MEMENTO MORI*

1.1K 47 35
                                    

"Ne demek Zehra'yı aldılar Hakkı dayı? Ne diyorsun sen?"

Serdar öfke ve panikten resmen titriyordu.

"En baştan beri hedef oydu," diye açıkladı Sermet. "Binaya girer girmez etrafımızı sardılar, Zehra'yı bizden ayırmaya çalıştılar. Çok kalabalıklardı, başa çıkamadık. Zehra'yı yakaladıklarını fark edip peşlerinden koştuk ama arabanın tekerleklerine ateş ettiler, takip edemedik de..."

Serdar bembeyaz bir suratla dinliyordu Sermet'in konuşmasını. Tam bir şey söyleyecekti ki, telefonuna gelen mesajın sesi onu durdurdu. 

"Ceren..." dedi. "Video göndermiş."

"Hemen yansıtıyorum," dedi Gürcan. Ekranda bir anda Elçi'nin görüntüsü belirdi.

"Merhaba Serdar." Elçi'nin yüzünde halinden çok memnunmuş gibi bir ifade vardı. "Şu anda yana yakıla aradığın biri olduğunu tahmin ediyorum. Merak etme, aradığın kişi benimle." Kamerayı çevirdiğinde bir sandalyeye bağlanmış Zehra göründü. Yanında başına bir silah doğrultmuş olan Ceren duruyordu. Serdar öfkeyle haykırmamak için kendini zor tuttu. Elçi kamerayı tekrar kendine çevirdi. "Bu anı yıllarca bekledim Serdar. Senden intikamımı alacağım günü bekledim... O yüzden bu anın tadını çıkarmak istiyorum takdir edersin ki."

Video aniden bitti. Odaya ölüm sessizliği çökmüştü. Serdar konuşmak istiyor, ama sesi çıkmıyordu. Kendini boğuluyormuş gibi hissediyordu, sanki bir kabusun içinde sıkışıp kalmıştı, ama bir türlü konuşamıyordu. Sessizliği Halit başkanın gür ve otoriter sesi bozdu.

"Uzay, bu videoyu iyice incele, neler bulabilirsin, bak bakalım. Gürcan, sen de mobese görüntülerini taramaya devam et. Hadi arkadaşlar, böyle oturarak Zehra'ya hiçbir yardımımız olmaz." Bakışlarını Serdar'a çevirdi. "Onu bulacağız." dedi sadece. Serdar başını salladı ve Uzay'la Gürcan'a yardım etmek için yürüdü.

..........

Aradan iki saat geçtikten sonra, ellerinde hala dişe dokunur bir şey yoktu ve Serdar çıldırmanın eşiğine gelmişti. Herkesin elinden geleni yaptığını biliyordu, ama bu belirsizlik onu mahvediyordu. Zehra neredeydi, ne durumdaydı? En önemlisi de Elçi ne isteyecekti? Bütün bunları düşünüp durmaktan başına ağrılar girmişti. O kadar dalmıştı ki, çalan telefonun sesiyle yerinden sıçradı. Herkesin başı ona doğru döndü.

"Onlar mı?" dedi Pınar.

"Öyle olmalı," dedi Serdar titreyen parmaklarla görüntülü aramayı cevaplarken. Gürcan görüntüyü ekrana yansıttı yine. Elçi'nin yüzü görüş alanına girdi herkesin.

"Oo, bu kadar büyük bir kalabalıkla karşılanmayı beklemiyordum doğrusu. Onur duydum." dedi alaycı bir sesle.

"Kes lan!" diye gürledi Serdar. "Zehra nerede?"

"Bu kadar acele etme Serdar," dedi Elçi istifini bozmadan. "Sana söyledim, bu anı çok bekledim ben. Şu panik içindeki suratının, şu çaresizliğinin tadını çıkarmak istiyorum biraz."

"Uzatma lafı" diye araya girdi Halit başkan. "Zehra nerede? Ne istiyorsun bizden?"

"Önce ilk sorunuzun cevabını vereyim," dedi Elçi, ve kamerayı çevirdi. Önce bir sandalyede rahatça oturan Ceren göründü. Ardından Zehra...

Zehra'nın görüntüsü belirdiğinde Serdar göğsüne bir bıçak darbesi almış gibi sendeledi. Birileri kalbini avcunun içine almış, sıkıyordu sanki. Güçlükle önündeki sandalyeye tutundu.

Zehra'nın saçları darmadağın olmuştu. Gözlerinin etrafında, yanaklarında morluklar vardı. Patlayan dudağından akan kanlar yüzünde kurumuştu. Güçlükle nefes alışına bakılırsa kaburgalarında kırık olmalıydı.

SEVMEK VE ÖLMEK ZAMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin