🏜Çıplak bacaklarımdaki ürperti hissiyle uyandığımda gün doğmak üzereydi.
Uçsuz bucaksız İstanbul siluetinin tam karşısında, onu kucaklamaya muktedir yegane abide gibi yükselen, poyrazlı bir gecede havadan uçuşup oraya konmuşçasına dünyevi olmaktan uzak görünen, üzerinde tüller uçuşan dev bir yatak.
"Burada uyumak çok rahatsız sayılmaz."
Çatı katı sessizdi. Yüksek tavanı iki yerinden bölen çatı pencerelerinden gün ışığının içeriye akmasına az kalmıştı. Kütüphanenin önündeki kızıl kahve berjer, cılız kent ışıklarının sarıya çalan soluk bir griye boyadığı eski İstanbul manzarasının karşısında mağrur bir sanat eseri gibi tek başına oturuyordu. Üstü başı biraz dağılmış, mağrur bir sanat eseri...
Başucundaki bakır şamdanın içinde iyiden iyiye erimiş olan mum henüz sönmemişti. Sessiz hareketlerle yerimden kalktım.
"Burada kalmak zor olmuyor mu?"
"Burayla nereyi kast ettiğine bağlı."
Şamdanın bakır pembe gövdesi sıcacıktı.
İçin için yanan fitilin çevresine yaydığı tatlı ısı, parmak uçlarımı yakıyordu.
Parmak uçlarımı ve nefes alan pürüzsüz bir anıt misali usul usul inip kalkan göğsünü.
"AGHHH!?"
Yattığı yerden sıçardı ve mumun titrek turuncu alevinin belli belirsiz aydınlattığı yüzüme baktı. Yüzümdeki pervasız ifadeye. İrkilerek doğrulan bedeni, artık usul usul soluk alan emsalsiz bir abideden çok, can havliyle savunmaya geçmiş vahşi bir hayvanı andırıyordu. Gözleri gözlerimin içinde, tek başına kavramaya vakıf olamadığı bir anlam arayışındaydı. Bakışlarını, sanki hayatı boyunca tadacağı tüm büyük duyguların benzersiz bir karışımı bürümüştü; dehşet, telaş, öfke ve nihayetinde bunların hiçbirini tanımayan katıksız bir arzu.
"Sen o mumu gerçekten üzerime mi damlattın!?"
Boştaki sol elimi göğsüne dayadım. Onu yattığı yere geri itişimdeki kuvvetin şaşkınlığı yüzüne yayıldı bu kez. Parmaklarımın, kalbinin üstünde donup kalan gri kalıntıyı oradan kazımasına müsaade etti. Müsaade ettiği bu ağır ve aheste işçiliği izlemekten de zevk duyduğu ortadaydı.
"Efsaneye göre... Psykhe adında, güzelliği dillere destan bir kız varmış..."
Neden bahsettiğimi ve hatta bambaşka şeyler yapmak yerine neden konuştuğumu kavramakta güçlük çektiğini belli eden bakışları gözlerimi buldu.
"Dün gece, anlat o zaman demiştin," dedim, açıklama yapar gibi. Sadece gibi.
Hatırladı. Dudaklarını dişledi. "Sen de kendime geldiğimde anlatırım, demiştin," dedi. Belli ki restimi görüyordu.
"Evet."
"Geldin mi kendine?"
Kendime gelmiştim ve fakat sorusu dile öyle baştan çıkarıcı bir şekilde gelmişti ki kendime bir kez daha gelmem icap ediyordu.
"Evet. Dinliyorum," dedi, bütün bunları umursamak yerine dudaklarını yalayarak.
Sessiz bir soluk verdim.
"Efsaneye göre, Psykhe adında, güzelliği dillere destan bir kız varmış. Bir ölümlü... Basit bir faninin kendisiyle neredeyse bir tutulması, güzeller güzeli Afrodit'i kıskançlıktan delirtmiş. Bir gün oğluna... Eros'a demiş ki... 'Git bu kız bul ve hayatını mahvet. Onu dünyanın en çirkin yaratığına aşık et.' Annesinin buyruğunu ikiletmemiş Eros... İnmiş Olimpos'tan dünyaya ve kızı bulmuş. Tam kalbine nişan almış, onu vurmak üzereyken, güzelliği karşısında öyle bir çarpılmış ki oku kendine saplayıvermiş..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cemre Düştü | TAMAMLANDI
Ficção Geral"Sanırım bu gece sana biraz daha fazla zarar vermezsem iyi olacak." Sıkamadığı elime bir süre bakakaldıktan sonra, çaresizlikle kendi ellerini iki yana açtı. "Toprak ben." Evreni bembeyaz bir ışık sardı. Şimşeğin geceyi inleten sesi işitilene dek...