Bölüm 30 : "Özlenmeyen Geçmiş"

165 28 137
                                    

selaammm

uzun zaman sonra nasilsiniz? umarim iyisinizdir, degilseniz de ufak bir mesaj kadar uzaginizda, hep kalbinizdeyim

begendiyseniz eger lutfen oy vermeyi unutmayin. begenmediyseniz de nedenini merak ediyorum, eglencesine yazsam da kendimi gelistirmem icin cok gerekli bu benim acimdan

sizleri seviyorum, cidden ♥️

keyifli okumalar!

*

"Sakin ol," diye fısıldadım kendime. Alt tarafı kızlar saçmalıyordu, büyütülecek hiçbir şey yoktu.

Ama kalbim asla öyle demiyordu. "O kızların kafasını birbirine sürtmelisin..." diye fısıldıyordu bana. Bence haklıydı da.

Tanrım! Toprak hayatıma girdi gireli böyle düşünmemiştim.

Sakince ciğerime derin bir nefes doldurdum, bakışlarım buraya doğru gelen köpekteydi. Köpek yaklaştıkça kızlar bir şeyler söylediler, sanırım korktuklarını söylüyorlardı. Korksunlardı.

"Sakin..." diye fısıldadım tekrardan kendime. Sakindim.

"Bir şey mi dedin?" diye sordu Toprak merakla. Yeşil gözleri üstümdeydi. O an aklıma gelen fikirle gözlerim ile biraz uzakta kalan çekirdek satan adamı işaret ettim. "Çekirdek..." dememe kalmadan hızla ayağa kalkıp gözden kaybolan Toprak ile gülümsedim.

Değişik duygulara yelken açan bir geminin kalbimde olduğunu hissediyordum. Gemi, onun kalbindeki duyguların denizine savruluyordu.

Gülümseyerek kızlara döndüğümde ayağa kalktım ve kızlara doğru yaklaşarak köpeğin bana bakması için parmaklarımı şıklatarak  "Kuçu kuçu," gibi bir şeyler mırıldandım. Tam kızların önünde durduğumda köpek koşarak yanıma geldi ve yanımdaki kızlar çığlık atarak bankın üstüne çıktılar.

İçimden bu duruma defalarca gülmek geçti ama köpeği sevmek için eğildiğim yerden kafamı kızlara çevirmekle yetindim.

"Akasya, iyi misin?"

Toprak'ın endişe dolu sesiyle ona döndüm. Benim gibi yere çömelmişti, elindeki kese kağıdından çekirdekler yere dökülüyordu ve yeşil gözlerindeki endişe parıltılarını görüyordum.

"İyiyim," diye fısıldadım. Aslında hiç iyi olmadım.

Kafamı kızlara çevirdiğimde onların şaşkın ve korku dolu bakışlarla köpeği seyrettiklerini gördüm. "Ama onlar iyi mi, bilemem..."

Toprak kafasını kızlara çevirdiğinde bir anlık dürtüyle boşta kalan elimi koluna yerleştirdiğimde bakışları hızla bana döndü. Yaptığım hareket ile benim, kendisine yapılan haraket ile de onun gözleri irileştiğinde ve kolumdaki elime baktığında derince yutkunarak bakışlarını gözlerime çıkardı. Gözlerinden, gözlerime doğru bir yıldız kaydı. Onun kolundan belli belirsiz bir dokunuşla destek alarak ayağa kalktım, Toprak'ta benim birkaç saniye ardımdan ayağa kalktığında kızların ve köpeğin gitmiş olduğunu fark ettim. Köpek için üzülebilirdim ama kızlar için çok üzülmüyordum.

Bu olay hiç yaşanmamış gibi bir süre Toprak ile yürüyüş yaptık, yolda gördüğümüz hayvanları sevdik. Bunları Toprak ile yapmak o kadar güzeldi ki...

Hani filmler, diziler ve kitaplarda iki genç birbirini severdi ve buna aşk derlerdi. Ben de Toprak'ı seviyordum. Onun yanında hiç olmadığım kadar da mutluydum. Onunla gülümsüyordum. Ama aramızdaki şeyi adlandıramazdım. Sevgiydi, çok sevgi.

Ruhum bana gülüyordu, diyordu ki: Bu son mutluluğun ve sen, bunun tadını çıkar, en azından ellerinden alınmadan.

Çocukluğum ise sessizdi. Bana bakıyordu sadece gözlerime bakıyordu, kırgınlıkla baktığını görebiliyordum. Mutluluğumu yaşamamı o da istemiyordu. Birazcık mutluluğu bile hak etmiyor muydum?

"Akasya."

"Hı?" diyerek kafamı kaldırım taşlarından kaldırdığımda gözlerimi yeşil gözleriyle buluşturmak yerine sokağı inceledim. Yeşil gözleri bazen fazla anlamlı bakıyordu, gözlerindeki anlama dayanamıyor ve bakışlarımı geri çekiyordum. Gözlerindeki anlam kalbinden geçen sözcükler mi? Tanrım, onun kalbi bu kadar mı güzel?
Karanlık, uzun bir sokaktaydık ve köşeyi döndüğümüzde amcamın evine varmış olacaktık.

"Seninle bir oyun oynayalım, olur mu?"

Yavaşça yürümeyi keserek sokağı işaret ettim. "Burada mı oynacayağız?" Toprak da benim gibi yürümeyi kesti. "Evet," dedi gülümseyerek. "Burada."

Kaşlarımı havaya kaldırarak, "O zaman oyunu ben seçiyorum," diye mırıldandım ve bana yanıt vermesini beklemeden hızla arkasına geçtiğimde parmak uçlarımda uzanarak ürkekçe ellerimi gözlerinin üzerine örttüm. Amacım saklambaç oynamaktı.

"Seni göremeden bir oyun oynamanın ne manası var?"

Ona yanıt vermek yerine, "Sola döner misin?" diye sordum. Toprak derin bir iç çekişle sola döndüğünde ellerimi gözlerinin üzerinden çekmek için hareketlendim lakin ellerimin üzerine onun elleri örtüldü. Nefesim kesildiğinde bana nefes olur musun? Bugün buna ihtiyacım olacak.

"İzin verir misin?" diye sorduğunda kalbim yerinden fırlayıp onun sırtına çarpacaktı âdeta.

"Neye?" diye sordum, uzun bir yokuşu tırmanmış gibi nefes nefese. Sahi, onun kalbinin yokuşunda bu kadar yorulur muydum?  Gözlerim ensesinden ayrılmazken Toprak ellerimi yavaşça gözlerinden çekti ve tereddütle dudaklarına götürdü.

"Tüm acılarının," diye fısıldadı dudakları parmak uçlarıma çarparken. "Tüm muhteşem kusurlarının," aldığı nefes parmaklarımı yaladığında, "Tüm yaralarının üzerine," diye fısıldadı efsunla ardından avuç içlerimi öptü. "Buseler kondursam, onları benim için sever misin?"

Katilimin parmaklarının izlerini taşıdığı saçlarımı, bedenimi, benliğimi ve ruhumu. Sever miydim? Sevebilir miydim?

Uzun süren sessizliğin ardından aldığım nefesi bile geri veremediğimde, "Saklambaç oynayalım," dedi garip bir şekilde. İtiraz edemeden ellerimi bıraktığında önündeki duvara doğru bir adım attı. "Sen eve saklan, daha fazla üşüme," dedi artık eve gitmemi belli edercesine. "Ben seni okulda bulurum nasıl olsa."

Hiçbir şey diyemeden avuç içlerime baktım. "Baktığın yerde orman filizlenirken öptüğün yer neden nefes kesiyor?" diye fısıldadım belli belirsiz bir sesle. Kalbimdeki duygulara ve yere düşen kolyeme aldırmadan onun yanıt vermesine fırsat vermeden hızla sağa döndüm ve koşar adım eve yürüdüm. Dudaklarımda minik bir tebessüm vardı, avuç içlerim öpücüğünü saklıyor gibiydi ve her bir uzvum heyecan içerisinde titiriyordu.

Tam köşeyi döndüğüm an gözlerim çöp kutusuna doğru çevrildi.

Titredim. Hava soğuktu ama beni titreden şey soğuk değil, geçmişimdi.

Nefesim kesildi. Nefesimi kesen şey Toprak değil, geçmişimdi.

Beni titreten, benim nefesimi kesen şey beşinci yaşımdı. Çocukluğumdu.

Beni öldüren şey de oydu ve aslında yaşatacak olan şey de.

Geçmişim karşıma dikildi, korkusuzca titrediğimde gözlerim doldu ama zihnimde beşinci yaşım; tam karşımdaysa sigarasını tüttüren amcam vardı. "Gel buraya, miniğim. Beni özlemedin mi?"

...

senin ben aq ya

bolum hakkinda dusuncelerinizi alabilir miyim?

profilimdeki diger hikayelere de bekleniyorsunuz ( ˘ ³˘)♥

Seviliyorsunuz

Mutlu kalın♡

instagram: eskimisprangalar

haberin olsun || •texting•✔️ (yeniden yazılacak.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin