🏜️
Karadeniz'in soğuk dalgaları tekneyi usul usul sallandırıyordu. Hasan küpeşteye yaslanmış, bakışlarını asık suratlı denize dikmişti. Bir süredir konuşmuyordu. Geldiğimizden beri üç beş cümleden fazlasını da etmemişti.
"Geçmiş olsun, Hasan Kaptan," dedi Toprak. "Böyle diyebilirim, di mi?"
Hasan'ın dikleşen omuzları bu hitabı yadırgadığının işaretiydi. Belki de o omuzlar saatlerdir hiç gevşememişti. Aynı omuzlar hafifçe silkindi, bu saatten sonra ona kimin ne dediğinin hiçbir anlamı kalmamış gibi.
"Neler oldu anlatır mısın?" dedi Yasmin.
Hasan başını kaldırdı, Yasmin'e baktı. Yasmin'le en son konuşmalarının üzerinden sadece saatler geçmişti ve o saatler içinde hayatı mahvolma raddesine gelmişti. Neredeyse öldüğünü anlatası yoktu. Koşulsuzca itimat ettiği insan tarafından sırtından bıçaklandığını anlatası yoktu. Yıllarca bildiği her şeyi belki de yanlış bilmiş olduğunu anlatası yoktu. Onu suçlayabilir miydik, emin değildim.
"Arabanın frenleriyle oynamış..." dedi Hasan, sanki bu gerçeği içinden söküp atamıyormuş gibi. Geldiğimizde de ilk söylediği şey buydu. Deyip diyebildiği sadece bu olmuştu ve bir kez daha aynı şeyi tekrarlıyordu. Besbelli sindiremiyordu.
"Hayattasın, önemli olan bu," dedim.
Hasan beni ilk kez görmüş gibi bana döndü. Beni ilk kez görmüyordu. Aksine beni sayısız kez görmüştü. Bana sayısız kez iyi akşamlar dilemişti. Sayısız kez o barda onun karşısında, Soner'in yanında dikilmiştim. Karşısında, ufacık bir el çantasına sokuşturduğum bir tabancayla oturmuştum. Ben başıma gelecekleri uzun zamandır biliyordum, tek farkımız buydu.
"Öyledir, belki," dedi.
Başına gelenlerin biraz da benim yüzümden geldiğini farkında mıydı?
"Kaptan, ne oldu anlat bize," dedi Toprak. "Tüm bunların hesabını sorabiliriz, ki soracağımız çok hesap var. Yardımcı olabiliriz sana."
Hasan ceketinin cebinden sigara paketini çıkardı. Dudağına götürdüğü ince dal, çöken akşamın karanlığında bir umut kırıntısı gibi alev aldı. Derin bir nefes çekti içine. "Uzun hikâye," dedi.
Uzun ve tatsız bir hikayeydi ama bir yerinden başlamalıydı.
"Soner Abiyi neredeyse on beş senedir tanırım. İlk teknesinin kaptanı bendim. Bu teknenin..."
Küpeşteye vurdu. Bunu daha önce söylememişti. O teknenin bu tekne olduğunu, Soner'in teknesini Hasan'a verdiğini bilmiyorduk.
"Açılmayı severdi. Boş zamanını denizde harcardı. O zamanlar yelken merakı da vardı ama işleri büyüdükçe bıraktı peşini... Çoğunlukla kendi başına olurdu. İşini tekneden yapmayı severdi. Açık deniz kafamı dinlendiriyor derdi. İnsan kalabalığından uzaklaşmak iyi oluyor derdi. İnsan kalabalığı derken ne dediğini bilmezdim o vakit. Genelde yalnız çalışırdı. Bir şeyler okur, yazar, telefonla konuşurdu. Sonra sonra anladım, kalabalıktan kastını... İş görüşmelerini yapardı teknede. Geleni gideni bazı günler çok olurdu. Önemli bir mesele varsa, açılmak isterdi. Demirlemek istemezdi. Eyvallah derdim, ben de sevemezdim durmayı. Kaptan dümenin başında olmayı sever."
Bitmiş olan sigarasını denize savurdu. Bir tane daha yakmak ister gibi baktı ama sanki ona bile hali yoktu.
"Kimse olsun istemezdi teknede. Hani, gelen gideni ağırlamak için personel alalım abi, dedim bir gün. Boş ver Hasan, dedi. Kimseye ihtiyaç yok. Hem ben insanlara zor güvenirim, senden başkasına da güvenmeye lüzum görmem dedi. O günden sonra da sormadım. Güvenmesine kıymet verdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
Ficción General"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...