21

21 0 0
                                    

   Birkaç dakika sonra Uğur'la konuşan adam elinde bir çanta ile göründü etrafta önceki gibi karanlık değildi. Adam çantayı açıp eşyaları yerleştirirken konuşmaya başladı;

  "Her şey annesi Lavinia'  nın babamın ve benim hayatımı kurtarmasıyla başladı aslında. O zamanlar 17 yaşında falan olmalıyım. Babam bir şofördü; uzun yol şoförü. Dolayısıyla yolda pek çok şeyi duyup, öğreniyordu. Kısa süre içinde onun gibi insanlar bir araya gelmeye başladı; birçoğu sadece şifa için babama danışsa da bir grup oluştu ve olay başka bir boyut aldı. Onlara 'Geziciler' denirdi. Kulaklarındaki üç küçük nokta da; gittim, duydum, aktardım anlamını taşırdı. Ne yazık ki kendilerini sezdirdiler. Kim oldukları, sebepleri bilinmedi ama Lavinia Hanım onlara durmaları gerektiğini söyledi.

 Bundan sonra ise yeni bir yapı olan biz Gölgeler' in oluşumu başladı. Lavinia Hanımın ölümü ile geziciler ve az sayıdaki gölgeler tabiri caizse yara aldı; bağlantılar koptu, düşünceler değişti. Onu yani Mira' yı , en son on beş yıl önce görmüştüm. Lavinia Hanım ile görüşmeye gitmiştik; konu gölgelerdi. Ben olabildiğince çok insan toparlamamız gerektiğini söylediğimde; lafa karışıp 'çok olmaları önemli değil, gönüllü olsunlar' demişti. Ona  neden diye sordum. Cevabı; ' Burada bir sürü abi ve abla var, ama sadece gönüllü olanlar benimle gerçekten oyun oynuyor' oldu. Hepimiz güldük, el kadar çocuktu ama haklıydı. Gelelim adımızın neden gölge olduğuna. Dünya karanlık, o ise Işık. Çünkü herkesi aydınlatabilecek kadar gücü var."

- Uğur;" Işık mı diyoruz yani artık ona?"

-" Hayır; yani bana kalsa öyle olurdu, ama o istemedi. Bize gölgeler ismini veren Lavinia Hanım'dı. Kızına dönüp; insanların ona seslenirken Mira dışında nasıl bir isim istediğini sordu. Ne yaptı biliyor musun? Ağaçtaki kuşun ismini sordu, o kuşun çoook güzel olduğunu söyleyerek 'Puhu' olsun o zaman dedi. Ona bundan sonra 'Puhu' diyeceksin."

- Uğur; " Onu gören ve tanıyan biri olarak ona inanıyorum, ama siz yani nasıl? Diyorsun ki en son on beş yıl önce..."

-" Senin gibi düşündüm; çocuktu, Lavinia Hanım vefat etti, toparlanmamız zaman alıyor neler olacak diye düşünürken; Puhu'nun ölüm haberi geldi. İnanmayanlar oldu ki nihayetinde haklı çıktılar; onun ölmediğini kısa süre önce öğrendik. Ben en başından ona inanmakta hep zorlandım; onun öldüğüne de inandım. Ama artık şüphem yok; o çatışmadan sağ çıkıp yıllarca yaşamayı başardı. Lavinia hanıma hem can borcum; hem de sonsuz saygım var. Yaşadığı sürece Puhu bizim liderimiz olacak. Şimdi dövmeni nereye yapalım?"

                                                                        ..........

  Beni takip eden asi ile birlikte hastaneye geldikten kısa süre sonra Yekta Bey odama uğradı. Duruşu ve mimikleri eskisine nazaran daha yumuşaktı oturmasını söyleyip onu dinlemeye başladım. Bir iki gün içerisinde dönmek zorunda olduğunu fakat öncesinde bana danışmak istediği bir durum olduğunu söyledi ve Kanbolat'  ın uyandığından beri ruh halinin eskisinden çok farklı olduğunu ekledi. Birkaç hastadan sonra odasına geleceğimi söyleyerek onu gönderdikten sonra hastane dedikodu ağına şöyle bir göz attım. Bir toplantıya katılıp birkaç hasta ile ilgilendim sonra nihayet dönüp durduğum koridorlarda Kanbolat' ın odasına doğru ilerledim. Kapısındaki asiler pansuman için içeriye girmeye çalışan çaylaklardan birini içeri almamakta ısrarcıydı; belli ki Yekta Bey'in kısa yokluğunda içeriden kesin emirler almışlardı. Çaylak'ı yolladıktan sonra asilere bir bakış attım; sur gibi kapının önünde duruyorlardı.

-(Mira)" Yarası enfekte olursa Yekta Bey'e açıklamayı hanginiz yapıyor? "

  Bana açılan aralıktan içeriye girdim. Kanbolat gözlerini kapıya dikmiş bana bakıyordu.

- (Mira) "Size bir hediyem var." Cebimdeki iki kurşunu çıkarıp masanın üzerine koydum. Bakışlarında şaşkınlık kırıntıları oluşmuşken ekledim; "Bunlar sizden çıkardığım kurşunlar, sizde kalmalı diye düşündüm."

  Gülümsedi, ama bu gülümseme o bahsettikleri 'iç ısıtan cinsten' olandan değildi. Yaralarını kontrol etmeye başladım. Bir an; belki yalnızca birkaç saniye, tanımlayamadığım bir ifade geçti suratından ve benimle konuşmaya başladı.

- Kanbolat; " Yaşamam ve ölmem bir bahis olsaydı, hangisini seçerdiniz Hekim hanım?"

" Baron'un Torunu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin