🏜️Paris'in havası yılın bu mevsimi tuzlu karamel tadındaydı.
Servet Hanım ve Çiçek, Lüksemburg Bahçesi'nde, sekizgen havuzun güney kıyısındaki pastel yeşili renkteki sandalyelerde oturmuş, yemeklerini yiyordu. Servet Hanım'ın elinde bir baget sandviç, Çiçek'in elinde peynirli kruvasan vardı. Arsız öğle güneşi kaşlarını çok hafifçe çatsa da yüzleri gülüyordu. Çiçek bisikletiyle gelmişti; her an üzerinden düşüp yuvarlanacak gibi görünen portakal rengi kaskını idareten selenin tepesine bırakmıştı. Pek fazla konuşmadan havuza bakıyor, gamsız çocukların suyun üstünde hevesle yüzdürdüğü oyuncak yelkenlileri seyrediyordu.
Suyun üstünde hevesle yelkenli yüzdürecek gamsız bir çocuk olamadığının farkında mıydı? Bunun için mutsuz muydu?
"Yanlarına gidemeyeceğine karar verecek misin artık, yoksa burada dikilmeye devam mı?"
Dünya üzerinde bana bu ses tonuyla bu imayı yapacak tek bir insan vardı ve onu bu şehre ben çağırmış olsam da BJ'i öylece karşımda bulmayı beklemiyordum.
"Ama biz... Burada sözleşmemiştik..."
BJ mırıl mırıl kelimelerimi ve kuralsız eslerimi anlamlı bir bütüne birleştirebildiğini ve ne demek istediğimi kavradığını belli ederek yanıma geldi. "Parkta yürüyüşe çıkmıştım," dedi, açıklar gibi. Omuzları gergin, elleri kolları tutuk, gülümsemesi yarım yamalaktı ama gözlerinin içi her şeye rağmen parlıyordu.
"Gelsene oturalım."
Bana sarılmadan, beni öpmeden, bana dokunmadan yanımdan geçti. Havuzun arka kısmında, ağaçlık alana bir avuç misket gibi dağıtılmış sandalyelere doğru ilerledi ve gelişigüzel birini seçip oturdu.
Yanına gittim. Sağındaki boş sandalyeye yerleştim. Güneş gözümü alıyordu ve kuzeyden esen serin rüzgâr burnumu sızlatıyordu.
Kuzeyden eser serin rüzgâr ve bir avuç kırık dökük özlem.
"Geldiğin için teşekkür ederim," dedim.
BJ tebessüm etti. "Paris her zaman iyi bir fikirdir, değil mi?" dedi, kolunu havalandırıp parkı göstererek.
Onunkine benzer, onunkinden daha iğreti bir tebessüm döküldü dudaklarımdan. Bir cevap ise dökülemedi çünkü bende cevap yoktu.
"Buraya yakın oturuyorlar," dedi BJ, konuşamadığımı görünce. "Yukarıda. St.Germain'de."
BJ aylar önce ona vermek yerine defolup gitmesini söylediğim cevapların bende hala olmadığını sanki biliyordu. Sankisi fazlaydı. Biliyordu. "İki katlı, çatı katlarının arasından ufak bir park manzarası olan, küçük, tatlı bir daireymiş," dedi. "Anneanneyle torun bu parkı çok seviyormuş o yüzden buraya yakın bir yer olsun istemişler, yıllar önce buraya ilk geldiklerinde. Bisiklete binmeyi burada öğrenmiş Çiçek. İstanbul'a taşınmadan önce evi kapatmakmış niyetleri, ama vazgeçmişler. Birkaç parça eşyayı bırakıp taşınacaklarmış şimdilik. Buradaki daire kalacakmış."
BJ cümlesini tamamlayıp arkasına yaslandı. Merak ettiğim başka bir şey olup olmadığını sormak ister ama soramaz gibi kaçamak bir bakış vardı gözlerinde. Merak edecek bir şeyimin olmadığını ve buna rağmen binlerce kilometre kat ederek buraya geldiğimi görüyordu. Boş sorulara hacet yoktu.
"Anladığım kadarıyla konuşuyorsunuz," dedim.
Cümlemin gizli öğesini sormadı. "Zaman zaman."
"Onun buraya geldiğini bilen şanslı azınlıktansın o halde," dedim.
Sesimdeki kastetmediğim, hatta orada olmasa memnun olacağım kinayeyi duymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
General Fiction"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...