keyifli okumalar!
*
"Gel buraya, miniğim. Beni özlemedin mi?"
Korkuyordum. Hem de fazlasıyla.
Korkum vardı ama aslında yoktu da.
Yaşıyordum ve seviyordum ama aslında yaşamıyordum da.Amcam buradaydı.
O buradaydı.
Katilim buradaydı.Yaşıyordu. Yaşıyor, yaşıyor ve yaşıyor. Hayal değil, gerçekti ve tam karşımda, gülümsüyordu. Gülümseyebiliyordu.
Öldürecektim. Yaşatmayacaktım. Nefes almayacaktı. Hayır, aldığı her nefeste acı çekecekti. Ölmeyecek, ölmek için yalvaracaktı. Gözlerini oyacak, parmaklarını kesip derisini yüzecek sonra da iç organlarını parçalara ayıracaktım. Gözlerindeki acıyı görecektim. Yaşamayacaktı, yaşatmayacaktım.
Hiç düşünmeden öne doğru bir adım attığımda titriyordum.
Korktum. Çok korkunçtu ama korktuğum şey çok başkaydı. Kendime hâkim olamamaktan korkuyordum. Bundan çok korkuyordum.
Birkaç adımla karşı kaldırıma geçtim, aramıza mesafe bırakarak konteynerin yanındaki bedenine baktığımda midem bulandı. "Ne çabuk geldin," dedi mide bulandırıcı sesiyle. Sigara kokulu nefesi havaya karışıyor, daha da iğrençleşerek suratıma vuruyordu. "Demek sen de beni özledin küçüğüm, biliyordum." Tek elini pantolonunun cebinden çıkardı ve diğer parmağındaki sigaranın karanlıkta gözüken külüyle kollarını iki yana doğru açtı. "Gel buraya, orası senin yerin değil."
Yumruklarımı daha fazla sıkarak öpücüğü bedenime hapsetmek isterken, "Benim yerim burası," dedim üstüne basa basa. Çenemi havaya kaldırıp iğrenç bedenini işaret ettim. "Peki senin yerin orası mı?" diye sordum, sesimdeki alayı gizlemeden. "Konteynerin içinde olman gerekiyor."
Bir anda kahkaha attı sonra durup yanaklarını şişirdi ardından tekrar güldü. Gülmesi sinirimi bozarken bir anda sert bir yumruğu onun suratına geçirirken buldum kendimi.
Katilime vurdum.
Beşinci yaşım gözyaşları içerisinde gülümsedi.Yumruğumla geriye sendeledi ve kafası öne doğru düştü. Saçları yüzünü kapatırken sağındaki duvara kollarını yaslayıp nefeslenmeye başladı. Yumruğumu üstüme silerken onun bedeninin değiştiğini ama zihniyetinin değişmediğini fark ettim. Böyle yaratıklar bitmezdi, ne zihniyetleri ne de kendileri.
Saçları uzamıştı, eskiden açık olan alnı yerini parlak saçlara bırakmıştı ve saçları artık burnuna geliyordu. Sokak lambasının ışığı sırtına yansırken bir anda kafasını bana çevirdi. Dikkatle baktığımda sol kulağının kesildiğini fark ettim. Sol profiliyle bakışırken arkamda bir hareketlilik oldu.
Hızla arkamı döndüğümde yüzüme doğru savrulan yumruğu biraz geç fark ettim.
Yumruğun acısıyla inleyerek geriye gittiğimde çocukluğumun ve ruhumun katilinin nefesi ensemdeydi, boynumaysa bir bıçak dayamıştı. Tam önümde bir adam vardı, bedeni zayıftı ve kambur bir vücudu vardı lakin yumruğu acıtmıştı.
Katilimin elini omzumda ve boynumda hissettim. Midem bulandı, vücudum titredi ve ölmek istedim. Yeter ki o dokunmasın.
"Miniğim," dedi. Nefesi kulağımdaydı, teni tenime değiyor, sesini çok net duyuyordum. "Benden kurtulamazsın," bıçağı boynuma bastırdı, "..ben hep senin nefesinde olacağım, Akasya."
Bana dokunuyordu.
Bana dokunuyordu.
Bana dokunuyordu.Tenimin alev almasını istedim. Yeter ki o dokunmasın. Nefesini kesmek istedim ve onu öldürmek. Öldürürdüm. Onu öldürürdüm. Yeter ki o dokunmasın.
Karşımdaki adam sanki bana yumruk atmamış gibi ufak bir baş selamıyla sokağı terk ederken çığlık atıp yardım isteme düşüncesi aklımdaydı, onu öldürme düşüncesi de.
Öldürecektim ya da ölecek.
Acıyı yaşayacaktım ya da ona acıyı yaşatacak.Recep Durmaz.
Çocukluğumun ve ruhumun katili.Derin soluklar alırken ve zihnimdeki düşüncelerle savaşırken cebimdeki telefonum gürültüyle çaldı ve Recep omzumdaki elini, cebime götürdüğünde bir şeyler söylediğini ama duymadığımı fark ettim. Bana dokunduğundan beri kulağımda bir şeyler uğulduyordu, onun sesiydi ve sinirden hatta zihnimdeki düşüncelerden onun sesini duymamıştım.
Telefonumu tek bir hareketle cebimden çıkarttığında Toprak'ın aradığını gördüm. Recep Durmaz sinirle derin bir nefes verdi. "Bu piçle hâlâ takılıyor musun?"
Kaşlarım çatılırken, "O, piç değil," dedim tek solukta. "Ama senden emin değilim."
Kahkahasını duydum ve bıçağın tenimde bıraktığı sızıyı hissetim. Telefon sustuğunda birkaç saniye sonra art arda mesaj sesi yükseldi. Recep ekrana baktı sonra gülerek mesaji sesli bir şekilde okudu.
"Bugün için teşekkür ederim güzel kadın. Uzun zamandır bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Gerçi senin yanındayken kim mutlu olmaz ki. Sesini çocuklar duysa ninni sanır, uykuya dalar. Şu an uyuyorsundur belki. O güzel saçların dağılmıştır yastığa, uzanıp dokunsam. Saçlarına değen rüzgarın ne kadar şanslı olduğundan haberi var mı? Peki rüzgar estiğinde yanındakiler baharın geldiğini düşünüyor mu? Sen yanımdayken sanki her mevsim bahar, her kuş mutluluktan uçuyor gibi. Güzel kadın, güzel kadınım. Bugün mutluluğun insanı da uçurabildiğini tattım, tattırdığın için binlerce kez teşekkür etsem az. Güldüğünde göğüs kafesimin daraldığını hissetmem normal miydi? Sen yanımdayken ne için yaratıldığımı düşünmem peki? Mutluluk, mutluluk benim için gülüşün Akasya ve sen hep gül olur mu? Mutlu olmak istiyorum, hem de binlerce kez."
Recep Durmaz gülerek ekranı bana gösterdi, derin bir solukla okudum. Uzun bir yazıydı, duygu yüklüydü ve diğer kurduğu cümleler gibi kalbime kazınacağına emindim.
"Ne olursa olsun yanında, senin de izninle, hep kalbinde olacağım." Dudaklarım kıvrıldı ve gözümden akan bir damla yaşı, diğer yaşlar takip etti. "Ha bir de, bundan sonra sevgilimsin. Haberin olsun."
•
sadece "ha bir de, bundan sonra sevgilimsin. haberin olsun" repliği için hikayenin ismini haberin olsun yapmistim, ergenlik donemine denk gelen bir hikayeydi... repligi boyle bir sahnede ekleyen aklima sovgulerimi iletiyorum ve bolum hakkinda dusuncelerinizi merakla bekliyorum
toprak'ın mesaji peki, gotunu yerim ben bu cocugun
begendiyseniz lutfen oy vermeyi unutmayin
instagram: eskimisprangalar
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
haberin olsun || •texting•✔️ (yeniden yazılacak.)
Historia Corta"Bugün için teşekkür ederim güzel kadın. Uzun zamandır bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Gerçi senin yanındayken kim mutlu olmaz ki. Sesini çocuklar duysa ninni sanır, uykuya dalar. Şu an uyuyorsundur belki. O güzel saçların dağılmıştır yastığ...