7

168 10 64
                                    

"Günay hadi kalk oğlum kahvaltı hazır."

Kafamı yastığın altına gömüp biraz daha uyumaya çalıştım.

"Günaaay."

Yorganı da başıma çekerek iyice kendimi yatağa bastırdım. Annemin sesi şimdi boğuk boğuk geliyordu. Kapı açılma sesi geldi. Ardından annemin sesini duydum.

"Ah Mert hoşgeldin canım. Gel içeri gel. Günay da yukarıda uyuyor."

Mert mi dedi o?

Yataktan uçarcasına çıkıp merdivenlerden indim ve mutfağa girdim. Annemi tavadaki omleti çevirirken görünce kaşlarımı çattım. Ortalıklarda Mert falan yoktu.
Beni görünce sırıttı.

"Ne o? Mert deyince koştur koştur geldin. Yok Mert falan git üstünü değiştir, elini, yüzünü yıka gel."

Anneme ciddi misin dercesine baktım. Dünkü olayları en net haliyle hatırlıyordum ve hatırladıkça yüzüme ateş basıyordu. Sabah sabah bunları düşünmek başımı ağrıtınca lavaboya doğru ilerledim. Arkamdan, "Saçlara bak. Kuş yuvası mübarek," dediğini duydum. Cidden saçlarım kuş yuvasına dönmüştü. Sağ tarafı yamuktu, sol tarafı da Allahu Ekber dağlarına doğru uzanmıştı. Elimle ıslatarak taradım ve biraz olsun düzelmesini sağladım.

Kahvaltı için masaya oturduğumda annem de çayları dolduruyordu. Anne oğul beraber kahvaltı yapmayalı baya olmuştu. Yemekleri bitirdikten sonra bulaşıkları hallettik ve annem dikiş kursuna hazırlanmak için yukarı çıktı. Ben de resim eşyalarımı ve eskiz defterimi alarak bahçeye çıktım. Malzemeleri hazırladıktan sonra boyaları palete sıkarak tuvali boyamaya başladım.

Tuvalin henüz yarısındayken sokaktan ismimi bağıran birini duydum. Merakla ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüğümde yüzünde kocaman gülümseme olan Nehir'i ve Nur'u gördüm. Ellerinde de bir tane pasta vardı.

"Burada ne işiniz var sizin? Okulda olmanız gerekmiyor muydu?"

Nehir suratını asarak, "Böyle kapıda mı bırakacaksın bizi? Hem biz bir şeyi kutlamak için geldik. Bir günden bir şey olmaz," dedi.

Kutlamak mı? Bugün özel bir gün müydü? Hâlbuki kimsenin doğum günü falan da değildi. Kapıyı açarken, "Kutlama?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Bahçeye girip eve doğru ilerlemeye başladılar. Beni duymazdan gelmişlerdi. Gözlerimi devirerek arkalarından eve doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda annem merdivenlerden aşağı iniyordu. Nur ve Nehir'i görünce ilk önce şaşırdı sonra gülümsemeye başladı.

"Ah kızlar hoşgeldiniz. Günay geleceğinizi söylemedi. Bilseydim hazırlardım size bir iki atıştırmalık."

Annem bana bakarken omzumu silktim. Ben de bilmiyordum ki bakışı atarken Nehir, "Hoşbulduk Zehra Teyze. Cidden bizim için yorulmanıza gerek yoktu. Hem zaten biz getirdik yiyecek bir şeyler," dedi elinde tuttuğu pastayı kaldırarak.

"Eh size afiyet olsun o hâlde. Benim kursa gitmem lazım. Öğleden sonra dönerim. Hadi kendinize iyi bakın," dedi ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Onu uğurlamak için arabaya kadar peşinden gittim. Arabaya varınca bana dönüp rujlu dudaklarıyla yanağımdan öptü ve, "Dikkatli ol tamam mı? Bir şey olursa beni ara," dedi. Başımı yukarı aşağı salladım. Arabaya binip gittikten sonra ben de içeri girdim.

İçeriden kızların sesi geliyordu. Mutfağa girdiğimde Nehir'in tezgaha oturduğunu ve önünde de ona uzanan Nur'u gördüm. Tam onu öpmek için eğildiği sırada gereğinden fazla sesli bir biçimde öksürdüm. Bana dönüp baktılar ve Nur tezgahtan uzaklaşırken Nehir de oradan indi. Üçümüz de birbirimize bakamazken garip bir sessizlik oluştu. Sessizliği ilk bozan ben oldum.

"Ee dökülün bakalım. Niye geldiniz bu saatte buraya? Okulda olmanız gerekmiyor mu?"

Nur anında cevabı yapıştırdı.
"Seninde okulda olman lazımdı. Niye gelmedin peki Günay Bey?"

"Kendimi kötü hissettim bu yüzden gelmedim. Ne yani olamaz mı?"

Nur ve Nehir manalı manalı bakıştı. "Sanırım birilerine mikrop bulaştı. Neden acaba?" dedi Nehir bilmiyormuş gibi yaparak.

"Ne saklıyorsunuz siz? Hayır yani bir şey varsa söyleyin de biz de bilelim."

Nehir dudaklarını bükerek, "Yani eniştemiz bize haber vermeye geldi. Hepsi bu," dedi.

"Enişteniz mi? Ne eniştesi?" Bilmece gibi konuşup kafamı karıştırıyorlardı.

Nur yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı. O üstüme geldikçe ben de geri geri gidiyordum. "Niye geliyosun be?" diyerek masanın öbür ucuna geçtim.

Nehir ufak bir kahkaha attı. "Ay ne salak çocuksun sen de. Bugün Mert yanımıza gelip her şeyi anlattı. Neler olduğunu biliyoruz."

"Ben salak değilim. Ayrıca her şeyi anlattı da ne demek? Neyi anlattı?"

Nur yürümeyi bırakıp, "Evet anlattı. Neler yaşandığını biliyoruz," dedi.

Hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle öylece yüzlerine baktım. Sonra, "Öpüştüğümüzü bile mi? Ama bu aramızda yaşanan özel bir andı. Neden böyle bir şey yaptı?" dedim kendi kendime.

Nur ve Nehir şaşkınca yüzüme baktılar. Ben de onlara baktım. Sessizlik bir yılan gibi aramızda gezerken Nehir fısıldayarak, "Öpüştünüz mü?" dedi. İkisi de yüzüme hayalet görmüş gibi baktı. Sonra gerçek kafama dank etti. Mert onlara hiçbir şey anlatmamıştı.

Sıçtım yetmedi bir de sıvadım.

Nehir çığlık atarak Nur'un kucağına atladı. Hem kahkaha atıyor hem de bağırıyordu. Nur da ona sarılarak sesli bir şekilde gülüyordu. Bense.. bense nasıl bu kadar salak olduğumu düşünüyordum. Büyük ihtimalle Mert Nur ve Nehir ile konuşmuştu fakat hiçbir şey anlatmamıştı. Ama bu cin kılıklı kızlar bir şeyleri çakmışlardı. Kızlardan korkmamak elde değildi.

Elimi alnıma sert bir şekilde vurarak masaya oturdum ve yüzümü kollarıma gömdüm. Nehir ne kadar yakıştığımızdan ve sevgili olursak dördümüzün randevuya çıkması gerektiğinden bahsediyordu. Fakat ben Mert'i düşünüyordum. Aramızda ne olduğu hâlâ belirsizdi ve böyle bir durumda onu memnun olmadığı bir konuma da koymak istemiyordum. Elimi yüzümden çekip kızlara baktım. Sanki yeni yürüyen bir bebeğe bakar gibi heyecanla bana bakıyorlardı.

"Size güveniyorum. Sadece bizim aramızda kalsın. Mert'in bile henüz bilmesini istemiyorum," dedim sıkkın bir sesle.

Hevesle başlarını salladılar. Nehir pasta paketini açarak, "Hadi bunu kutlayalım ve pasta yiyelim," dedi. Pastayı kesip tabaklara koyduk ve bahçeye çıktık. Yere bir örtü sererek ağaçların altında pastamızı yerken konuşmaya başladık. Nehir hevesli hevesli soru soruyor, Nur ise sessizce dinleyip yorum yapıyordu.

"İlk adımı kim attı?"

"Aslında ilk ben davrandım ama sonra durup onun davranmasına izin verdim."

"Peki konuştunuz mu bir daha?"

"Evet. Dün gece geldi buraya konuştuk."

"Yani artık sevgilisiniz?"

"Henüz sevgiliyiz diyemem ama sanırım o yolda ilerliyoruz."

Nehir'in bitmez tükenmez sorularını yanıtlarken annem arabası ile bahçeye girdi ve eve girmek yerine yanımıza geldi. Ayağa kalkarak, "Hoşgeldin annecim. Pasta alır mısın?" diye sordum.

"Yok almayayım. Bugün kursta çok yoruldum. Her yerim ağrıyor. Ben biraz yatacağım. Siz keyfinize bakın."

Annem eve girip gözden kaybolurken biz de konuşmaya devam ettik. Sonrasında tuvalimi de oturduğumuz yere getirdim ve ben resim yaparken onlarda birbirlerine sarılarak beni izledi. Sonrasında ikisi de uyuklamaya başladı. Telefonumu alarak daha sonra resimlerini çizmek için fotoğraflarını çektim. Çok tatlı görünüyorlardı.

Tuvaldeki resmimi bitirerek eskiz defterimi yanıma aldım ve defterin bana hediye edildiği ilk günü çizmeye başladım. Bana defteri veren Mert'i ve beni, dışarıdan görünen bir gözle çizdim. İlk defa bir çizim yaparken kendimi bu denli mutlu hissediyordum..

ESKİZ DEFTERİ (bxb) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin