🏜"Öyle bir giriş yazdın ki, insanın romanın kahramanı olası geliyor."
Elimi bıraktı. Bir iki adım geri çekildi. Batmakta olan güneşin ardından şehre çöken grilerin içine, beni gözleriyle sabitlemeye mi çalışıyordu?
"Ben fotoğrafçıyım. Bir kareye baktığımda, onun içindeki sonsuz sayıdaki ihtimalin hepsini tek tek görürüm... Unutun mu?"
"Unutmuş olabilir!!"
Griler ansızın karaya çalındı.
"Mümkündür!"
Yer ve gök birdenbire kapkaranlık oldu.
"Ablamın hafızası pek iyi değildir çünkü..."
Renkler mutlak bir siyaha boyandı ve dünya onca siyahın içinde kendisini kor bir alev topuna dönüştürüp tüm gücüyle infilak etmeyi başardı.
"Kim bilir ne zamandır aynı şehirdeyiz ama bir kardeşi olduğunu da unuttu, mesela. Di mi Cemre?"
Ansızın ve topyekûn.
"Sana da merhaba Toprak!"
🏜
"Aklımdaki fikir... bir tür retrospektif, doğrusunu isterseniz... Kitabın bir röportaj, bir anı kitabı ya da biyografik eserden farklı bir yerde durmasını hayal ediyorum... Üstten konuşan değil gerçekçi, hatta gerçek bir şey olmasını... Raflardaki onlarca iş kitabından biri olup çıkacaksa böyle bir çabaya girmenin manası yok."
Soner Mutafoğlu, çamurlu ve durgun bir göl yüzeyini andıran sarı yeşil gözlerini pencereden dışarı dikmişti. Aklından geçen ve dile getirmediği onlarca fikri daha olduğunu düşündüren, bu sebeple de insanda daimi bir kaygı uyandıran, tekinsiz bir tavrı vardı. Telefonu dizlerinin üzerinde, kısa süreli bir sessizliğe gömülmüştü. Bacak bacak üstüne attığı koltukta kurduğu mutlak hakimiyete karşın sanki her an kalkıp gidecekmiş gibi tetikte ve pusudaydı.
"Affedersiniz."
Telefonunun kısa süreli sessizliği beklenenden bile çabuk sonlanmıştı.
"Bunu açmam gerek. Hemen geliyorum."
Yerinden kalkıp teras kapısına doğru seğirtti. Toplantı salonunun güney cephesini kaplayan açık terası yarı yarıya arşınlamasına rağmen, telefonunu henüz açmadığı gözümden kaçmamıştı. Garip bir adam olduğu kesindi.
Hüma'nın vermesi gereken hesabın kabardığı da.
"Neden aramadın beni Bahar?"
"Sen mi bana hesap soruyorsun gerçekten Hüma?"
Hüma'nın kast ettiği şey, bu görüşmeye girmeden evvel konuşmamız gerektiğiydi. Ve doğrusunu isterse bunu istemekte haklıydı ama doğrusunu ben istemiyordum.
Herhangi bir şeyin doğrusunu istemeyi bir süre önce bırakmıştım.
Yaklaşık kırk sekiz saat önce.
Kırk sekiz saat önce çekip gitmekten ve Ahu, Toprak ve Bahar mı yoksa Cemre mi olduğuna karar verilemeyen ben dahil yer yüzünde yaşayan herkesi zihnimden silmekten daha fazla istediğim bir şey yoktu.
Kırk sekiz saatliğine bunu başarmıştım da.
Kırk sekiz saat sonra ofise döndüğümde, Hüma beni bekliyordu. Benim odamda, hatta benim masamda. Uzun bir 'ara' sonrası asistanını 'işine ısındırmak' istermiş gibi, alelade bir haftanın alelade bir iş günüymüş gibi, toplantı çizelgesini anlatmaya koyulmuştu. Bu hafta çok işimiz vardı. Yeni projeye başlıyorduk. Kırk sekiz saat evvel neler olup bittiğini sormuyordu ve ben bunun sebebini, kırk sekiz saatin sonunda hala düşünmek istemiyordum. Bir şeyleri biliyor olabilirdi. Her şeyi biliyor olabilirdi. Benden başka herkesin benim bilmediğim her şeyi biliyor olabileceğine inanmaya artık hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
Fiksi Umum"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...