Aradan geçen bir hafta boyunca Brad, hiç aramamış, hiç mesaj ve ya e-mail atmamış, bana hiç ulaşmaya çalışmamıştı. Kaç kere elim telefona gitse de bende aramamıştım. Bir hafta önce tam bugün Bitmişti herşey, hemde tüm hızıyla. Cumartesi ne yapılır diye düşünürken, ev arkadaşım Alex, giyinmiş odamın kapısında belirdi.
"Kalk bakalım. Artık o yorganın altından çıkıyorsun. Hadi hazırlan." dedi.
"Nereye ? Ben çıkmak istemiyorum. Koca hafta bu halde çalıştım. Kendimi eve kapatıcam tüm hafta sonu." diye cevap verdim.
"Saçmalama! Hadi kalk tatlım, Mel plan yaptı hep beraber birşeyler yapacağız hadi." Dedi
"Siz şaka mısınız? Arkadaş mı oldunuz?" Dedim gülerek.
"Hadi! On dakikan var." Dedi ve odadan çıktı.
İstemeyerek hazırlandım. Biraz yüzüme birşeyler sürdüm, saçlarımı topladım. Kapıya çıktığımızda Sam ve Mel çoktan gelmişti.
"Ufaklık yok mu?" Dedim.
"Yok, anneme bıraktık. Bugün yetişkinler günü." Diye kıkırdadı.
Biz arabaya yerleşirken Sam'in telefonu çaldı.
"Nerede? Nasıl olmuş? Gerçekten mi? Tamam hangisiydi ? Tamam birazdan ordayım." dedi kapattı. Oldukça endişeliydi.
"Ne oldu? Kimdi arayan?" diye sordu Mel.
"Şey hayatım, arabayı siz alın keyfinize bakın ben bir taksi çevirip bir yere gideceğim."dedi.
İçime değişik bir his doğmuştu. Kanım çekilmişti sanki.
"Ne oldu Sam?" Diye bildim, rengim atmıştı. Brad'le alakalıydı biliyordum.
"Tamam saklamanın manası yok. Brad..."
"Konuşur musun? Ne oldu Brad'e? O mu aradı ?" Dedim sabırsızca.
"Hayır. Kardeşi aradı, Brad kaza geçirmiş." dedi ve sanki omuzlarından bir yük kalkmış gibi göğsü sakince eğildi.
"Ve sen arabayı bize bırakıp gidecektin öyle mi? Birlikte gidiyoruz, hemen."
"Canım durumunu bilmiyoruz, Sam gitsin öğrensin ona göre gideriz." dedi Mel.
"Hayır! Kesinlikle hayır! Hadi Sam, hadi çabuk!" dememle Sam arabayı çalıştırdı ve Brad'in olduğu hastaneye doğru yol aldık.
Hastane kapısından girerken bayılacak gibiydim. Ne olursa olsun onu seviyordum ve ona zarar gelirse mahvolurdum. Sam hemen hemşirelerden birine sordu ve yoğum bakım ünitesinde olduğunu öğrendi. Hemen oraya doğru koşturduk. Yoğun bakım ünitesinin kapısında bir genç çocuk, orta yaşlı bir kadın ve adam dalgın ve kırmızı gözlerle bir camdan içerisini izliyorlardı. Sam hemen gitti genç adama sarıldı. Ben ise yerimde donup kalmıştım. Kötüydü, durumu kesin çok kötüydü. O tarafa gidemiyordum durumunu duymaya cesaretim yoktu.
"Gözlerini açtı." diye Sam'e sarıldı orta yaşlı bayan. Sanırım Brad'in annesiydi. Yavaşça onlara yaklaştım. Bir yandan da Mel'in elini sıkıyordum. Diğer kolumda da Alex destekti.
"Geçmiş olsun." Dedik hepimiz.
Gözlerim yanıyordu, ellerim titriyordu. Camın olduğu yerden içeri baktığımda, onu gördüm. Brad'in elini tutmuş, yanağını okşuyordu. Brad gözlerini ağır ağır açıp kapatarak söylediklerine cevap veriyor gibiydi. Ağız ve burnunda oksijen maskesi vardı. Kolları mosmordu. Kafası sargılıydı. Yüzünde yer yer morluklar, yer yer kızarıklıklar vardı. Kız yavaşça eğilip Brad'i dudağından öptü, saçını okşadı.
"Hadi tatlım, gel çıkalım buradan." dedi Alex.
"Giz çıkalım hadi." dedi Mel.
Hiçbirini duymuyordum, duyamıyorum. Heryerim buz kesmiş, gözlerimi dikmiş onlara bakıyordum.
"Nişanlısı çok korktu. İçeri o girmek istedi. Uzun zamandır iş dolayısıyla görüşemiyorlardı. Bir anda onu böyle görünce şok oldu kızcağız." dedi orta yaşlı adam.
"Sizler arkadaşlarısınız değil mi? İyi ki geldiniz. Sizi burada görmek onu çok mutlu eder." dedi Annesi.
"Nasıl olmuş kaza?" Diye sordum donuk bir sesle.
"La push'u biliyor musunuz ? Oradan dönerken olmuş. Hızlıymış çok, karşıdan gelen kamyonu son anda farketmiş. Direksiyonu kırıp, kamyonla çarpışmamak için yoldan çıkmış. Ve sonuç..." Diye anlattı kardeşi.
"Düğüne de çok az kalmıştı. Vah çocuklar, vah!" ağlayarak konuşuyordu annesi.
Gözümden akan yaşları silerek daha fazla ağlamamak için kendimi sıktım. Tam o anda Brad kafasını ağır ağır çevirip bize doğru bakmaya çalıştı. Göz göze geldiğimizde, kızın avucundan elini çekmeye çalıştıysa da başaramadı, güçsüzdü. Buruk bir tebessüm ettim ve hızlıca arkamı dönüp çıkışa doğru yöneldim. Nefesim daralıyordu. Herşey üstüme üstüme gelmişti. Bunun içindi. Yaşadığı bir pişmanlıktım ben, nişanlısına yaptığı şey yanlış gelip, beni yarı yolda bırakmıştı. O telefon konuşmaları, ikili davranmaları...
"Bilmiyordum. Gerçekten bilseydim söylerdim, böyle üzülmene izin vermezdim. Ayrıldıklarını söylemişti. Özür dilerim gerçekten bilmiyordum." Dedi üzgün bir halde Sam.
"Seninle alakası yok daha öncede söyledim. Önemli de değil artık, iyileşsin yeter. Ben eve gidiyorum, Alex geliyor musun?" Dedim gözlerimi silerek.
Kafasıyla onayladıktan sonra, Mel ve Sam'le vedalaşıp taksiye bindik. Yol boyunca cumartesi günlerinin bana uğursuz geldiğini düşündüm. Ve bir de Brad'in, La pushta ne işi vardı ? Bir hafta sonra oraya tekrar neden gitmişti ? Ve neden bana yalan söylemişti ? Sorularımın cevaplarını hiç öğrenemeyecektim. Ellerimle yüzümü ovuşturdum ve Alex'in omzuna yattım, o da kolumu okşadı.
"Bütün erkekler aynı, salma kendini. Birgün gelecek ve sen Alex haklıymış diyeceksin." Diye omzuma vurdu hafifçe.
"İyileşecek değil mi?"Dedim gözlerimden yaşlar akıyordu.
"Sana inanamıyorum. Gördüğün manzaraya rağmen hala onun sağlığını mı düşünüyorsun?" Dedi.
"Bilemiyorum." Dedim.
Alex cevap vermedi, bende konuşmadım. Ne düşüneceğimi bilemiyordum.
Eve girdik ve hemen kendimi odama attım, yatağı açtım ve içine girdim. Yorganı başıma çektim. Bu hafta sonu çıkmayacağım demiştim ve bu kural hala geçerliydi. Brad kaza da yapmış olsa, canı da acısa yanında olan insanlar vardı. Onu düşünmem saçmalıktı.Beni istemiyordu. Nişanlısı yanındaydı... Bana sessizce oradan uzaklaşmak düşmüştü. Ve sessizce kalbime gömmek...