Sanrı -25-

1.1K 41 174
                                    

Selâm, can içlerim.
Yeni bir bölümle yine biz geldik.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Medyadaki şarkı. Sanrı

Hırçın dalgaların sert kayalara çarpması gibi kıyıya vuruyordu genç kızın gelgitli ruh hali. Hiç durmadan kafasını karıştıran sorular geçmişi gelecekle harmanlıyor ve penceresiz bir kuleye hapsediyordu. Hapsolduğu kule onun mabediydi. Sığındığı tek limanı bağrına bastığı sevgilisiydi çünkü ne zaman sıkışsa zindanı andıran bu kapkaranlık mabede kendini kapatıyor ve dış dünyayla ilişiğinin kesiyordu.

Yine ruhu zifiri karanlıkta kaybolmuş yine yolunu bulamıyor yine sapması gereken sapağı ıskalıyordu.

Sonunu düşünmeden pervasızca teslimiyet göstermiş çırılçıplak ruhu aşk yağmurlarında ıslanmıştı. Üşüyordu hem de hiç olmadığı kadar çok üşüyordu da dişleri birbirine vuruyordu...

Saatler önce yaşadığı sahneler zihninde olgunlaştıkça ruhu kapkaranlık derin bir kuyunun dibine doğru çekiliyor utancından yerin yedi kat zemine giriyordu.

Utanmazca sevişmiş defalarca sevdiğini söylemiş dahası en mahremine sahip olmasına izin vermişti.

Peki, bundan sonra utanmadan onun yüzüne nasıl bakacaktı, zaten seviştikleri sahneler aklına düştükçe kulaklarına varıncaya kadar kızarıyordu.

Yaşadıklarından pişman mıydı, hiç bilmiyordu. Anlık dürtülerinin tuzağına düşmüş birçok değerleri yok saymıştı.

Arada bir eli boynundaki kolyeye dokunuyor yaşadığı anların hayali gözünde canlandıkça çehresine buruk bir tebessüm yayılıyordu.

Elinde değildi Fırat'a karşı koyamıyordu çünkü kardinal karası gözlerin esaretine kendisi dâhil hiçbir kızın karşı koyabileceğini sanmıyordu. Henüz tanışalı aylar olmuştu lakin bu aşk ruhunu resmen zapturapt altına almış kalbi amansızca Fırat için çarpar hale gelmişti.

Bu gidiş nereye varacaktı ya da onu nasıl bir cenderenin içine çekecekti bilmiyordu...

Gerçi sevdiği adamın kara gözlerinde kendini gördüğü sürece bu aşkın sonu nereye varırsa varsın değişen bir şey olmayacaktı.

Belki yeis'e kapılmış yanlışa kucak açmış yapmaması gerekeni yapmıştı ama ne olursa olsun hâlâ Fırat'ı deliler gibi seviyordu.

Onu her gördüğünde kalbi yerinden çıkacak gibi oluyor eli ayağı titriyor kendini yaman bir hâl üzere buluyordu.

Teslime, yatağına sırt üstü uzanmış gündüz gözüyle yaşadıklarını tekrara düşerek dakikası dakikasına hafızasında canlandırıyor ve gecenin koynuna taşıyordu.

Kim bilir, belki de gecenin koynuna taşıdığı anlar gün gelecek hayatına şerh olarak düşecek ve koyu bir mürekkeple hiç silinmemek üzere ruhuna kazınacaktı.

Bir diğer taraftan Fırat'ın öpüşleri, gülüşleri, aklının kıyısına vurdukça her şeyi unutup tatlı tatlı gülümsüyordu. Yalnız arada bir cevabını bilmediği sorular takılıyordu belleğine. Fırat, aynı şeyi bir daha istese ona karşı koyabilir miydi?

Henüz bu sorunun cevabını net olarak bilmiyordu ama bildiği tek bir şey varsa o da Fırat'a karşı koyamayacağı idi. Onun aşkının karşısında duramayacağı idi.

Onu her şeyden çok seviyordu hem de çılgınlar gibi seviyordu. Onunla olan dakikalar bitmesin onu düşündüğü dakikalar tükenmesin onsuz bir anı bile geçmesin istiyordu.

Şiddetli Hazlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin