~16~

2.7K 181 242
                                    

Jimin

Gözlerim acıyordu. Tamamen kızardığına emin olduğum gözlerim bana yetmeyen bir saatlik uykunun ardından feci derecede acıyordu.

Herkesten önce uyanmıştım. Sesi kısık olduğu için benden başka kimsenin duymamış olduğu alarm sesiyle sadece bir saatlik uyuduğum uykudan uyanmış, kimseyi uyandırmadan salondaki çantamı alarak banyoda kızarmış gözlerimi kapatıcı ile saklıyordum.

İşim bittikten sonra eşyalarımı tekrar çantama koyarak peçetelerden birini yandaki küçük çöp kutusuna atarak banyodan çıktım ve mutfağa girdim. Eğer seokjin veya diğerlerini uyandırırsam bana kesinlikle rapor alıp evde kalmamı söyleyeceklerdi. Bu nedenle ne kadar endişeleneceklerini bilsem dahi onlara haber vermeden evden çıkmak en iyisiydi. Zaten sabahları kahvaltı etmediğim için mutfakta kendime sadece ayılmak için bir fincan filtre kahve hazırlarken aynı zamanda okul kıyafetlerimi giymiştim. Acı kahveyi içer içmez ekşiyen suratımı umursamadan hızlıca bitirmiş ve küçük bir not kağıdına bir şeyler yazarak kahve fincanıyla beraber mutfak masasına bırakarak evden çıkmıştım.

Okula gidiyorum. Endişelenmeyin. Akşam eve geçince haber veririm. Her şey için teşekkürler çocuklar.

Birkaç dakika içinde okul bahçesine varmış, büyük binaya doğru küçük adımlar atmaya başlamıştım. O an ise içimden tek bir şey geçiyordu. Umarım onu gün boyu görmem.

Tabii ki her zaman her şey istediğimiz gibi gitmezdi hayatta. Sadece umut etmek yeter sanardık belki de. Bir şeyler istemek insanın doğasında vardı. Her zaman, olmayacağını bildiğiniz şeyleri isterdiniz. Bu engellenemezdi.

Her zamanki yerinde, bu kez farklı bakan gözlerle oturuyordu.

O görmeden ona attığım bakışla onun da darmadağın olduğunu fark etmiştim. Fakat onun bakışları bana döndüğünde çoktan umursamaz adımlarım Minho'nun yanındaki sırama varmış, ve ben yerime oturmuştum. Bugün, ve muhtemelen yaklaşık bir hafta boyunca keyfim pek yerinde olmayacağından Minho'ya kısaca, pencere kenarında oturmak istediğimi söyledim. Bu şekilde daha az göze çarpar ve derse katılmadan tüm günü uyuyarak geçirebilirdim. Neyse ki Minho diğerlerinin aksine nazik bir çocuktu. Bunu kabul ederek kendi yerini bana verdi.

Yerime oturunca asla arkaya bakmama konusunda kendime verdiğim yemini çantamı yerine koyarken bir saniyeliğine bozduğumda, kanlı gözleriyle bana baktığını gördüm. Belli ki kendisi de uyumamıştı. Ve şu an, gözlerinde tüm evrenin en kırık yıldızlarıyla bana bakan bakışları, hayal kırıklığı taşıyor ve elindeki tüm parlak yıldızları bana uzatıyordu. Ama ben onları almayı reddettim.

Gözlerimi sırama indirdim ve yerime oturur oturmaz kafamı sıraya koyarak tüm sınıfla iletişimi kestim. Muhtemelen bunun kimse farkında olmayacaktı. Bu yüzden bu pek sorun değildi. Tek istediğim bu haftanın, belki de yılın, olabildiğince hızlı bitmesi ve yok olup gitmekti. Yaşamamın tek sebebi bir süredir sadece buydu.

O an aklıma birkaç meraklı kuş fısıldadı. Acaba yanıma gelir miydi? Ona bunu asla yapmamasını söylemiştim. Beni dinler miydi?

Bilmiyordum ama tüm bunları hiç yaşamamış olmak ve onun benimle dalga geçmeye devam etmesi nasıl olur diye düşündüm. Muhtemel sonum ailemin veya hocalarımın bazı şeyleri fark ederek beni bir ruh sağlığı merkezine yatırmasıydı. Ah, tabi diğer bir ihtimal de Han nehrinde cesedimi bulmaları olabilirdi...

Kafam kollarımın üzerindeyken, tüm bunlardan nasıl kurtulabileceğimi düşündüm. Kendime, Yoongi'nin verebileceğinden çok daha fazla zarar vermiştim ve bunun telafisi çok ağır olacaktı. Bunu bilmekle birlikte asla kurtulamamak konusunda deli fikirlerim ve korkularım da vardı. Sadece bir çıkış yolu arıyordum ve bana el uzatabilecek kimsem yoktu. Başımda binlerce dert, yalnızca tanrının canımı almasını bekliyordum.

•~|ʙᴜʟʟɪᴇs|~•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin