🏜"Befiiiiiiin!"
Kısa saçlı, minik kâküllü, pötikare gömlek elbiseli alımlı güzel Berfin'in önümden geçtiğini hayal ediyor olmazdım neticede!
"Tanıdım seni!!! Sen Berfin'sin.... Ben de Bahar'ım.... Arkandaki de herhalde Topr–"
Arkasında kimse yoktu.
Berfin olduğunu zannettiğim ve şu saatten sonra inşallah Berfin olan kızcağız, uslu uslu içmeye geldiği mekânda düpedüz yolunu kesen bu zırdelinin en azından kötü niyetli bir zırdeli olmadığını düşünüyor olsa gerekti ki, gülümsüyordu.
"Aa... Bahar! Merhaba! Bugün karşılaşamamıştık galeride, ne iyi tesadüf oldu böyle! Çok memnun oldum."
Ben olmamıştım. Belki de olmuştum. Olmuş olabilirdim. Daha kötüsü de olmuş olabilirdi. Benim suratımdaki boş ve ebleh bakışların aynısıyla karşılık vermek yerine, bana kırk yıllık bir arkadaş gibi sarılmayı tercih eden Berfin, ihtimaller içinde herhalde en kötüsü olmuyordu.
"Toprak nerede?"
Berfin, bu soruyu onun bana sormasını beklermiş gibi yüzüme baktı, bol keseden soru işaretleriyle. "Bilmem?" dedi, o soru işaretlerinin bir kısmını kullanarak. "Seninle değil mi?"
Aslında Berfin'in masanın veya benim halime bakarak Toprak'ın burada olmadığını anlaması mümkündü ama kızcağızdan bir anda bunca muhakemeyi yapmasını beklemek herhalde haksızlık olacaktı.
"Yok," dedim, "gitti."
Bu cevabı yeterli bulmamış gibi kaşlarını çattı Berfin. Üzgündüm, daha fazlası olsa dükkân onundu. Cevap yoktu; ama güzel, kallavi, henüz fazlaca batırılmamış bir soframız vardı hala. Acaba buyurmak ister miydi? "Otursana????" diye çığıdım. "Gelir herhalde birazdan!"
Güzel, kallavi, henüz fazlaca batırılmamış bir sofra ve kuyruklu bir yalan.
"Aslında otururum," dedi Berfin. Fazla değil, hiç ikiletmeden. Toprak'ın sandalyesine yerleşti. Çantasını çekingen hareketlerle çıkardı ve sandalyenin kolçağına astı. Yüzünde hafif mahcup, minnet dolu bir tebessüm vardı. "Ben de erken geldim. Bizimkiler toplanıp gelemedi daha. Hatta gelmelerine de bayağı var!"
Bizimkilerin kim olduğunu bilmek dünyadaki en önemli meseleymiş gibi kızın gözlerine bakıyor olmalıydım ki, açıklama yapma gereği duydu. "Üniversiteden arkadaşlarla toplanıyoruz da... Her sene bu dönem ritüelimizdir. Ama işte, her zamanki gibi grubun horozu olarak geldim gene erkenden! Bir bırakamadım şu huyumu!"
Berfin içi dışı bir, hatta boşboğaz bir kıza benziyordu; benim ancak iki dubleden sonra konuştuğumu bir tek atmadan söyleyiverecek gibi bir mizacı vardı. Bunun iyi mi kötü mü olduğu sorusu ise zor bir soruydu; kafam yerinde bile olsa kolay kolay karar veremeyebilirdim.
Ve kafam hiç yerinde değildi.
"Anladııııım!" dedim, Berfin'i artık şaşırtmayı bırakmış olan sersem ses tonumla. "O zaman seninkiler gelene kadar sen de benle takıl!!!!"
Berfin'e böylece masada yer açıldı. Burhan ağabey beklediği değilse de bir misafirimin olmasından hoşnuttu; böylelikle olası bir sakatlıkta beni yerden veya düştüğüm çukur her neresi ise oradan kaldırmaya koşturmak zorunda kalmayacaktı. Berfin de belli ki buranın benim kadar değilse de müdavimlerinden olduğundan, neyin iyi olup olmadığına hakimdi ve masada hala varlığını sürdürmeyi başaran mezelerden kibar birkaç lokma almak konusunda çekingenlik etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
Ficción General"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...