Üzerimdeki siyah kıyafetlere bakarken bir an buraya yas tutmaya mı geldim, diye düşünmedim değil. Tamamen istemsiz ve tesadüfi bir şekilde üzerimde siyahtan başka renk barındırmayan kıyafetlerim derin bir iç çekmeme sebep olmuştu. Bugün olduğundan uzun mu geçerdi yoksa zor mu emin değilim. Ama beni geren o hissin gerçekten de gergin bir ortama yol açacağının farkındaydım. "Ben çıkıyorum." dedim Alaz'ın evindeki mutfakta kahvaltı yapan ikiliye bakarak. Dün gece yarası Alaz bizi havaalanından alıp ev arkadaşıyla yaşadığı eve getirmişti. Alaz'ın kapıya arkası dönük olduğu için yerinde hareket edip bana dönmesi gerekmişti. "Kahvaltı yapmadan mı? Oruçlu değilim, demiştin." diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım. "Dışarıdan yerim ben. Bir an önce gidip geleyim de kurtulayım şu gerginlikten."
Elif teyze oruçlu olduğundan kahvaltı da onlara eşlik etmese de çektiği sandalyeye oturup telefonunda bir şeylerle uğraşıyordu ancak beni gördüğünde bakışları bana çevrilmişti. "Tamam kızım. Ama unutma senin Samsun'da bir evin ve ailen var. O paraya da evlere de ihtiyacın yok. Her konuda yardım isteyebilirsin bizden." dediğinde amcamlarla yaşayabileceğim olası sorunları göz önüne aldığına emindim. Onun bu düşünceli ve samimi tavırlarına gülümserken mutfaktan içeri girdim ve ona kollarımı sarıp yanağına bir öpücük bıraktım. "Bilmez miyim? İyi ki varsınız." dedim geri çekilerek. "Ama anlayın beni. Ben öylesine gidip para vermelerini istemiyorum ki bana. İstediğim her şey zaten benim hakkım. Hepsi babamdan bana kalan miras. Hayatımın plansız bir şekilde nasıl bozulabileceğini gördük, güvencem olmadan yaşamak istemiyorum."
Bu sırada olayla çok alakasız olan Yelda da önündeki kahvaltı tabağına odaklanmış, bizi pek de dinliyor gibi görünmüyordu. Dünki samimi tavırları hiç eve geldiğimizden rahatsız olmuş gibi hissettirmemişti, açıkçası kıza kanım çok çabuk ısınmıştı. Alaz'la da baya iyi ev arkadaşıymış gibi duruyorlardı. "Tamam kızım, dikkat et kendine." dedi Elif teyze kolumu yavaşça okşayarak. Onlara veda edip evden ayrıldığımda çoktan harekete geçmiş olan caddeye yöneldim. Üzerimde dün sabahki mutsuzluğumdan va hüznümden çok da bir kalıntı yoktu. Yerini alan gerginlik de olmasaydı belki şu an İstanbul'da olmanın tadını çıkartmak isterdim ancak rahat hissetmek bizim hak değil arkadaşlar.
Sabah internet üzerinden içine para yüklediğim İstanbul Kartımı cihaza okutup geçerken metronun gelmesini beklemeye başladım. Bu sırada ellerim titreyen telefonuma kaydı. Doğruyu söylemek gerekirse Derin'den mesaj geldiği düşünmüştüm bir an ancak gördüğüm mail bildirimi benim daha çok beklediğim bir bildirimdi. Metroda internet çekmediği için gelmeden hızlıca girdim mail kutuma. Geçen haftalarda başvurusunu yapmış olduğum turizm ajansından gelen mailde bu perşembe iş görüşmesine çağrıldığım yazıyordu. Eğer buna kabul alırsam içime fazlasıyla sinecek bir iş olacaktı benim için sanırım.
Metronun geldiğini belirten sesi duyduğum anda mailden çıkıp mesaj kutuma geçiş yaptım.
Ben: Günaydııın
Derin'den mesajın geç geleceğini bildiğimden -iş esnasında telefonuna bakmıyordu- kulaklığımı takıp karışık listeden bir müzik açtım. Bu sırada da metroya binip boş olan yerlerden birine oturmuştum bile. Haliç'ten bindiğim metro ilerlemeye başlamıştı bile. Buradan indikten sonra da minibüsle Beşiktaş'a geçecektim. Zihnimde amcamların evi canlanıyordu ama yolları unutmamış olmayı umuyordum sadece. Hepsini aynı anda görmem pek mümkün olmadığından dolayı büyük amcama gitme kararı vermiştim. Nasıl olsa kapıda beni görünce yaşayacağı şaşkınlıkla diğer herkese haber uçuracaktı yengem muhtemelen.
Dün yaşadıklarım aklıma geldiğinde dudağıma yansıyan gülümsemeyi engelleyemedim. İnsanların bakışlarına maruz kalmamak için de bunu engellemeye çalıştım. Dün Derin'in bana aldığı gül sanki hayatımda yaşadığım birkaç noktaya dokunmuş gibiydi. Eve döndüğümde her ne kadar solacağını ve kuruyacağını bilsem de bir bardağa su doldurup onun içine koymuştum gülümü. Sonrasında da odamdaki masaya yerleştirdim. Şimdi bunu böyle mutlu anlatmama bakmayın, tabi ki hayatımda daha önce çiçek aldım. Defalarca. Dimitri ile yaşadığımız güzel anıların arasında bana birer demet çiçek getirdiği zamanların sayısı az değildi. Ancak bazen yapılan kötü şeyler geçmişteki iyi şeyleri tek kalemde silip atabiliyordu. Dimitri için de öyle olmuştu. Şimdi zihnim durup geçmişten unuttuğum ama Dimitri'nin benim hayatıma çok iyi dokunduğu bir noktayı hatırlatsa dahi pek bir önemi kalmayacaktı bunun. Bu yüzden de şu an anneler günü hediyesi olarak aldığım gül, uzun zaman sonrasında aldığım ilk çiçekti ve anlamı da inanılmaz büyüktü benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARA İZİ
Romance"Çok güzelsin. Yemin ederim çok güzelsin ve ben buna yıllarca ağlayabilir, her görüşümde ilk günki gibi vurulabilirim." * "Sen ki viran olmuş bir şehri yeniden inşa eden adam..." 11.12.2021 🍀