Kül Oldum -6-

2.2K 97 1.3K
                                    

Merhabalar!

Medya, Öykü Gürman Kül Öldüm

Yeni bir bölümle biz geldik.

Bakalım neler olmuş? Keyifli okumalar dilerim.

Oy verip satır arsı yorum yapmayı unutmayın lütfen. Seviliyorsunuz;,)

Bölüm. 6. Kül Oldum

Öyle anlar gelir ki; cümle âlem önünüzde set olur ve siz o seti aşamazsınız. İçinizde koca koca yangınlar vardır ama hiç kimseye meramınızı anlatmazsınız. Her bir azanız kurşundan birer asker olur ama hiçbir zırhı delip geçemezsiniz. Gök kubbenizde kızılca kıyamet kopar ama yağmurlar yağdıramazsınız. Tek bir damla suya hasret kalır yüreğinizi yakan ateş ama o ateşi söndüremezsiniz. Çünkü hep birlik olur elinizi kolunuzu bağlarlar ve siz mecburiyetlerin esareti altında inim inim inlersiniz...

Musa'nın dışarı çıkması için Mehmet, bas bas bağırıyordu ama Ayşe, kocasının önüne set olmuş geçit vermiyordu. "Kurbanın olayım Mehmet abi, bir kez daha evimi başıma yıkma benim. Kulun kölen olayım çocuklarımı babasız koyma!"

Mehmet, şuursuzdu ve benliği mantıktan yoksundu onun için Ayşe'nin ağzından çıkan hiçbir sözü algılamıyordu. Belki şuuru yerinde olsaydı yengesinin yakarışlarını duyar ve çocuklarını ikinci kez babasız koymak istemezdi ama Ayşe'yi duymuyordu. Mehmet'ten normal bir davranış beklemek zaten ahmaklık olurdu. Olmayacak duaya âmin demek gibi olurdu çünkü cinnet geçiren bir adama laf anlatmak beyhude bir çabadan ibarettir. "Ayşe, çekil önümden seni de ezer geçerim bunu bilmiş ol!"

Mehmet'in zihnine yerleşen inat kırılacak gibi değildi. Onun haklı inadını kıramayacağını biliyordu kadın, lakin birazdan gerçekleşmesi muhtemel bir infazı durdurmak gerekiyordu. Onun içindi yakarışları. Onun içindi küçücük bir umuda tutunmak istemesi. Kocasını koruma içgüdüsüyle hareket eden Ayşe, çadırın kapısını tutmuştu. Ayşe'nin yaptığı hareketler bencillikten öteye gidemezken Ömer Çavuşun derdi öfkenin getirdiği yıkımları önlemekti. Kırçıl saçlı adamın içindeki iyilik duru bakışlarına yansımıştı. Mehmet'tin yüzüne öyle içten ve anlamlı bakıyordu ki, sanırsın göz bebeklerinden geçip kalbine nüfuz edecek. Belki vazgeçer umuduyla ellerini Mehmet'e doğru uzattı. "Hemşerim, ver o silahı bana."

Yaşça kendisinden daha büyüktü elindeki silahı almaya çalışan adam. Belki hayat tecrübesi de kendisinden çok daha fazlaydı. Gel görelim ki, ateş düştüğü yeri yakıyordu. İnsan ne kadar duygudaşlık yaparsa yapsın oduna ateş düşen kişiyle aynı ateşte yanar aynı acıyı hissedebilir miydi? Elbette hissedemezdi...

Ateşin düştüğü yer Mehmet'in göğüs kafesiydi. Göğsünün sol yanında kızılca kıyamet kopuyor varlığını tarumar ediyordu. Onun içindir ki cinnet geçiren Mehmet'e söz işlemiyordu. Kafasının içi alabora olmuş bir sandal gibi sağa sola yalpalarken bakışları saliselik zaman diliminde kızını buldu. Teslime, anasının kolunun altına sığınmış babasına melül mahzun bakarken, sanki öldür onu öldür diyordu.

Kızının bakışlarında gördüğü ölüm isteği iblisin oğlunu harekete geçirmiş Mehmet'in ruhuna kanın kokusunu usulca üflemişti. İblis çığırından çıkmış bir âdemoğluna kendi ruhunu üflerken Mehmet'in öfkesini harlayan ateş tekrar alevlendi. Harlanan ateşin gücü arşıâlâya yükselirken fezanın ihtişamından feyiz alan Mehmet'in kardeşine olan kini katbekat büyüdü. Katbekat büyüyen kini önüne kim çıkarsa çıksın yok edecek güce erişti. "Çekli önümden Ayşe, sana da acımam bilesin." Kardeşine olan garazını Ayşe'ye kusmaktan geri durmamıştı.

Ömer Çavuş, yaralı bir aslana dokunmanın getirisini biliyordu ama bir kez daha şansını denemek ve Mehmet'in elinden silahı almak istemişti fakat bu girişimi de koca bir fiyaskoyla sonuçlanmıştı. "Mehmet, gözünü seveyim Ayşe'nin bu işte bir suçu günahı yok. Hadi ver o silahı bana!"

Şiddetli Hazlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin