9. BÖLÜM

86 62 86
                                    

"Bir sır, bir aşk, bir mektup... Bir kader, bir kavuşma, bir intikam... Uçurumun kıyısında yaşanan hayatlar, uçurumun kıyısından atılan kızıl saçlı sevdalar."

"Elif! Uyan artık saat öğlen oldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Elif! Uyan artık saat öğlen oldu."

Annemin bağırış sesleriyle uyandığım yılın ilk gününde balon gibi olan gözlerim karşılamıştı beni. Kalkar kalkmaz perdeyi araladım ve dışarıdan yağan yağmuru seyrettim belli bir süre. Trabzon'a taşındıktan sonra her gün yaptığım ve asla sıkılmadığım aktivite yağmuru seyretmek oluyordu. Yağmur damlacıklarının önce ağaç yapraklarına, ardından toprağa kavuşup yok olmasını gözlemliyordum. Toprakla karışmış yağmur kokusu ise, insanı sarhoş edecek derecede güzeldi.

Pencereden ayrılıp lavaboya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Dağılmış örgülü saçlarımı ise tepeden bağlayarak düzenli hale getirdim. Dün ıslak saçlarımı ördüğüm için saçlarım dalgalı bir hal almıştı ve güzel bir görüntü kazanmıştı.

Lavaboda işimi bitirdikten sonra mutfağa doğru ilerledim. Annem kahvaltı yapmak için bu saate kadar beni beklemişti ve bende fazla vakit kaybetmeden anneme yardım etmeye çalıştım. Haşlanan yumurtaların kabuğunu tek hamlede soyarak tabaklara doğradım ve üzerine bir miktar tuz serptim. Ardından çok az sıvı yağ ve pul biber ekleyerek masaya yerleştirdim. Masaya diğer kahvaltı çeşitlerinden ekleyerek sabırsızlıkla masaya oturdum ve hızlı bir şekilde karnımı doyurmaya başladım. Genel olarak çay içmeyi seven bir insan değildim ve her kahvaltıda mutlaka ananas suyu içerdim. Ananasın meyvesini ve suyunu çok severdim ve elimde olsa ananas bahçesi satın alırdım. Daha ananas nasıl yetişir onu bilmiyorsun, Elif.

Kahvaltımı bitirdikten sonra annemin dinlenmesini söyleyerek mutfaktan çıkardım ve masada kalan yemek artıklarını çöp kutusuna atarak kirli bulaşıkları bulaşık makinasına yerleştirdim. Ardından mutfağı biraz havalandırdıktan sonra burnuma gelen yağmur karışımlı toprak kokusunu burnuma doldurdum. Gelen koku kanımı kaynatırken hızla odama doğru yol aldım ve siyah montumu giyinerek dışarı çıktım. Annem salonda uzandığı için anahtarı almayı da ihmal etmedim. Cep telefonumu ve ev anahtarını cebime koyarak soluksuz bir yürüyüşe başladım.

Evimizin sokağı görünüş olarak çok güzeldi ve her yere yakın olması avantajlarımdan birisiydi. Trafiği vardı ama en azından İstanbul trafiği gibi sinir bozucu değildi. Evimin az ilerisinde olan sahil ve kayalıklardan oluşan uzun bir iskele vardı. Trabzon'da en sevdiğim yerlerden birisi de o kayalıklar olmuştu. Ne zaman canım sıkılsa saatlerce o kayalıklarda otururdum ve kafamı dinlerdim. Bazen de İstanbul gibi şehir hayatını özlediğim için çarşıya çıkar ve İstanbul gibi olmasa da şehrin etrafa yaydığı ışıklarla yüzüme küçük bir tebessüm kondurmayı başarırdım. Her ne kadar İstanbul'un belirli yerlerini özlesen de o şehre gitmemeyi yemin etmiştim. Telefonumda hâlâ İstanbul hava durumu kayıtlıydı. Her gün özellikle İstanbul hava durumuna bakardım ve bunu asla aksatmazdım. Çünkü Lalin nasıl bir sabaha, nasıl bir güne, nasıl bir geceyle karşılaşacak bunu hep merak ederdim. Sabah güneşle karşılaşıp, öğlen saatlerinde yağmur eşlik edebilirdi. Akşam da kuru rüzgar estirirdi toprağını.

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin