Burada olduğun için.

310 28 1
                                    

"Ben..."

Devam etmesini bekledim.

"Sana sarılabilir miyim?"

Sarılmak ne demekti? Sadece fiziksel mi olurdu? Yoksa ruhen de bir insan bir insana sarılabilir miydi?

Jungkook, koşa koşa bana gelmiş, bana sarılabilir miyim diye soruyordu. Ben hiç birine sarılmamıştım. Yalnızca anneme sarılırdım üzüldüğü zaman. Bu ona iyi gelirdi. Ama sadece ben ona sarılıyordum. Halbuki sarılmak karşılıklı olmaz mıydı?

Bazen olmuyordu.

Şu an Jungkook'un bu sarılmaya ihtiyacı var gibi duruyordu. Ben de değer verdiğim insanlar için orada olurdum. Aslında sarılmak nasıl bir şey bilmezdim. Acaba biri size sarılınca nasıl hissederdiniz? İyi hissettirmese sanırım Jungkook bunu istemezdi.

Gözlerimin içine beklentiyle bakarken nasıl hayır diyebilirdim?

Ona doğru bir adım attım. Zaten çok uzağımda değildi.

Kollarımı açtım ve onu kendime çekip sarıldım.

Ona sarıldım.

Ellerini sırtımda hissettim.

Garip hissettim. Sarılınca kokusu burnuma doldu.

Etrafımızdaki insanların bir önemi yoktu. Jungkook'un bana ihtiyacı vardı. Belki hiçbir şey söylememişti ama ben onun için buradaydım.

Benden daha sıcaktı.

Gerginliğimizin biraz olsun geçtiğini hissettim.

"Teşekkür ederim," Diye fısıldadı.

"Burada olduğun için."

--

"Ben eve geldim."

Eve gidince yazmasını istemiştim.

"Tamam, yemeğini yemeyi unutma."

"Unutmam."

Çok ama çok tuhaftı. Ben kendi yediklerime bile dikkat etmezken onun yemeğiyle ilgileniyordum.

Birine değer vermek benim için ne demekti sahi?

Sanırım biliyordum.

Kendimden bile daha fazla önemsemem demekti. Sanki değer verdiklerimi korumam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Hep yanlarında olmalı, onlara dikkat etmeliyim gibi.

Jungkook, benim arkadaşımdı. Birbirimizle bir değer alışverişimiz vardı. O bana değer veriyor, ben de ona değer veriyordum.

Bunun bana iyi geldiğini fark etmiştim. Bir insan sadece kendiyle olduğunda daha fazla çekiliyordu karanlığa. Jungkook benim kendi karanlığıma çekilmeme engel oluyordu.

Çünkü kendimden çok onu düşünmeliymişim gibi hissediyordum. Zaman geçtikçe daha fazla yakınlaşıyorduk. Daha samimi olmaya başlıyorduk. Paylaştığımız zamanlar çoğaldıkça daha fazla ortak oluyorduk birbirimize.

Alışıyorduk.

Bunun iyi bir şey olup olmadığı hakkında bir fikrim yoktu. Sadece şu an kötü hissetmiyordum. Üzgün olduğu zamanlar haricinde.

Ne olduğunu bilmesem bile.

Bazen bir şeye ilk baktığınızda onu göremezsiniz ya hani. Biz birbirimizle daha fazla vakit geçirdikçe ben onu görmeye başlıyor gibi hissediyordum.

O da böyle hissediyor muydu?

Şu an nasıldı?

Elimde kahvemle bunları düşünüp duruyordum.

Sarıldığımız anı unutamıyordum.

Hani demiştim ya, hep ben sarılırım değer verdiklerime diye. Sanki...

Sanki o an...

O an Jungkook da bana sarılıyor gibiydi. Ve bu...

Bu çok iyi hissettirmişti.

Sanki buna çok ihtiyacım varmış gibi.

Bunu istemiyordum. Bunu görmek istemiyordum. Olmazdı. Bu yüzden şu an tam olarak bunu rafa kaldırmaya karar verdim. Bunu düşünmeyecektim.

Elime telefonu aldım.

Nasıl olduğunu sormak istiyordum.

Tam mesaj atacakken pat diye kapım açılmıştı ve giren babamdı.

Hiçbir zaman kapımı çalmazdı. Buna ne kadar sinir olduğumu ona söylesem dahi hiç umursamazdı.

Sorar gözlerle ona baktım.

Sinirli gibiydi. Gerçi o hep sinirliydi. Ben onu hiçbir zaman sakin görmemiştim.

"Boş boş oturmaya devam et sen. Zaten ne zaman bir katkın oldu ki bu eve? Ne zaman faydan oldu bize?"

Bakmaya devam ettim ona. Bu sözlere verecek tek bir cevabım bile yoktu.

Faydasız, bir işe yaramayan biri olduğumu bana kabul ettiren adama bakmaya devam ettim.

O da cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki, çıktı gitti. Kapımı da kapatmadı.

Ardından annem girdi odaya.

"Sen ona bakma, dediklerine aldırma. Ben seni yalnız bırakayım."

Bir şeyleri aldırmamak gerçekten öyle kolay mıydı? Bir şeyler size sadece bir kere söylense onu umursamayabilirdiniz, ama on kere söylense alınmaya başlardınız. Yüz kere söylenince de kabul etmeye.

Işte ben kabullenmiştim. Öyle olmasa, gerçek olmasa bunların birine söylenmeyeceğini düşünüyordum.

Ben söylemezdim.

"Nasılsın?"

Mesaj attım. Kendi kabullenmişliklerimi de yanıma aldım.

"İyiyim hyung. Sen?"

Kabul etmek demek, artık onun size acı vermemesi demekti. Bazen çok mu güçsüzüm diye düşünüyordum. Acaba ben bu acıdan kurtulmak için mi kabul ediyordum?

Ama ben bunu her yapışımda neden daha da dibe batıyormuş gibi hissediyordum?

"İyiyim. Dinleniyorsun değil mi?"

"Ders çalışacaktım aslında..."

"Jungkook, dinlenmelisin. Bugün ders çalışmak yok."

"Peki hyung..."

En azından birimiz kendine iyi bakmalıydı.

Kahvemden son yudumu alıp, istemeyerek de olsa dersin başına oturdum.

Olmayan hayallerime doğru bir adım atabilmek için, biraz olsun faydalı biri olmak için.

İşe yarayabilmek için.

With You | YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin