9

24 3 0
                                    

Gözlerimi açtığımda arabanın durmuş olduğunu farkettim. Brad direksiyonda yoktu. Etrafıma bakındım, bir benzinlikteydik. Marketten çıkarken Brad'i gördüm telefonla konuşuyordu, hemde hararetli bir şekilde. Elinde bir torbada birşeyler vardı. Yüz ifadesine ve saçınla oynamasına bakılırsa canını sıkan birşeyler vardı. Arabadan ona baktığımı gördü ve dağınık bir gülümsemeyle el salladı. Acaba neredeydik ? Gelmiş olamazdık çünkü yola çıkalı daha iki saat olmuştu. Ve dört saate yakın yolumuzun olduğunu söylemişti. Telefonu sinirle kapatıp cebine koydu. Ve arabaya doğru yürüdü.

"Güzel uyudun mu prenses ?"

"Uyudum sağol. Sen, iyi misin ?"

"İyiyim neden ?" dedi arabaya binerken.

"Biraz canın sıkkın gibi duruyorsun, arayan kimdi ?"

"Şey.. Senaryo okumasıyla alakalı birşey önemli değil."

"Peki, öyle diyorsan." dedim.

Yüzünü benden yana çevirdi, gözlerinde birşey vardı. Çok uzun zamandır tanıdığım gözler değildi belki onlar ama yine de biliyordum birşeyler vardı bana söylemediği. Canımı sıkmak istesem çoktan sıkardım ama bunu yapmak istemiyorum. Onun yerine yanağına bir öpücük kondurdum ve, " Hadi gidelim artık, daha yolumuz var." dedim. Arabayı çalıştırdı ve yola devam ettik. O telefon konuşması herneyse senaryoyla falan alakası yoktu. Umarım yanılıyorumdur. Umarım...

Yine uyuyakalmıştım. Brad uyandırdığında, geldiğimizi söyledi. Dört saate yakın zamanda dediği yere varmıştık. Tanıdık gelen birşeyler vardı burada ama hala bilemiyordum. Önce gidip kalacağımız yere yerleşecektik. Sonrasında ne yapacağımızı bilmiyordum. Kalacağımız yere geldikten ve otelin adını gördükten sonra Brad'e döndüm.

"Ama burası.." diyebildim. Buraya geleceğim asla aklıma gelmezdi. Hatta Amerika'ya yerleşmiş bile olsam, buraya gelebilirmiydim bilemiyorum.

"Seninle değişik yerlere gitmek hoşuma gidiyor. Mel sevdiğin birkaç şeyi sayınca bende ilk olarak seni buraya getirmek istedim." dedi.

"Sana inanamıyorum! Bu, bu mükemmel Brad! Çok teşekkür ederim." dedim ve boynuna atladım.

Geldiğimiz yer çok sevdiğim Twilight kitap ve film serisinde adı geçen La push kumsalıydı. Milyon kere okusam ve izlesem bıkmayacağım serinin geçtiği yere geldiğime inanamıyordum. Sanırım bir starla çıkmak okadarda kötü değildi. Kendi kendime güldüm ve arabadan eşyaların taşınmasına yardım ettim. Odamız çok yeni değildi ama burası bunu gerektiriyordu. Yere kadar uzanan camlara yöneldim hemen. Manzara muhteşemdi. O dalgaların yükselip kayalara çarpması, kumsal ve gece manzarasi...Herşey çok hoşuma gitmişti.

"Kurt çocuk yada vampir ailesinden tanıdıkların var mı?" dedim gülerek.

"Aslına bakarsan birkaç tanıdığım var." dedi kollarıyla belimden kavrayarak.

"Benim tercihim kurt çocuktan yana, hem Quileute bölgesindeyiz. Tanışmak fena olmazdı." dedim.

"Bak sen, belki ben dönüşürüm sana uyar mı ?" dedi ve dudağımdan öptü.

"Kesinlikle uyar kurt adam." dedim ve öpüşlerine karşılık verdim.

Öpüşleri daha da tutkuluydu. Elleri kazağımın içinden bedenimle buluştu. Kemiklerim birbirine geçmiş gibi hissettim, sanki tüm metabolizmamı altüst ediyordu. Hızlı bir hamleyle kazağımı çıkardı. Ne yapacağımı bilemiyordum, terliyordum, titriyordum. Tek eliyle saçlarımı okşadı ve bir an öpmeyi bıraktı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Arzu ve hüznü aynı yerde gördüm yüzüne baktığımda. Ama aldırmadım çünkü bende karışık duygular içindeydim. Sanki gözlerimizle konuşmuş ve anlaşmış gibi, Üstünü çıkardı ve benimde altımı çıkardıktan sonra, kuvvetli kollarıyla kucağına aldı ve yatağa yatırdı. Bedeninin üzerimdeki ağırlı tüm vücudumu bastırsa da, karşı koymak istemiyordum. Hala onda emin olamadığım şeyler olsa da şuanda mutluydum ve bunu bozmak istemiyordum. Okadar sıcaktıki. Öyle nazik, öyle tutkulu... Dokunuşu ipek gibiydi, damarlarımdan geçen kanın sıcaklığını hissediyordum sanki. O an hiç bitmesin, hiç buradan ayrılmayalım istedim. Nefes alışlarımız her hızlandığında sanki hayat yeniden başlıyormuş gibiydi, elleri ellerimle her buluştuğunda sanki beni hiç bırakmayacakmış gibiydi. Eğilip saçımdan öptü ve beni kendine çekip sarıldı. Ellerini öptüm, öptüm, öptüm... Hiç bitmesin o an, orada donup kalalım istedim. Gözlerimi kapattım ve geçmişi düşündüm. Yine mi aynı hatayı yapıyorum diye aklımdan geçirmiş olsam da bir an, hemen kendime geldim. Yataktan kalktım giyindim.

"Ben çok acıktım." dedim. Ne kadar büyülenmişte olsam pat diye bunu göstermemem gerekiyordu. Oyüzden günlük rutinimiz olan yemekle biraz daha normale döneriz diye düşünmüştüm.

"Bende. Hadi gidip birşeyler yiyelim. Hem biraz etrafı görmüş oluruz, gerci gunduz daha iyi olur. Bu arada buraya bende ilk kez geliyorum. Seninle olan ilklerime bayılıyorum." dedi ve fotoğraf makinesini ve birkaç lazım olan şeyi alıp bana uzattı.

"Bunları çantana koyabilir misin ?"

"Nedir bunlar ?" minik iki şişe vardı bir kesenin içinde.

"Bu kumsaldan da kumlarımız olmasın mı ?" dedi gülerek. "Arkamdan gelirken benim ayak izlerimden kum aldığını görmedim mi sanıyorsun küçük hanım ?" dedi.

Kızarmıştım, " Ben sen aldın diye aldım." diyebildim.

"Tamam işte buradanda almalıyız. Bunlar bize hatıra aşkım. Ben senin dokunduğun bastığın herşeyi yanımda götürmek istiyorum sana ait herşeyi saklamak istiyorum."

Aşkım mı ?

"Bu hallerin beni şoktan şoka sokuyor Brad." dedim şaşkınlıkla.

"Zamanla duygularıma inandıracağım seni göreceksin. Tıpkı benim senin duygularına inanıp güvendiğim gibi." dedi.

Birşey demek istemedim. Sadece gülümsedim ve zamanla olacakları eklemeyi tercih ettim. Hazırlanıp odadan çıktık ve biraz keşif yapmaya koyulduk. Yanımda elimi tutmuş yürüyen adama baktım. Ve ona aşık oluyordum. Hatta çoktan olmuş bile olabilirdim. İçim titriyordu ona bakarken. Umarım herşey güzel olurdu, umarım. Cep telefonumu çıkardım ve Mel'e hızlıca bir mesaj attım.

"Sen en iyisisin, La push harika ve ben aşık oldum. Teşekkür ederim. xoxo."

Cevap: "Sen en iyisini hakedensin, mutluluğun tadını çıkar. xoxo".

KUM TANELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin