Kafamdan akan yumurtalar ve kızarmış yanağımla evin bahçesine girdiğimde anneme görünmeden odama çıkmak için sessizce hareket etmeye çalışıyordum. Anahtarı kapıya takar takmaz kapı aniden sonuna kadar açıldı. Karşımda annemin sinirli halinden endişeli bir hâle bürünmesini izledim. Gözlerini kocaman açmış ve sanki şoktan konuşamıyor gibi bir hâli vardı.
"Günay! N'oldu sana oğlum!" diye bağırarak şoka uğramış halinden sıyrıldı.
"Bir şey yok anne," dedim ve yanından geçerek eve girmeye çalışırken kollarımdan tutup yüzümü kendisine döndürdü.
"Ne demek bir şey yok! Şu yüzünün haline bak! Kim yaptı bunu! Seni okulda rahatsız eden o ahlâksızlar mı?"
"Anne cidden boşver uğraşmaya değmez."
"Bok değmez. Geç sen içeri. Ben ne yapacağımı biliyorum. O itlere eğitim veremeyenleri yerin dibine sokmazsam ben de Zehra değilim."
"Anne dur Allah aşkına."
Sözlerimi hiç dinlemiyordu. Hızlıca üstündeki önlüğü mutfağa koyup ceketini ve ayakkabılarını giymeye başlamıştı. Bir yandan üstünü giyiyor bir yandan da söyleniyordu.
"Hayır yani çocuğuna saygı duymak nedir öğretmeyeceksen niye yaptın o zaman ha? Sizin yetiştiremediğiniz bu ahlâksızların cefasını benim çocuğum çekmek zorunda mı? Ama şimdi göreceksiniz siz. İnsan dediğin bir kere yapar iki kere yapar. Yok yok bunlar insan değil. Sıçan yavrusu bunlar sıçan."
Askılıktan anahtarı alarak dışarı fırladı ve kapıyı büyük bir gümbürtüyle kapattı. Sıkkınlıkla nefesimi boşaltarak odama çıktım ve üstümü çıkarmaya başladım. Banyoya geçerek aynadan yanağıma doğru baktım. Hafifçe kızarmıştı ama ertesi güne geçerdi.
Hızlıca duşumu aldım. Üstüme akşam için siyah bir kot ve gömlek geçirdim. Parmaklarıma yüzüklerimi ve boynuma da zincir kolyemi taktım.
Mert'in bana aldığı arkadaşlık bilekliğini de bileğime geçirerek aynanın karşısına geçtim. Küçükken ailelerimizle beraber gittiğimiz bir tatil kasabasında birbirimize almıştık bu bileklikleri. Ve o zamandan beri de çıkarmıyorduk.
Saçlarımı da düzelttikten sonra aşağıya indim. Annem ile karşılaşmayı hiç istemiyordum ama bundan sonsuza kadar da kaçamazdım.
Mutfağa girer girmez annemi hararetli bir şekilde Rana Teyze ile konuşurken gördüm. İki çift göz bana döndü ve aramızda beş saniyelik garip bir sessizlik oldu. Sessizliği hemen bozmak için bir şeyler söylemeye başladım.
"Hoş geldin Rana teyze. Nasılsın iyi misin?"
"İyiyim Günay'cım. Sen nasılsın? Daha iyi misin?"
Belli ki annem olayı anlatmıştı. Ailem ve yakın çevrem benim durumumdan haberdardı ve buna asla karşı gelmemişti. Sanırım hayatımdaki bütün şansımı aileme ve sevdiklerime kullandığım için diğer konularda bahtsız bedevinin tekiydim.
"İyiyim Rana teyze. Anneme sorun olmadığını söylemiştim ama işte..."
Annem hışımla cevap verdi.
"Sus sen. Ben onlara hadlerini güzelce bildirdim. Bak bakalım bir daha yanaşabiliyorlar mı benim oğluma. Sen de orada dikileceğine yürü bahçeye. Eşyalarını topla. Akşam yemeği orada yiyeceğiz."
Bugün yaşadığım kötü olaya rağmen kendimi çok huzurlu hissediyordum. Bütün sevdiklerim yanımda olacaktı. Onlarla gülüşüp sohbet edecek ve kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissedecektim.
Bahçeye adımımı atmamla bankta telefonuyla uğraşan Mert'i görmem bir oldu. Gözlerim ışıldarken dudaklarım da aşinası olduğum o heyecanlı gülümsemeyi takındı. Onu bir haftadır göremiyordum çünkü spor salonundaki sıkı çalışmaları yüzünden bırak buluşmayı kafasını kaldıracak hâlde olmadığını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESKİZ DEFTERİ (bxb) +18
Romance"Mutlu olduğun her anı resmetmen gerek bu deftere. Yoksa amacı kalmaz," dedi. "O zaman her resimde sen de olacaksın demek oluyor bu."