🏜️
Tanımadan yapamazsın.
Yakınlık kurmadan yapamazsın.
Bazen uzaklaşmadan yapamadığın da olur.
Har gibi sıcak, bölük pörçük bir uykunun kollarından kendimi koparıp yataktan kalktım. Boğazım kupkuruydu.
Planlayarak yapılmaz.
Doğru zamanı, şaşmaz bir formülü yoktur.
Şişmiş ayaklarım beni güçlükle terasa götürdü. Dışarı çıkıp içime derin bir nefes çektim. Yağmur bulutları İstanbul'un üstüne toplanmış, susuz geçen yazın kurutup sararttığı şehre yeniden can olmaya geliyordu.
Boğazım hala kupkuruydu.
Evde yoktu.
Şaşırtmacalıdır ve gafil avlar.
Dar aralıktan geçtim. Basamaklar soğuk ve karanlıktı. Alt kata indim. Duvarın içine monte edilmiş gibi duran ufak dolaptan bir kâse yeşil erik çıkardım. Erik küçüktü ama tatlıydı. Bu mevsimde burada ne aradığını artık sorgulamıyordu.
Tıpkı burada ne aradığını sorgulamayan varlığım gibi.
Bir gün bu ekrana senin bir suretin düşebilir mesela, senden bile habersiz üstelik.
Kiremit rengi tuğlalarla örülmüş duvara doğru yürüdüm. Duvara sabitlenmiş panoya iliştirilmiş suretime baktım. Suretlerime. Benden habersizlerdi. Öldüğümden haberleri yoktu.
Birinin fotoğrafını çekerken onu güzel göstermeye, olduğundan daha genç, daha güçlü, daha masum veya daha sert, daha kudretli göstermeye çalışmazsın.
Suretlerime baktım. Gülümsüyorlardı. Yemek yiyorlardı. Naz yapıyor, çekmesene diyorlardı. Çıplak ayakla ahşap döşemenin üzerinde çocuk gibi coşkuyla koşturuyorlardı. Eski İstanbul'un kollarının yamacında durmuş, dalgın gözlerle geceyi izliyorlardı. Olduğumdan genç görünmüyorlardı. Güçlü görünmüyorlardı. Masum veya sert veya kudretli görünmüyorlardı.
Aslına bakarsan, onu göstermeye de çalışmazsın.
Onu tanımanın nasıl bir his olduğunu hissettirmeye çalışırsın.
Sadece aşık görünüyorlardı.
Ayak parmaklarımın üzerinde yükseldim hafifçe. Suretlerimi toplamaya başladım. Yükselip alçaldıkça soğuk zemin çıplak ayaklarımın altında acı acı gıcırdadı. Soğuk zemin, çok geçmeden sıcak zemin oldu. Çöp tenekesinin içinde yaktığım ateş zemini ısıtmaya başladı. Tenekeyi terasa çıkardım. Ateş suretlerimi harlamaya başladı. Artık olduğumdan genç görünmüyorlardı. Güçlü görünmüyorlardı. Masum veya sert veya kudretli görünmüyorlardı.
Artık aşık görünmüyorlardı çünkü artık yoklardı.
Ateş kırmızısı.
Kül grisi.
"Ne yapıyorsun?"
Yanık toprak rengi.
Arkamı döndüm. Gelmişti. Cinayet mahallinin son esiri zindanına geri dönmüş, zincirlerini bağlamıştı. "Yapma," diyordu oysa bir şey yapmıyordum. Yok olan bir daha yok olamazdı.
Üstü başı hırpaniydi. Saçları dağılmıştı. Sırtındaki ceket bir yük gibi, ödemekle bitmeyen bir borç gibi kamburu olmuştu. Akşamdan kalmıştı. Dünden kalmıştı. Geçmişten kalmıştı, doğrusu buydu. Doğru olan tek bir şey kaldıysa, o da buydu. Geçmişte kalmıştı. Dönemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
General Fiction"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...