Muhafızların karşısına zırhı ve kınında duran kılıcıyla çıkan Potra muhafızları şaşırtmıştı. Nöbetten bir an olsun ayrılmadıklarından geldiğinden haberleri yoktu. Muhafızları ürkütmemek için yavaş adımlarla nefeslerini hissedecek kadar yanlarına sokuldu. Gayet soğukkanlı ve tehditkâr bir tavırla, "İçeri girmeme ve babamı acınacak hale düşüren küreyi almama izin vermeniz gerekiyor. Ya da siz içeri girmeme izin vermezsiniz ve aklını iyice kaçıran babam belki bir gün sizi de öncü birliğine yollar." Potra gözlerini kısarak nöbetçilerin yüzlerini tek tek süzdü ve ekledi, "Ve ben bu dört yüzü asla unutmam." Zaten muhafızlar Potra'dan yeterince çekiniyorken bir de bu tehdit üzerine ona karşı koymayı hiçbiri denemedi. Uzaktan gizlice izleyen ve babasının gelip gelmediğini kontrol eden Arkadhril bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişti. Hemen madencilere işaret etti ve onlar da Potra'nın peşinden içeri girdi.Potra'nın ilk işi kayanın üzerine gece kadar karanlık bir kumaş örtmek oldu. Babasını bu hale getiren küreden o da biraz çekiniyordu. Madencilerin yardımı ile halatlarla üzeri örtülü kayayı sardılar ve gizlice kalenin en tepesine çıkarttılar. Potra'nın kale içindeyken her şeyden uzaklaşmak istediği zaman gittiği bir yer vardı. Buz dağı ile bütünleşen kalenin en tepesinden; dağdaki kimsenin girmeye cesaret edemediği yarığa giriyor ve kısa bir süre sonra dağın ortasında açık bir alanda gizli toplantı merkezini andıran sessiz ve ürkütücü yere çıkıyordu. Madenciler çekinerek de olsa o yarıktan içeri girdiler.
Kayayı buraya kadar getirmek epey yormuştu. Arkadhril yarıktan girmeyip geride kaldı. Çünkü babasının küreyi göremediğinde vereceği tepkiyi veya yaşayacağı travmayı kestiremiyordu. Yıldızların belli belirsiz aydınlattığı hava kararmaya başlamıştı. Arkadhril merakla kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında bir şeylerin ters gittiğini anladı. Kara kara yağmur bulutları çoğalıp Keskin Buz Dağı'nın üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu durumu Potra ve madenciler de hemen fark etti. Esmer ve iri olan madenci alnındaki teri silerek Potra'ya doğru döndü ve sadece üçünün duyabileceği bir ses tonuyla "Kral durumu fark etmeden ne yapacaksak hemen yapsak iyi olur. Havadaki ani değişim beni korkutuyor. Bulutların renginden de hiç hoşlanmadım." diyerek yere koydukları üzeri örtülü olan kayaya baktı. Diğer mavi gözlü ve daha çelimsiz duran madenci de kafasını onaylar biçimde hareket ettirdi. Potra bu endişeye öylesine hak veriyordu ki. Böyle aniden ortaya çıkan zifiri karanlık bulutları kendi de ilk kez görüyordu ve bu durum onu da epey endişelendirmişti. Yine de kâhine güveni tamdı ve doğru şeyi yaptıklarına emin hissediyordu. Soğukkanlı duruşunu bozmadı. Madencilerin cesaretini kırmak istemiyordu.
"Siz madencisiniz... Benim için kılıç sallamak ne kadar kolaysa sizin için de tırmanmak o kadar kolay olsa gerek. Çevik ve güvenilir olduğunuz için Arkadhril sizi seçti. Bu işin sonunda size bir miktar altın verilecek. Hemen işe koyulsak iyi olur... Ve sakın kayanın yerini kimseye söylemeyin."
Madenciler Potra'nın konuşmasından kayayı zirveye taşıyacaklarını anlamıştı. Bu saatten sonra yapacak bir şey yoktu. Buraya kadar gelmişlerdi ve onlar da bir an önce verilen görevi tamamlayıp korkutucu kara bulutlardan uzaklaşmak istiyordu. Tabi bunun için ilk başta kara bulutların dibine kadar tırmanmaları gerekiyordu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Hemen işe koyulup tırmanmaya ve kayayı da yardımlaşarak yukarı çıkarmaya başladılar. Onlar tırmandıkça yağmur ve rüzgâr giderek şiddetini artırıyor madencileri ve Potra'yı zorluyordu. Potra, madencileri yavaşlattığını hissedince yarı yolda "Sizi yavaşlatıyorum! Bensiz devam etmelisiniz!" diye bağırdı ama şimşekler çakmaya başlamıştı ve madenciler ne dediğini tam duyamadılar. Duymamaları sorun değildi çünkü verilen işe tam konsantreydiler ve tırmanmaya devam ettiler. Potra güvenli bir alanda bekledi ve yağmur altında tırmanan madencileri izlemeye başladı.
Kaya, madenciler için gittikçe ağırlaşmıştı. Güçlerinin son raddesine geldiler. Artan şiddetli fırtına da işlerini iyice zorlaştırmıştı. Nihayet zirveye ulaştılar ve güçlükle kayayı zirveye yerleştirmeye çalıştılar. Ani bir gök gürültüsü ikisinin de aklını almaya yetti. Hatta mavi gözlü olan madenci o kadar irkilmişti ki bir an için elinden halatı kaçırdı ve kayanın tüm yükü esmer olan iri madenciye binerek sert bir şekilde dağa çarptı. Aldığı darbe ile üzerindeki örtünün bir kısmı kayadan kurtulmuştu. Mavi gözlü madenci hemen toparlanarak elinden kaçırdığı halatı yeniden tutmak için birkaç metre aşağı indi ve zar zor halata ulaşabildi. Biraz daha geç kalsaydı esmer olan madenci artan yüke dayanamayıp kaya ile birlikte aşağı uçacaktı. Bu sırada rüzgârın şiddetiyle örtünün diğer kısmı da kayadan kurtuldu ve boşluğa doğru fırtına yönünde süzüldü. Madenciler buna aldırış etmedi. Son bir çırpınışla kayayı zirveye sabitleyerek hızlı bir şekilde aşağı inmeye başladılar. Potra bir süre sonra görüş alanından çıkan madencileri elleri boş şekilde geri dönerken gördüğü için işi başardıklarını anladı. Madenciler Potra'yı daha sonra fark etti ve Potra'yı görür görmez, "Başardık! Başardık!" diye bağırmaya başladılar. Beraber kalan yolu da tamamlayıp gizli toplantı merkezini andıran yere vardılar. Mavi gözlü olan madenci başardıkları için o kadar sevinmişti ki yere ayak basar basmaz önce Potra'ya daha sonra diğer madenciye sarıldı. Bu sırada yağmur dinmiş rüzgâr hafiflemişti ancak ters giden bir şeyler vardı. Dağın üzerindeki kara bulutların içinde elektrik topu meydana gelmiş ve gittikçe büyüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DORPUL
Fantasy*** Dışarıdan içeriye yaklaşan gizemli ışık her ne ise hiç hoşlarına gitmemişti. Orgi kılıcının kabzasını sıkıca kavramış, Uir yayını iyice gerdirmiş ve Venar sivri pençlerini sonuna kadar çıkarmış içeri yaklaşan ne olduğu belirsiz ışığı veya o ışığ...