10

57 0 0
                                    

  -" Yeraltından çıkıp orman yoluna girip biraz ilerledikten sonra Mira:" İleride 4 asi pusuda bizi bekliyor, iyi haber hepsi çaylak."

-Uğur:" Ne kadar ilerde?" sorusunu sorarken çalılıkların arasından asilerden biri fırlayıp silahını onlara doğrulttu.

Uğur ellerini havaya kaldırırken diğer asilerde kendilerini gösterip onlara yaklaşmaya başladı. Aralarında hala epey mesafe varken asilerden kendini ilk gösteren; Mira 'ya da ellerini kaldırmasını söyledi.

Mira bu isteğe gülümseyerek ve başını sallayarak yanıt verip ellerini kaldırırken bileğindeki iğnelerle asilerin dördünü de damarından vurdu, sonra Mira hızlıca ilerleyip en sondaki asinin kulağındaki cihazı aldı; asilerin arabasına binerken kulağına gelen aramayı cevapladı: "Ayıp ama Fazlı amca, kaç yıllık hukukumuz var. Bana çaylak asileri mi layık görüyorsun. Ben bizzat seni görmek isterdim. Bu arada fark etmişsindir, arkadaşların arabasını aldım. Çünkü acelem var. Ama sen istiyorsan yine de altındaki bombayı aktif hale getirebilirsin. Bu arada rica ediyorum bir daha elinizden çıkarmak istediğiniz adamları bana yollamayın zira zayıfları öldürmekten hoşlanmıyorum. Fazlı amca; en iyisi sizinle ve ihtiyarla yarın görüşelim böylece belki karşılıklı olarak sakinleşmiş oluruz. Hoşçakalın. "

-Uğur:" Arabayı kullanabilirim, istersen yer değişelim. "

-(Mira)" Otur oturduğun yerde Uğur, biraz sakinleşmeye ihtiyacım var. Ben hastaneye gideceğim bugün nöbetim de var, sen eve git. İhtiyar bizimkileri çoktan almıştır yanına. Nöbetten çıkınca gelip sizi topluca kurtarırım. Zor ama senden bir gün istiyorum; sana yeraltından kaçan bilim adamı gibi davranacaklar; buna bir gün dayan. Biraz işkenceye maruz kalabilirsin ama seni öldürmezler en azından ben gelene kadar. Yeraltıyla ilgili tek kelime etmeyeceğini söylemeye gerek yok diye düşünüyorum."

-Uğur: " Sen ne dersen o. "

  Mira hastanenin yakınlarında inip hastaneye yürüdü. Odasına geçip üzerini değiştirdi, mesai neredeyse başlamak üzereydi. Merkezdeki tüm hastalar gelmek onu beklemiş gibi geçen saatlerin ardından bir şeyler atıştırıp yakınlarında dedikodu yapan çaylaklara biraz kulak kabartıp güldü. Akşam saatlerinde hastane biraz sakinleşse de bu durum fırtına öncesi sessizlikten başka bir şey değildi. Akşamın huzur dolu sessizliği bir çocuğun ağlamasıyla kesildi. Kolunu kıran çocuk ağlıyordu sanki hiç durmayacakmış gibi. Onun akabinde kavga edip hastaneye gelen küçük bir grupla uğraştılar; sopalarla birbirlerine girmişler, güvenlik de hızlıca müdahale edip yaralıları hastaneye getirmişti. Asistanın getirdiği kahvesini yudumlarken saate göz attı; batakhane kavgaları ya da mağdurları için saat henüz erkendi. Bu konuyla ilgili derin düşüncelere dalacaktı ki çalınan kapısına döndü.

-Asistan;" Hocam ceset var, güvenlikte burada. "

  Mira masasından kalkıp güvenliğe sorumlu hekim olduğunu söyledi. Güvenlik vakanın intihar mı yoksa cinayet mi olduğundan emin olamamış otopsi istiyordu. Cesedi teslim alıp otopsi salonuna geçti. Cesedin bir miktar kötü durumda olduğu doğru sayılırdı; etrafta epey kan vardı. Muhtemelen bu yüzden etrafındaki asistanların ve çaylakların çoğu bir anda kaybolmuştu. Çıkmak isteyenler, işi olanlar gidebilir diyerek odada kalan üç beş kişiyi daha yollayıp hava sahasını genişletti.

   45-50 yaşlarında erkek olan cesedin ön otopsi bulgularında dikkatini çeken iki şey oldu. Birincisi cesedin kulağının arkasındaki üç nokta idi; bu işareti görmeyeli uzun zaman oluyordu. O çocukken bir kaç kez bu işarete sahip birkaç kişiyi görmüştü. Belki de çocukken gördüğü insanlardan biri şu an bu masada yatıyordu. Kulağın arkasındaki üç nokta dövmesi yalnızca gezicilerde bulunan bir işaretti. İşaretleri açığa çıkmasa da kendilerini bölgelerde sezdirmişler sonrasında da geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu cesedin önüne gelmesinin bir anlamı olmalıydı; otopsi sırasında bunu çözeceğine emin olarak devam ederken kulağının içinde bir kağıt parçası fark etti. Odada kalan birkaç kişinin dikkatini dağıtıp kağıdı aldı. Boğazındaki morluklar dışarıdan dikkat çekiyordu. Cesedin organlarının yarısının dışarıdaydı ama vücudunda herhangi bir boğuşma izi yoktu. Karın bölgesindeki yaraları ile güvenliğin bulduğu bıçak uyumluydu. Boğazındaki morluk bariz ilmek iziydi. Ama ölümü boğularak olmamıştı. Son evre mide kanseriydi, çok fazla zamanının kalmadığı söylenebilirdi. Muhtemelen ilk önce kendini asmayı denemiş daha sonra bıçakla ölmeyi tercih etmişti. Bir başkasının onu iki farklı şekilde öldürmeye çalışması düşük bir ihtimaldi. Cinayet olduğu varsayımında önce boğulup sonra bıçaklansa bir hınç cinayeti olduğu düşünebilirdi. Güvenlik nasıl öldüğünden emin olmak için otopsi raporuna başvurmak istemişti. Bir yere asılıp hareketsiz bırakıldıktan sonra bıçaklanmış olma ihtimalinde bıçak yaraları ve giriş bu şekilde olmazdı, tabi bunların hepsi rapor için görüşü sorulduğunda söyleyebileceği şeylerdi. Bu adam bu gece kulağındaki notu ona ulaştırabilmek için kendini öldürmüştü. 

     Otopsiyi bitirip salondan çıktı. Hızlıca raporu hazırlayıp bekleyen güvenliğe verdi. Hastalar arasında bir tur attıktan sonra gecenin ortasına ulaştıklarını fark etti, bahçeye çıkıp ılık havada oturdu. Merkezde mevsimlerin hızlı geçişini hep sevmişti, daha az hapşırmak çok güzeldi. Bir anda adamın kulağından çıkardığı kağıdı anımsadı ne yazdığına henüz bakmamıştı. Etrafı tekinsiz bulup kağıdı daha sonra açmaya karar verdi. Hastaneye geri girerken trafik kazası yapan yeni hastaları da ona eşlik etti. Nöbeti bitip hastaneden çıkarken kapı önünde uyuyakalan çaylaklara bakıp gülümsedi; uyandıklarında açık kapının önünde uyuduklarından tutulan boyunları için yakınarak evlerine gideceklerdi. Onun ise ihtiyarla görülecek bir hesabı vardı, bir de şu kağıt meselesi.

   Mira hastanenin kapısında etrafa baktığında Birkan'ın her zamanki yerinde onu beklediğini fark etti. İhtiyar böyle uygun görmüştü demek. Arabaya bindiğinde Birkan'ın benzinin solukluğu ve dalgın oluşu dikkatinden kaçmadı. Birkan arabayı çalıştırır çalıştırmaz kağıdı açtı; sonrasında acunun içinde kağıdı yakıp küllerini dışarıya üfledi. Birkan ona tam bu sırada fark etmiş, ne yaptığını tam algılayamamıştı.

-(Mira) " Durum konuşamayacağın kadar vahim sanırım yokluğumda bir miktar işkenceye maruz kalmışsınız anlaşılan, yine de seni buraya göndermiş olması sence ..."

- Birkan; " Tuhaf, şimdiye kadar bizi çoktan öl..."

-(Mira)" Tuhaf değil. Sadece sabrımı sınıyor, ama ne yazık ki sabrımın sonuna geldiğinin farkında değil. Bilirsin ben sabırlı biri değilim; o ise herkesi her konuda denemeyi sever. "

-Birkan: "Elin iyi mi?"

-(Mira)" Ne zaman kötü oldum ki? Bazen unutuyorsun ama bence unutma; ben belki insan bile sayılmam."

" Baron'un Torunu"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin