2

69 0 0
                                    


  Onu kavrayan bilekten kurtulup bir adım öne çıktı. Çaylakların hepsi geriye doğru birkaç adım atmıştı; yalnızca iki asistan onlara göre daha önde duruyordu.

-" Güzel, seni buraya doğru alalım; evet adım adım bana doğru gelmeye devam et. Demek hala etrafındakileri umursuyorsun."

-" Yapma, onların bir suçu yok. Onlar sadece asistanlar ve..."

İki el silah sesi duyuldu. H. ve E. tam alınlarını ortasından vurulmuştu. Helikopterden hızla inip kaybolan adam dönmüş; elindeki çakmakla hastanenin etrafına çizdiği daireyi tutuşturmuş; onu da alarak helikoptere bindirmişti. Arkada kalanlar ise etrafa kaçışmakla ve yangını söndürmeye çalışmakla meşguldü.

Akşam karanlığında 1. Bölgeyi yukarıdan izlemek güzeldi. Bir süre uçtuktan sonra dağlık bir alanda helikopteri bıraktılar. Hızla ana yola ilerleyip onları bekleyen ambulansa yerleştiler; ambulansın camına yapıştırdıkları sarı kodla artık merkeze kadar durmadan ilerleyeceklerdi. Bozuk dağ yollarına rağmen uykusu gelmişti, günlerdir doğru düzgün uyuduğu söylenemezdi. Dağlık alandan çıktıklarında gözleri kapandı. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu, güneş hala doğmamıştı tabelalara göre yaklaşık iki buçuk üç saatlik yolları kalmıştı. Oğuz dinlenmek için yan koltuğa geçmişti ama kanaması vardı. Ambulansı kullanan Savaş ise direksiyonda uyumak üzereydi.

Oğuz'u yanına çağırıp yarasına baktı; son kaburgasının yaklaşık iki santim aşağısında, sol koluna bakan kısımdan yaralanmıştı. Muhtemelen bir ya da iki gün önce alınmış bir kurşun sıyrığıydı. Yarayı temizleyip tekrar dikiş atıp kapattı. Savaş' a direksiyona geçeceğini söyledikten sonra yiyecek bir şeyler olup olmadığını sordu. Bir eliyle beklemiş çöreği ısırırken diğer eli direksiyondaydı ve kısık sesle açtığı radyoya mırıldanarak eşlik ediyordu.

Usul usul bir yolda ilerlemek ve yavaşça hedeflerine ulaşmak istediği günler geride kalmıştı. Artık beklemek, gözlemlemek yapılabilecekleri düşünmekten çok uzaktaydı. O henüz yedi yaşındayken; 'Sen benim en güzel hayal kırıklığım ve en büyük planımsın; vakit geldiğinde harekete geçeceğin zamanı anlayacaksın. ' diye fısıldamıştı ölmeden hemen önce annesi ona. Büyüdükçe annesinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini ona neleri anlatmak istediğini daha iyi anlıyor ve tabi onun neler yaptığını da fark ediyordu.

Merkeze girerken gün ağrıyordu. Direksiyonu Oğuz'a bırakıp sarı kodu söktü; " Bana giyecek ayarladınız mı, yoksa sabah çatışmasına beyaz önlük, hastane kıyafeti ve terlikten oluşan hastane kombinimle mı katılacağım? "

Savaş, kıyafetleri ona uzatıp ön tarafa geçti.

-" Acil bilmem gereken ne var, yokluğumda ihtiyar size çok iyi davranmamış sanki? "

-Oğuz: " Gidişinin üçüncü haftasında kendini daha iyi hissettiğini söyleyerek hastaneye gitti, olup biteni fark etti. Dördüncü bölge ile birinci ve ikinci bölge arasında yaşanan gerginlik yüzünden acil dönmeni istedi. Uğur onu durdursa da bir süre misafiri olduk. "

Tek dudağını yukarı kaldırarak gülümsedi. Oğuz'u dinlerken üzerini değiştirmişti. Bir süredir bağlı olan saçlarını açtı; siyah lastik tokayı bileğine geçirdikten sonra kızıl kahve hafif dalgalı saçlarını eliyle taradı. Bez ayakkabıları ayağına geçirip bağlarken eve varmışlardı.

Ambulanstan inip enerjik adımlarla ilerledi, tıpkı buraya geldiği ilk gün gibi etrafta gizlenmiş nöbet tutan asilere selam çakıp eve girdi. Bu kapıdan içeri girebilmesi için de aksi için de çok uğraşılmıştı. Annesinin ölümünün adından onu dağda bırakıp kaybolduğunu söyleyenler olmuştu, yüksek doz X ve W ile zehirlemeye çalışanlar olmuştu, suya atıp boğulduğunu söyleyenler olmuştu hatta birkaç kez de vurulmuştu ama herkese ve her şeye rağmen hala hayattaydı, tıpkı içerdeki ihtiyar gibi. Eve girdiğinde içeride sanki esmeden donduran bir soğuk hava vardı. Ağırlığıyla insanı sanki ezen bu havaya çoktan alışmış ne yazık ki üzerinde bir tesiri kalmamıştı. Adımları yavaşlasa da dik duruşu bozulmadı.

-" Günaydınnn, nasılsınız bakalım özlediniz mi beni? "

Kahvaltı masasına her zamanki yerine geçerken yere vuran baston sesiyle konuşmasına devam etti;" Hadi hadi itiraf et, yokluğumu yadırgamışsın, yoksa Birkan niye burada olsun? "

Ağzına salatalık atarken tam karşısından bir gürleme duyuldu; " Hadsizlik etmeyi bırak. Hesap vakti, sen Lavinia... "   

" Baron'un Torunu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin