❄️
"Ben seni tanımayı yine de isterdim Cemre," dedi Çiçek.
Pencerenin önündeki sallanan sandalyeye kurulmuş, bana bakıyordu. Kelimeler kaygan bir yağ gibi dökülüyordu dilinden, çabasız ve süssüz, olduğu gibi, yalın ve gerçek. "Ayrıca sen olmasaydın daha mutlu olmazdık bence, en azından dayım olmazdı. Dayım eskiden çok üzgündü. Hep üzgün bir insandı o. Küçüklüğümden beri hep aynıydı. Biz birlikteyken gülerdi tabii... Benimle oynarken, parka gittiğimizde, sinemaya gittiğimizde. Ördekleri beslediğimizde. Bana masal kitapları çizerdi eskiden. Çok güzel resimler yapardı. Ama çoğu zaman mutsuzdu. Bence o en çok şimdi mutlu."
"Cemre..."
Toprak gelmişti. Kapıda duruyordu. En çok şimdi mutlu olan adamın yüzünde, her şeye sadece karanlık tarafından bakan beni değil, her şeyi en basit haliyle algılayan Çiçek'i haklı çıkaracak türden, gerçek bir tebessüm vardı. Hesapsız kitapsız. Aramıza sokmaya çalıştığım boşluğun içine yağ gibi kayan, boşluğu kaplayan, boşluğun içinde boşluk bırakmayan, hudutsuz bir tebessüm.
"Ne yapıyorsunuz bakalım burada?"
Çiçek atıldı. Önce Toprak'ın önüne, sonra neredeyse kucağına.
"Cemre'ye albümünü gösterdim! Sonuçta onun fotoğrafları değil mi, bakabilir? Hatta albümü Cemre'ye hediye etmeliyiz bence. Doğum günü için!"
Çiçek'i kucaklayan Toprak'ın yüzünde, yarı mahcup, yarı hoşnut bir ifade oluştu. Bana baktı. Bana ve elimdeki kalın cilde.
"Benim suretim... benden bile habersiz buraya düşmüş," dedim, cılız bir sesle.
Hatırladı.
Yanakları belli belirsiz bir al oldu.
'Tanımadan yapamazsın. Yakınlık kurmadan yapamazsın. Bazen uzaklaşmadan yapamadığın da olur. Planlayarak yapılmaz. Doğru zamanı, şaşmaz bir formülü yoktur. Bilinmezliklerle ve sürprizlerle doludur. Şaşırtmacalıdır ve gafil avlar. Bir gün bu ekrana senin bir suretin düşebilir mesela, senden bile habersiz üstelik.'
Toprak Çiçek'i bıraktı, başına ufak bir öpücük kondurdu.
"Cemre ablanı biraz ödünç alabilir miyim tatlı kız?"
❄️
Yalının kapısına çıktığımızda, gecenin rengini beyaza çalan bulutlardan itinayla koparılmış kar taneleri üstümüzde uçuşuyordu. İnce bir rüzgâr çıkmıştı; burnumuzun ucunu, ellerimizi kızartmayan, tatlı bir rüzgâr.
"Habersiz fotoğraflarımı çekmişsin," dedim.
Toprak ellerini cebine soktu, adımlarını benimkilere hizaladı. "Bunu yapacağımı söyledim ama," dedi, beni tartarmış gibi dikkatle süzerek. "Habersiz sayılır mı?"
"Bunu yapacağını söylemeden önce yapmışsın..."
Belli belirsiz güldü. Aralanan dudaklarından kaçan nefes, şeffaf bir duman misali havaya karıştı. "Londra..."
Az önce bana doğum günüm için hediye edilen albümün içinde, aylar önce o gece, ilk gece, ilk olmayan o ilk gece çekilmiş bir fotoğrafımı bulmuştum. Londra'da. Köprünün üstünde. Gök yarılıp başımızdan aşağı inmeden hemen evvel. Ya bensem birinin baharı diye düşünmeden pek az evvel.
Kimsenin baharı olmadığımı artık biliyorduk, o gün bugündür kara kıştık.
"Neden yüzün düştü?" diye sordu, beni karanlığın içinden silkeler gibi.
Avuçlarımı ovuşturdum. Eldivenlerimi almamıştım, içeride kalmışlardı. Yorgan kadar kalın atkım da yoktu, hava yumuşasa da üşüyordum. "Yanında fotoğraf makinen yoktu," dedim, o baharın gelmediği, kara kış geceye dönerek. "Telefonla çekmişsin o fotoğrafı, belli... Gece bulanık çıkmış. Karanlık ve flu. Köprünün ışıkları dağılmış üstüme."
"Her şeye hazırlıklı olamazsın."
Hiçbir şeye hazırlıklı olamadığını ilan edercesine düşünmeden vermişti bu cevabı. Belki de haklıydı. Aşka düşmeye, en yanlış yerde ve zamanda ve en yanlış kişiye düşmeye, cemre bile değilken toprağa düşmeye ben de hazırlıklı olamamıştım.
Cebinden çıkardığı kutunun içine gökten kayan bir yıldız misali düşmüş bir yüzüğe ise, hiç.
"Bu...?"
Cebinden çıkardığı kutunun içinde tektaş bir yüzük vardı.
"Bu ne?" dedim, içime dolar dolmaz buz kesen bir soluk alarak.
"Her şeye hazırlıklı olamazsın Cemre," dedi, hayatın payına düşürdüğü tek cümle ve son cümle buymuş gibi.
Belki de buydu.
"Evlen benimle."
❄️
Aşkla ve sağlıcakla!
Bu 21 Aralık'ta görüşmek üzere... 🤍
V.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
General Fiction"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...