🏜"Sana basbayağı söylemedi!"
Toprak arabanın tekinin kaportasına yaslanmış, bitirmemi bekliyordu.
"Bayağı gözünün içine baka baka, sana, senin şirketinle ilgili bir meseleyi söylemedi!"
"Bahar tamam kendini daha fazla yükseltme artık."
Kollarını birbirine kavuşturmuş, öylece duruyordu. Benden daha sakindi. Öfkesini benden daha iyi kontrol ettiği açıktı çünkü öfkelenmediğine zerre kadar inanmıyordum. Masaya oturur oturmaz kavradığı elimi yemeğin devamında bir noktada bırakmışsa da, yanı başımda ekseriyetle salladığı bacağını gece boyunca ne türden bir gerginlikle sağa sola savurduğunu ben biliyordum.
"Ne yapacaksın Toprak?"
"Önce eve gidelim. Lütfen."
Kendime kızdım. Ahu'yu olgun olmamakla itham ettiğim, hatta bir noktadan sonra Ahu'nun kendisini bununla itham ettiği davranışları şimdi ben sergiliyordum. Aceleciydim, fevriydim, düşüncesizdim ve bu sadece Toprak'ı değil kendimi de aşağı çekmekten başka bir işe yaramıyordu. Daha bilinçli ve hesaplı olmam gereken bir andaydım ve önüm artık bu anlarla doluydu.
"Ahu'yu aramam lazım," dedim.
Yağmur yağıyordu. Hızını dakikalar içinde katbekat arttırmıştı. Şemsiyesizdik ve ıslanıyorduk. İri damlalar tentelerden küçük göletler halinde yollara dökülüyor, sokağın kiriyle birleşip parke taşlarının arasından ince birer çamur deryasına dönerek oluk oluk akıyordu.
"Koşsak mı?"
Toprak'ın suratında ansızın çocuksu bir heyecan oluşmuştu. Elimi çekiştirdi. Dudağının kenarında ufacık bir tebessüm vardı; üstümüze kara bulutlarla beraber çöken bu defedilmez kasvetin içine parlak bir güneş gibi doğan, gailesiz bir tebessüm. Peşinden adımlarımı hızlandırdım. Koşar adımlarım yanına ulaştı önce ve süratle önüne geçti. Yağmur üstümüzü başımızı döverken yarınlar yokmuş gibi koşmaya başladık. Belki de sahiden koşmalıydık. Belki yeterince hızlı koşarsak yağmuru da yenebilirdik, kara bulutları da, üstümüze sanki bir daha çekilmeyecekmiş gibi çöken tüm bu kasveti de.
Hepsini ve herkesi.
"Şükür kavuşturana be!"
Apartmanın kapısına yaslanır yaslanmaz elimden tutup beni kendine çekti. Yüzünde koskoca bir kahkaha açtı sanki yaprak yaprak. Kapının bitimindeki üç mermer basamak hangi gecenin hangi yarısı böyle bir karşılama törenine şahit olmuştu acaba?
"Manyağın tekisin," dedim. Manyaktı ama o kahkahadan öpmek istiyordum.
"Dur."
Ani bir hareketle kendisini geri çekip açık kapıdan içeri süzüldü. Beni kapıda bırakmıştı. Beni kapıda mı bırakmıştı?! Girişteki basamakları öncekilerden de hızlı tırmanırken, benim botlarımın ıslak kösele tabanlarının mermerde kayıp beni düşüreceğini hiç mi hesaba katmıyordu? Hesabı kitabı bırakmıştı. Beni beklemeyi de bırakmıştı. Demir parmaklıklara yapıştı ve Zülfikar'ı çağırdı.
"Gerçekten mi Toprak?"
Kapının ağzından iki dirhem ilerlememiş olmama şaşırmamıştı. Neredeyse hoplayarak yanıma gelip, bacaklarımdan tuttuğu gibi beni omzuna atarken de herhalde benim şaşırmamamı bekliyordu. "Evet gerçekten."
"Bıraksana deli!"
Basamakları çıktı. Tek eliyle demir parmaklıkları araladı. Kapıyı ayağıyla itti ve beni omzundan indirip Zülfikar'ın soğuk sırtına yaslar yaslamaz dudaklarıma yapıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
General Fiction"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...