*3*

2.7K 212 61
                                    


Benim gram yok ama bari sizin birazcık moraliniz yerine gelsin ♥️ keyifli okumalar

Hava kararmak üzereydi. Hande, herkes içerideyken özel dekorasyon şirketlerinden biriyle anlaşmış ve bahçelerini süsleyip, ışıklarla donatmalarını istemişti. Zehra'nın yılbaşına bayıldığını biliyordu. Özellikle de akşam yemeğine oturmadan önce dışarıda onunla beraber yürüyüp, kar topu oynamayı nasıl sevdiğini de biliyordu. Bu yüzden de bahçenin ışıl ışıl olmasını istemişti. Ve göz ucuyla bahçeye baktığında adamların artık işlerini bitirip gittiklerini görebiliyordu. Ahmet eniştesi dışarıdaydı, sigarasını içerken ışıkların nasıl devreye gireceğini adamlardan öğreniyordu. Başka hiçkimsenin ise  bu durumdan haberi yoktu. Tabi, elinde su bardağıyla mutfaktan çıkan ve camdan olanları tesadüfen göre Kerim dışında.

"Onu benden geri alamayacaksın! Bu yüzden de boşuna uğraşma."

Hande, kardeşinin sesini duyduğunda bakışlarını camdan çekerek ona döndü. Sağ omuzunun üzerinde  mağrur bir edayla dikilmiş gülümsüyordu. Bu eve geldiğinden beri zoraki selamlaşmayı es geçerse ilk diyaloglarıydı. Yumruğunu sıkarak etrafa baktı ve kimselerin onları izlemediğine emin olduktan sonra tekrar kardeşine döndü.

"Beni kendinle kıyaslama Kerim! Ailemizde ciğeri beş para etmeyen tek kişi var o da ben değilim."

Öyle öfkelenmişti ki göğsü boğazında atıyordu. Yutkunarak nefesini düzene sokmaya çalıştı ama boğazına yerleşmiş yumrunun bir yere kıpırdayacağı yoktu.

Hızlıca ayağa kalktı. Voleybolla uğraşması onu ailede herkesten daha uzun birine dönüştürmüştü. Bu yüzden de yukarıdan aşağı tiksinti dolu bir ifadeyle kardeşine bakarak, "Buradan bakınca tam bir zavallı gibi görünüyorsun" dedi. Kerim'in yüzündeki gülüş yok olmuştu, artık o mağrur edası da yoktu. Hande'nin heybeti altında gittikçe küçülüyordu sanki ve bu duruma daha fazla katlanmadan birkaç adım geri çekilip tükürürcesine konuştu.

"Öyle yada böyle, o bana ait!"

Hande, başını salladı. "Doğru" dedi. Ve tekrar kardeşinin aralarına açtığı mesafeyi kapatıp üzerine yürüdü ve sol omuzunu sağ omuzuna çarparak yanından geçip gitti.

"Ama istediği için değil, manipüle edildiği için."

***

"Abla hediyene bayıldım."

Ela, elinde eski plaklar salonun bir ucundan zıplayarak Hande'ye doğru geliyordu. Hande, gülerek kardeşini izlerken aniden mutfaktan çıkan Zehra elinde çay bardaklarıyla dolu tepsisini kucağına bastırıp Ela'nın önüne çıktı. Hande son anda tepsiyi neredeyse Zehra'nın elinden çekip koparırcasına eliyle salonun bir başka köşesine fırlatmayı başardı. Ama yine de kendi elini yakmıştı. Bunu gören Ela, şoklar içinde Zehra'nın omuzuna çarpıp elini ağzına kapatırken Zehra paniklemesine rağmen Hande'nin kızaran elini avucuna alıp bağırdı. Çabuk Siliverdin getirin.

Hande, ne olduğunu anlamamıştı. Zehra, yanan elini avucundan bırakmadan diğer eliyle bileğinden tutmuş onu mutfağa doğru çekiştiriyordu.

"Çok acıyor mu? Çok yanıyor mu canın?"

Yüzünde neredeyse ağlamaklı bir ifade. Mutfak musluğunu açıp Hande'nin yanan elini suya tutarken bir taraftan da derisinin üzerini hafifçe parmaklarıyla okşuyordu.

"Özür dilerim üzgünüm. Çok üzgünüm benim yüzümden canın yandı."

Hande, ağzını açıp tek kelime edemiyordu çünkü o esnada gözleri Zehra'nın yanağından çenesine doğru süzülen yaşa kilitlenmişti.

"Getiridim" dedi Ela ve Hande sanki o an girdiği şokun etkisinden kurtularak musluğu kapatıp elini kağıt havluyla acımamasına özen göstererek hafifçe kurulayan Zehra'ya baktı. Kremi eline sürüşü bir ressamın tablosundaki ince ayrıntıyı çizmesi kadar özenli ve dikkatliydi. Kremi sürdükten sonra elini yukarı kaldırıp üfürdü.

"Tam bir kaçıksın" diye azarladı onu boğuk bir sesle. "Bir daha böyle bir şey yapma."

"Kendini yakıp canının yanmasına izin mi vereyim?" diye sordu Hande nihayet. Zehra, bakışlarını kaldırıp öfkeyle gözlerini inceledi sonra da bakışlarını tekrar eline kaydırarak, "Değişebildiğin bir şey olmadı, hâlâ canım acıyor" dedi.

"Noldu?" diye soran Havin teyzenin sesi duyulunca Hande, gözlerini kapatarak, "Eyvah" dedi. Göz kapaklarını tekrar açtığında Zehra gerilen kadını yatıştırmaya çalışıyordu.

"Siz kütüphaneli odadayken size çay getirmeye geliyordum ama ufak bir kaza oldu ve bardaklardan biri Hande'nin eline döküldü."

"Ufak mı? Salonun duvarına çarpılmış tepsi bunun neresi  ufak kızım?"

Hande, Zehra'nın dusaklarını büktüğünü fark ettiğinde annesine dönerek, "Ufak anne!" diye vurguladı ve bakışları mutfak kapısının pervazına yaslanan kardeşine kayarak onda takılı kaldı. Mutfaktan ayrılmadan önce son sözlerini söylerken o kelimeleri alev olup herkesin boğazına yerleşmişti.

"Benim canlı canlı kalbim yerinden sökülürken bile yaşadım, bir yanıkla mı baş edemeyeceğim?"

*

Üzerindeki gerginlikten kurtulmak için bahçede sigara içiyordu. Ev ahalisi nihayet olanları unutmuş salonda muhabbet etmeye başlamışlardı. Bahçe kapısı aralandığında sırtını dayadığı duvardan ayrılarak yüzünü kapıya döndü. Zehra, kabanının yakasını sıkı sıkıya bedenine sarmış öylece kapının ağzında durup ona bakıyordu.

"Acısı dindi mi biraz?"

Hande, bakışlarını kızdan ayırıp eline baktı. "Evet" dedi ve tekrar başını yukarı kaldırıp Zehra'ya baktığında genç kız kapının ağzından uzaklaşarak ona doğru yürüdü. O esnada Hande nefes almayı unutmuş öylece ona bakmaktaydı.

"Biraz yürüyelim mi?" dedi Zehra ve Hande olumlu anlamda başını sallarken iki eliyle de kolundan asılarak yanan elini parmaklarıyla okşamaya başladı.

"Biliyor musun bazen bazı anlar olur" dedi Zehra ve bahçeden çıkıp bir tarafı evler ve bir tarafı koru olan ağaçlarla donatılmış patika yolda yürürlerken aniden durdu. Yüzünü Hande'ye dönüp aşağıdan yukarı masum bakışlarla gözlerini taradı. "Sanki onları daha önceden de yaşamışsın gibi hissedersin. Tıpkı şimdi benim hissettiğim gibi" dedi ve gülümseyerek başını Hande'nin omuzuna yaslayıp tekrar yürüdü. "Sanki seninle tıpkı bu şekilde bu yoldan defalarca yürümüşüz gibi hissediyorum ama oysa ki biz kardeşinle evlendiğimizde yazdı ve sen düğünümüze bile kalmadın, ben seni hastaneden sonra hiç görmedim."

"Öyle" dedi Hande, bir an o olayları tekrar hatırlayıp öfkelenirken ama Zehra'nın huzur dolu sesi yeniden tüm öfkesini kovarak yüzünün gülümsemesini sağladı.

"Çok tuhaf burada bir sürü ağaç var ve hepsi de birbirine benziyor ama nedense ben bunu daha çok seviyorum."

Zehra, yeniden duraksayınca Hande de duraksayarak ona baktı. Zehra'nın yüzünde çocuksu bir tebessüm vardı. "Hadi bu bizim ağacımız olsun" dedi Hande'yi iyice şaşkınlığa uğratarak. Bir zamanlar ona söylediği her bir kelimeyi şimdi de Zehra ona söylüyordu.

"Hadi ona adımızı kazıyalım."

Zehra, evden ayrıldıklarından beri ilk defa Hande'nin kolundan çıkarak ağaca doğru koştu.  Ve bir zamanlar isimlerini kazıdıkları yerin diğer paralelinde ağacın arka tarafında durup, "Hadi bana bir taş bulsana" dedi. Kardan bulamayacaklarını düşünüp çaresizce etrafına bakınırken Hande cebinden çıkardığı metal çakmağını ona uzatıp, "Arkasıyla çizebilirsin" dedi ve Zehra'nın yüzündeki mutlu gülümsemeyi şaşkınlık ve hayranlık dolu bir tebessümle izlerken Zehra da ikinci kez isimlerini onların kadersiz aşklarına yakından tanık olan ağaca kazıdı....

Gör Beni / GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin