdülerimi dinlemiştim. Peki ya o? O da mı kalbinin sesini dinlemişti? Onun da mı kalbi benim için atıyordu? Bu soruların cevapları şu an umrumda değildi çünkü ben bu anın içinde kaybolmuştum. Ve bir daha da yolumu bulabileceğimden emin değildim..
Öncelikle selamlar. Bugünkü bölüm biraz kısa oldu. Moralim biraz bozuk. Üzgünüm..:(
Sonraki bölüm anlayacağınız üzere Günay'ın beyni Paris seyahatinden geri dönecek ve zort oğluşumuz ne yaptığının farkına varacak.
Peki siz bu bölümü nasıl buldunuz? Sizce olaylar çok hızlı mı gelişti? Sonraki bölümlerde neler olabilir?
Yorumlarınız moralimi yükseltecek bu yüzden onları benden esirgemeyin. Ayrıca oylamayı unutmayın. Öpüyorum sizi gözlerinizden.. ( ˘ ³˘)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESKİZ DEFTERİ (bxb) +18
Romance"Mutlu olduğun her anı resmetmen gerek bu deftere. Yoksa amacı kalmaz," dedi. "O zaman her resimde sen de olacaksın demek oluyor bu."