6. BÖLÜM

126 87 135
                                    

" İki insan birbirini ancak acılar bir olduğunda anlayabilir."

Elif Sergio

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Elif Sergio...

Doğdum, kavga sesleriyle büyüdüm. Çocuktum, erken yaşta olgun düşünmeyi öğrendim. Yetişkin oldum, bir evin yükünü sırtladım. Arkadaş edindim, ansızın melek olup kül gibi uçtu. İlk acıyı babamın bizi terk etmesiyle yaşadım. Küçük yaşta annemin göz yaşlarını sildiğimde acının tatlı tebessümüyle güçlü durmaya çalıştım. Kır kanaat eğitim aldım, anneannemin saydığı lokmalarla karnımı doyurdum. Annemle yalnız yaşadım, bitmek bilmeyen depresyonuna katlandım. Tek derdimin ailemin almadığı oyuncak olması gerektiği yerde ben bir evin yükünü küçücük omuzlarıma sığdırdım. Ben, Elif. İsmimin anlamını, yani değerli bir insan olmam gerekirken dış kapının mandalı olarak görmezden gelindim. Her sabah babama olan nefretimle güne başladım, annemin bağırış seslerine katlandım. Bazı sabahlar da en değerlimin kahkaha sesleriyle uyanırken, şimdi cenazesinin bu sabah gömüleceğinin haberini aldım. Evet, ben Elif. Her acıyı tattığım bu şehirde bana mutluluğu öğreten en değerlimi toprağa gömmek için hazırlanıyorum.

Yataktan kalkar kalkmaz ilk işim sıcak bir duş almak oldu. Sıcak su tüm bedenimi mayıştırırken göz yaşlarım araya kaynadı. Günlerdir güçlü durmak için elimden geleni yapıyordum. Yalnız kaldığımda bile ağlamamak için direnirken, şimdi ağlamam çok acımasızdı. Güçlü tarafıma ihanet etmişim gibi hemen göz yaşlarıma hakim olup banyodan çıktım. Odama geçip kıyafet dolabını açtım ve içinden siyah bir takım elbise çıkardım. Siyah dar kumaş pantolonumu giyindim ve üzerine aynı renkte bir gömlek geçirdim. Gömleğin düğmelerini iliklerken aynadan soluk yüzüme bakıyordum. Gözlerimin altında oluşan mor tabaka beyaz ten rengime eklenmişti. Beyaz tenli olunca en ufak kızarıklık hemen kendini belli ederdi. Gömleğimin düğmelerini ilikledikten sonra siyah bir ceket giyindim ve yine aynı renkte olan topuklu ayakkabımı ayağıma geçirdim. Islak saçlarımı kuruttuktan sonra kendi haline bırakarak odadan çıktım. Odadan çıktığım esnada kapının önünde elinde siyah bir eşarpla bekleyen annemle karşılaştım.

"Siyah sana çok yakışıyor." dedi beni boydan süzerek. Söylediklerine küçük bir tebessümle karşılık verirken aramızdaki mesafeyi kapattı ve elleri saçlarımda gezindi. Önce saçlarımı ortadan ikiye ayırdı ve bir kısmını kulağımın arkasına attı. Geriye kalan kısmını ise ellerini tarak misali kullanarak nazikçe düzeltti. Ardından elindeki siyah eşarbı boynuma doladı. Soluk yüzüme uzun uzun baktıktan sonra kollarını sıkıca boynuma sardı. Gözlerimden akan birkaç damla göz yaşı yanaklarıma hücum ederken daha fazla kötü hissetmemek için annemden ayrıldım. Yanaklarımda ki yaşları elimin tersiyle ittim ve askılıkta olan çantamı alarak dışarı çıktım. Asansöre bindim ve boy aynasında ki yansımama baktım. Fazla kısa olmayan boyum ayağımdaki topuklular sayesinde biraz uzun göstermişti. Saçlarım annem sayesinde düzene girmişti. Gömleğimi pantolonumun içine sıkıştırmıştım. Üzerimdeki ceketin bir düğmesini ilikledim ve son bir kez aynadan kendime bakarak asansörden çıktım. Bu sefer hızlı adımlarla avizenin altından geçmek yerine adımlarımı yavaşlattım. Zinciri kopsaydı da altında kalıp ölseydim. Cenazeye gitmekten iyidir.

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin